İtalya’da Faşizm Geri mi Dönüyor? – Gökçe Şentürk
İtalya’da pazar günü yapılan seçimlerden aşırı sağın koalisyon hükümeti çıktı. İtalya’nın Kardeşleri – Fratelli d’Italia (Fdl) liderliğindeki Giorgia Meloni aşırı sağ, faşist eğilimleri ile bilinen bir çizgide %26 oy alarak başbakan olmayı garantilemiş görünüyor. FDl’yi hükümete taşıyan aşırı sağ ittifak ve söylemler İtalya’da gelecek dönem açısıdan endişe verici bir durum açığa çıkarıyor. Bu sürece nasıl gelindiğine bir göz atalım.
Erken seçime giden süreç: Draghi hükümetinin çözülmesi
Avrupa’nın en büyük üçüncü ekonomisi olan ülkede uzun süreli bir kriz hali mevcut; yükselen enflasyon (yaklaşık %9 seviyelerinde), pandeminin ekonomi üzerindeki etkilerininin henüz tam olarak aşılamamış olması ve ardından gelen Rusya-Ukrayna Savaşı’nın enerji fiyatları üzerindeki artan baskısı ile toplumsal hoşnutsuzluk uzun süredir İtalyan egemen sınıflarının istikrarlı bir hükümet kurmasına engel olmuştu. Bir yılı biraz aşkın süre önce 2011-19 yılları arasında Avrupa Merkez Bankası başkanı olan Mario Draghi liderliğinde, teknokrat bir ulusal birlik hükümeti kuruldu. Mario Draghi, Yunanistan emekçi halkının nefesini kesen kemer sıkma politikalarının da uygulayıcılarından biri olarak hatırlanmalı. Draghi hükümeti çok heterojen bir koalisyona dayanıyordu: skandallarıyla ünlü eski başbakanlardan Silvio Berlusconi’nin Forza İtalia’sı ve Matteo Salvini’nin milliyetçi Lega (Lig) partisiyle birlikte sağ kanadı; popülist Movimento 5 Stelle (M5S, 5 Yıldızlı Hareket) Partisi; ve kısmen bir zamanlar eski Komünist Partiyi yöneten liberal kanattan oluşan Demokrat Parti (DP). Bu çelişkili koalisyon Ukrayna’ya verilen destek konusunda hükümet ortaklarından 5 Yıldız Hareketi’nin içinde yaşanan tartışmaların sonucu hükümeti eleştirmesiyle dağıldı. Sağ kanadın güvenoyunu geri çekmesiyle de temmuz ayında Draghi istifa etti. Böylece 25 Eylül Pazar günü için erken seçim kararı alınmış oldu.
Aşırı Sağcı Meloni’nin Yükselişi
2013 yılında kurulan İtalya’nın Kardeşiliği’nin (Fdl) liderleri, Mussolini hayranı neo-faşist hareketin içinde gelme kişilerden oluşuyor. Partinin logosunda Mussolini’nin mezarından ilhamlı, neo-faşist MSI’nin sembolü, İtalyan bayrağının renklerinden oluşan bir ateş var.
Fdl, 2018 seçimlerinden sonra kurulan 3 koalisyon hükümetinin de dışında kaldı; son olarak Draghi başbakanlığında kurulan ulusal birlik hükümetine muhalefet eden tek büyük parti olarak konumlandı. Dolayısıyla halk tarafından ülkenin içinde olduğu durumun sorumlusu olarak görülmüyor. Ülkenin içinde bulunduğu kriz haline yanıt verebilecek bir sol potansiyel de olmayınca 2018’de yapılan son genel seçimlerde yüzde 4 oy alan FdI, aradan geçen 4 yılda oy oranını neredeyse 6 katına çıkararak İtalya’nın en büyük partisi oldu.
2008 krizi, göçmen krizi, pandemi ve şimdi de enerji krizi… Tüm Avrupa’da emekçilerin hayat pahalılığı karşısında eyleme geçtiği bir dönemde kitlelerin radikal sol alternatife yönelmemesi için aşırı sağcı, popülist, milliyetçi ve muhafazakar liderler öne çıkıyor. Egemen sınıflar kitlelerin öfke ve enerjisini topyekün düzene yöneltmesindense popülist aşırı sağcıların bu enerjiyi ezilen kimliklere yönlendirmesiyle (göçmenler, LGBTİ+’lar…) sözde gelişmiş parlamenter demokrasilerini korumayı tercih ediyor.
Giorgi Meloni’de aşırı sağın mide bulandıran, milliyetçi- muhafazakar bulamacının Macaristan’da Orban, Fransa’da Le Pen, İspanya’da Vox Partisi gibi örneklerinden başkası değil. Aşırı sağın dünya genelinde kullandığı “ aile, vatan, tanrı”demagojisini öne çıkarıyor.
Krizi komplo teorileriyle açıklayarak yoksulluğun ve krizin asıl sorumlusu olan İtalya’da ve Avrupa’da egemen sınıfı kurtarıyor. Bir yandan da NATO yanlısı söylemleriyle Ukrayna-Rusya meselesinde ABD liderliğindeki batı emperyalist sistemine ne kadar sadık olduğunu göstererek düzenin “meşru” sınırlarını zorlamayacağının garantisini veriyor. En azından şimdilik.
İtalyan emekçileri köklü mücadele geleneğine sahip. Geçtiğimiz sene faşizme karşı 200 bin kişinin sokakları doldurduğu büyük eylemler gerçekleşti. Şimdi de ülkede aşırı sağa kaymadan kaynaklı endişe içinde olan geniş kesimler var. Ne yazık ki yoksulları ve krizin bedelini ödeyen milyonları saflarına çekecek bir radikal sol alternatiften bahsetmek mümkün değil. Merkez partiler büyük oy kayıpları yaşarken Fdl’nin yükselişe geçmesi de bu sebeple tesadüf değil.
Artan emperyalist rekabet ve dünya ekonomisinin içine düştüğü stagflasyon neticesinde önümüzdeki dönem yoksullar ve ezilenler için mücadele ile geçecek. Egemen sınıfların artan eylemlere ve kitlesel isyanlara karşı zehri her zaman milliyetçilik ve dini kullanarak toplumsal öfkenin kaynağını saptırmak olmuştur. Panzehir ise bir kez daha emek merkezli, radikal sol hareketlerin dünya genelinde inşa edilmesiyle oluşabilir.