İtaatkar Ev Hanımları Yetiştirme Müessesesi: Kadın Üniversiteleri – B. Defne Erten

İtaatkar Ev Hanımları Yetiştirme Müessesesi: Kadın Üniversiteleri – B. Defne Erten

kadın üniversiteleri ile ilgili görsel sonucu

Erdoğan G20 Zirvesi için gittiği Japonya’da kadın üniversitelerinden birinde fahri doktora unvanı aldıktan sonra yaptığı konuşmada “Türkiye’de benzer bir adım atılmalı” diyerek yeni bir tartışma açmış, karma eğitim konusunu da kendince gündeme getirmiş oldu. Muhafazakar düşüncenin her fırsatta burnunu sokmaya çalıştığı karma eğitim konusunu, RTE’nin imrendiği örnekle karşılaştırarak ele almak, Türkiye’deki cinsiyet eşitsizliğinin temel nedenlerini tartışmak ve geçerli çözümler önermek bu tartışma üzerine bir gereklilik olarak öne çıkmaktadır.

Öncelikle ülkemizde Japonya’dan ısmarlamayla kurulacak olan bu taklit kurumların Japonya’da nasıl ve neden kurulmuş olduğuna ve eğitimdeki rolüne bakmakta fayda var. Japonya, feodal toplum yapısının mirasını hala katı bir şekilde sürdüren, “gelenek” adı altında orta çağa ait fikirlerin hala yaşamakta olduğu bir toplum. Kadın üniversiteleri ise Japon imparatoriçesi tarafından 1871 yılında ABD’ye gönderilen üst sınıf kadınların 1900 yılında Japonya’ya dönüp “zarif, her istenileni yapan ve kibar kadınlar”  yetiştirmek amacıyla bu üniversiteleri açmasıyla kurulmaya başlanmış. Yani kuruluşundan itibaren bu kurumların amacı hiçbir zaman nitelikli ve bilimsel eğitim branşlarına kadınların yönlendirilmesi ve eğitim ve iş hayatında cinsiyet eşitliğinin artmasına yönelik bir kaygı taşımıyor. Bu üniversitelerde kadınların eğitim alabileceği en bilimsel branşlar ise zaten yıllardır kadınlarla özdeşleşmiş hemşirelik gibi meslekler. Bunun yanı sıra bu üniversiteler temel olarak “ahlaklı ve itaatkar ev hanımları” yetiştirme amacı üzerine kurulu eğitim programlarından oluşuyor. Nitekim bu okulların Japonya’da kadınların eğitim ve iş hayatında istihdamına nasıl bir katkıda bulunduğu ise aşikar: 2018 Dünya Cinsiyet Uçurumu Raporu’na dahil olan 149 ülke içinde Japonya 110’uncu sırada yer alıyor.  Aynı rapora göre ise Japonya’da kadınların politikaya katılım oranında sırası 127, ekonomiye katılımda ise 115. Mesela Japonya’daki kadın doktor oranı OECD üyesi ülkeler içerisinde son sırada. Tabii, Tokyo Tıp Üniversitesi’nde kadın öğrencilerin puanlarının düşürüldüğü ve akademiye alınmadığı skandaldan sonra üniversite yetkilisinin yaptığı “kadınlar zaten çocuk doğurup işi bırakacaklar” açıklamasından sonra böyle bir durumun neden yaşandığı sorunu cevap bulmuş oluyor.

Yanlış Olanı Düzeltmek Yerine Neden Yeni Bir Yanlış?

Kadınların eğitim oranını arttırmanın yolu onları “nasıl iyi bir eş olunur?” sorusunun cevaplandığı okullara kapatmak mı?

Türkiye’de hali hazırda var olan, değişe değişe bir hal olmuş eğitim sisteminin derin çatlakları var. Üniversiteler de bu durumdan azade değil. Anaokulundan başlayarak eğitim hayatımızın her alanında eşitsizlik mevcut. Bu eşitsizliklerin en büyüğü ise zengin ile yoksul arasında. Cinsiyet eşitsizliğinin en büyük mağduru da yoksul kız çocukları. Yıllardır liberallerin diline pelesenk olmuş  fırsat eşitliği safsatası milyonların sorunlarını çözmeye yetmiyor. Paran varsa cinsiyetin fark etmeksizin iyi bir kolejde Türkiye şartlarına göre iyi bir eğitim alabiliyorsun. Sözde eğitimci patron-bakanların eline bırakılan eğitim sisteminin asıl sorunu, yoksul halkın çocuklarını niteliksiz ilkokullara, ortaokullara ve proje liselerine mahkum etmek. Bu okullarda milyonlarca çocuk günde sekiz saat derse girip hiçbir şey öğrenemeden senelerini harcıyor, bir şekilde bir üniversiteye giriyor, mezun olunca da işsiz kalıyor.  Bu okullarda çocuklara iktidarın kindar ve dindar nesil yetiştirme politikası empoze ediliyor, çocuklar tacize ve tecavüze uğruyor, sistemin mecbur bıraktığı yurtlarda yanarak ölüyor. İktidarın ise bu sorunları çözmek yerine daha fazla imam hatip lisesi açmaya odaklanıyor.

Erdoğan tarafından gündeme getirilen kadın üniversitesi mevzusu ise bu muhafazakar aşırı sağ propagandanın üniversite ayağından başka bir şey değil. Kadınların eğitim oranını arttırmak çocuk yaşta evlilikle, çocuk işçilikle mücadeleden geçer, üç çocuk propagandası yapmaktan, toplumsal hayatta yan yana olan kadın ve erkeği haremlik selamlık ilişkilere tabi tutmaktan değil. Elbette bizler, asgari ücret tartışmalarında “kadınlar da biraz fedakarlık yapsın” diyen, 12 yaşından büyük çocukların tecavüzcüleriyle evlendirilmesini önerge olarak mecliste sunan, kürtaj tartışmalarında “kadın tecavüze uğradığında çocuk niye ölsün, annesi ölsün”, “Kadınla erkeği eşit konuma getirmek fıtrata terstir” diyen iktidardan kadınların eğitimine ve toplumsal hayatta var olmasına dair gerçek bir çözüm bekleyemeyiz. Çözüm diye önerdikleri şeyler ancak kadın düşmanı fikirleri toplumsallaştıran, kadınla erkeği ayıran yöntemlerdir ve bu safsataların katiyen karşısında durmak gerekir.

Bu yüzden, kadınları zarif, narin, kırılgan, itaatkar kuluçka makineleri haline getirmek üzere kurulu bu sistemin bir aracı olarak dile getirilen kadın üniversitelerini istemiyoruz! Çocukların,kadınların,işçilerin,yoksul halkın güvenli bir şekilde yaşayabildiği şehirler, çocukların tacize uğramadığı okullar, yanarak ölmediği yurtlar, kadınların tecavüze uğramadığı bir düzen istiyoruz!

KATEGORİLER