İstanbul Barosu Seçimleri: Sol Güçler Üzerine Bir Muhasebe – Av. Engin Kara
İstanbul Barosu’nun genel kurulu ve seçimleri geçtiğimiz hafta sonu tamamlandı. Seçimleri Filiz Saraç’ın başkanlığındaki “Önce İlke Çağdaş Avukatlar Grubu” isimli sağ-Kemalist grup kazandı. Grup, 20 yıldır İstanbul Barosu’nu yönetiyor. Bu gruptan bölünen Hasan Kılıç ile ittifak hâlinde seçimlere giren sol çevreler ise beklentilerine ulaşamadı.
Solun “İlkesiz” İttifak Anlayışı
Sol güçler bu yılki İstanbul Barosu seçimlerine, Önce İlke ÇAG’dan (seçimi kazanan grup) 2018’de ayrılmış olan Hasan Kılıç’ın başkanlığındaki “Önce İlke ÇAG Yükseliş” grubu listesinden girdi. Bizim bildiklerimiz arasında TİP, Sol Parti, EMEP, Halkevleri ve HDP çevrelerinin ittifak yaptığı Hasan Kılıç, daha çok kişisel kariyer planlarına odaklı olacak şekilde kendi geleneğinden ayrılmış ancak aynı köken isimle (Önce İlke) yoluna devam etmişti. Kılıç 3 dönemdir, bir gruptan daha çok kendi ismi üzerinden yürütülen seçim kampanyaları düzenliyor.
Hasan Kılıç’ın ideolojik olarak ayrıldığı geleneğinden pek farklı olduğu söylenemez. Dahası örgütsel ayrışmasının boyutları da sorgulanır düzeyde. Kılıç ile ekibi hem mevcut yönetimin ibrası için ciddi bir çaba hem de Mehmet Durakoğlu’nu -“geleneksel” bir saygı gösterisi- olarak TBB delegesi olarak aday gösterdi. Ancak Kılıç, pragmatik kaygılarla biraz daha solda, biraz daha demokrat görüntüler vermek zorunda kaldı. Örneğin Kürt hareketine yakın yönetim kurulu adaylarına yönelik sağdan gelen provokasyonlara karşı sesini yükseltmek zorunda kaldı.
Buradaki esas mesele, sol güçlerin sadece koltuklar üzerinden kurduğu ittifak anlayışının işe yaramadığı. Hasan Kılıç, İstanbul Barosu’nun 3 seçimdir favorilerinden, aldığı oy oranları da ipi göğüsleyen adaya hep çok yakın. Gördüğümüz kadarıyla sol gruplar, Kılıç ile herhangi bir programatik-politik temel olmaksızın, kulislerde konuşulan ifadeyle “başkanlığı Hasan Kılıç’a geri kalan koltukları müttefiklerine” verecek şekilde bir anlaşma sağladı. Zira aynı gruplar (Bir Aradayız isimli geçici platform aracılığıyla), Gökhan Ahi liderliğindeki liberal ve baroları apolitikleştirmeyi vaat eden Avukat Hakları Grubu (Ali Babacan ve Deva Partisi’nin laik versiyonu) ile de seçim öncesi görüşmeler yaptıklarını açıklamışlardı.
Mesele Aritmetik Değil Politik!
Son dönemde bütün seçim ittifakları, bir araya gelen grupların oy aritmetiği üzerine kuruluyor. Ortada pek fazla değişmeyecek bir oy dağılımının olduğu düşünülüyor ve ittifakı oluşturan ya da dışarıdan destekleyen grupların oylarının toplamları üzerinden karşılaştırmalar yapılıyor, kurulan ittifaklara bu aritmetik üzerinden anlam biçiliyor. Mevcut oy dağılımını değiştirmek, yani karşı tarafın/tarafların tabanını dönüştürmek ve kazanmak üzerine pek bir şey yapılmıyor.
Bu aritmetik yaklaşım, parlamento seçimleri için olduğu kadar İstanbul Barosu seçimlerinde de karşımıza çıkıyor. Geçtiğimiz yılki Baro seçimlerinde Önce İlk ÇAG – Mehmet Durakoğlu 8 bin 503 oy, Hasan Kılıç 6 bin 107 oy, sol grupların içerisinde yer aldığı Çağdaş Avukatlar Grubu (ÇAG) adayı Ata Yazıcıoğlu 1.687, Kürt hareketine yakın Özgürlükçü Demokrat Avukatlar Grubu (ÖDAV) adayı Sezin Uçar 1.674 oy almıştı.
Buna göre muhalefetteki 3 grubun toplam oy sayısı mevcut yönetimin oy sayısını geçebilirdi. Neticede “değişim” beklentisiyle hem ÇAG hem de ÖDAV, bu sene aday göstermeyerek Hasan Kılıç’ın listesinden aday oldular ve Kılıç’a oy çağrısı yaptılar.
Ancak işler kurgulandığı gibi gitmedi. Hasan Kılıç 6.425 oy aldı. Seçimlere katılım oranındaki düşüşün etkisi hesaplandığında bile sonuç üç grubun ittifakı açısında hüsran oldu. Kılıç’a destek veren iki grubun oyları neredeyse yok oldu. Mevcut yönetim, kendi içerisindeki bölünmeye rağmen, neredeyse oylarını korudu. ÇAG grubu kökenli Mert Er Karagülle’nin oy oranı da (1.300’ün biraz üzerinde) politik temellendirmesi olmayan Hasan Kılıç ittifakının sol taban açısından cazibe merkezi olmadığını göstermekle birlikte yine de sol oyların yok oluşunu tek başına telafi edecek düzeyde değil.
Geçerken; İstanbul Barosu seçimleri, 2023 parlamento seçimleri için uyarı niteliğinde olmalı. Politik olarak zemin oluşmadığı sürece salt aritmetik hesaplar gerçekler karşısında suya düşebilir.
Sol açısından yapılması gereken, aritmetik hesaplamalar değil politik olarak bir dönüşüm platformu örgütlemek olmalıydı. Ortaya politik programatik bir fark konulmayınca, tabanda heyecan yaratacak, baro elitlerinin kapışması algısının ötesine geçecek bir zemin de elde edilememiş oldu.
Mesele Aritmetik Değil Örgütsel!
Peki, seçimlerin aritmetiği nasıl değişebilir? Öncelikle oylamaların sonuçlarını kurulan ittifakların oy dağılımlarının değil oy dağılımının kendisini alt üst edecek politik ve programatik zeminlerin değiştirebileceğini görmek gerekiyor. Her yıl binlerce genç avukat daha ruhsat alırken, İstanbul Barosu bir şehirden hallice büyürken, yıllardan beri grup olarak kendilerini var eden çevrelerin ne yaptıkları sorusunu sormak lazım.
Mesele sadece seçim dönemlerinde ortaya çıkan bildiriler ya da broşürler değil. Değişim gibi bir derdiniz varsa, örgütlenmek için çaba harcamak zorundasınız. Ülke genelinde ya da barolarda, fark etmiyor, sadece yüksek siyasete oynarsanız tabanda hareketlenme yaratmanız kolay olmayacaktır.
Söz konusu İstanbul Barosu olunca genel politik gündemler başat bir yerde duruyor. Bunu inkâr edemeyiz. Fakat bu içeriğe yani demokratik hakların ve özgürlüklerin savunulmasına, proletaryanın yeni ve hızla büyüyen bir bölüğünü oluşturan işçi avukatların sömürüye karşı örgütlenmesini katmadan, geleceksizlikten intihara sürüklenen genç avukatların ekonomik kaygılarını giderecek devrimci bir program eklemeden, ülkenin mutlak çoğunluğunu oluşturan emekçi sınıfın derdiyle dertlenmeden, sınıf mücadelesiyle “Bir Arada” olmadan; nihayet bütün bu politik ve ekonomik gündemler üzerinden örgütlenme çalışmaları yürütmeden seçim aritmetiği değişmeyecektir elbette.
Benzer tartışmaları parlamento seçimlerine yönelik solda kurulan ittifaklarda da görmek mümkün. Peki, bunca grubu bu sıkışmışlığa mahkûm eden ne? İdeolojik konumları. Sol açısından ele aldığımızda ülkede devrimci bir hareketlenme yaratmak yerine düzenin burjuva standartlardaki normalleşmesine odaklanan, düzen muhalefetinin burjuva normalleşme ajandasına tâbi olan güçlerden daha öte sonuçlar beklememek gerekiyor.
Kısa Bir Sonuç
Şimdilik, eski başkanları Ümit Kocasakal’ın itiraf ettiği üzere “Milliyetçi Avukatlar” grubundan da destek alarak, seçimleri kazanan sağ-Kemalistler İstanbul Barosu’nu elinde tutmaya devam ediyor. Bir yandan AKP rejimi, genel olarak Baroları ve demokratik dirençlerini dağıtmak için operasyonlar yaptı, yenileri de gelecektir. Öte yandan İstanbul Barosu’nu gözüne kestiren, oy kullanılan sandıktaki avukatların yaşı gençleştikçe oy patlaması yaşayan apolitiklik vaizi liberaller, her ne kadar bu seçimde ciddi bir gerileme yaşasalar da gelecek açısından tehlikeli sinyallere yol açıyor. Nihayet Hasan Kılıç gibi kişisel ikbal gündemiyle kendi gruplarından ayrılıp öne çıkan-çıkmaya çalışan gruplar hep olacaktır.
Bu tabloda sol güçlerin harbici bir çıkış yakalamaları için, var olan statükonun neresinde konumlanıp ne kazanacaklarını hesaplamak yerine, Barolarda özgürlükler-demokratik haklar-sınıf mücadelesi ekseninde kendi öz güçlerini büyütmek için örgütlenme hedefleri oluşturmaları gerekiyor.