İşçi Sınıfının Destansı Direnişi: 15-16 Haziran 1970 – Av. Engin Kara
İşçi sınıfının ayağa kalkmaya başladığı yıllara damgasını vuran destansı direnişin 49. yıldönümündeyiz. 61 Anayasası’nın getirdiği sendika ve grev hakkı ile siyasi haklar, 60’lar boyunca işçi sınıfının ülke gündemine hızlı ve etkili bir giriş yapmasına yol açmıştı. 1961 yılında Türkiye İşçi Partisi kurulmuş, 65 seçimlerinde meclise 15 vekil göndermiş, 67 yılında ise Türk-İş’in mücadele düşmanlığından kopan sendikalar DİSK’i (Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu) kurmuştu.
DİSK hızlı bir şekilde büyümüştü. Türk-İş’ten DİSK’e geçişler hızlanıyordu. Grevler giderek yaygınlaşıyordu ve etkili sonuçlar alınıyordu. İşçi sınıfı militanlaşmaya ve haklarını genişletmeye başlamıştı.
Durumun gidişatından ürken ve patronların egemenliğine ve iktidarına zarar gelmemesi için canla başla çalışan siyasetçiler harekete geçmeye karar verdi. Süleyman Demirel’in başbakanlığında iktidardaki Adalet Partisi ile İsmet İnönü’nün liderliğinde muhalefette bulunan CHP, meclisten bir yasa değişikliği geçirdi. Sendika ve grev yasalarını değiştiren yeni yasa değişikliği, sendika değiştirmeyi zorlaştırıyor, sendikal özgürlükleri daraltıyor ve Türk-İş’i tek yetkili sendika haline getirmeyi hedefliyordu.
Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’ın 11 Haziran günü yasa değişikliğini onaylamasıyla işyerleri kaynamaya başlamıştı bile. Kemal Türkler’in başkanlığındaki DİSK yönetimi, yasaya karşı “bütün anayasal haklarını kullanarak direneceklerini” açıklasalar da ortaya somut bir mücadele planı koymuyordu. Oysa pek çok işyerinde işçiler bu yasayı geri çektirmek için ölmeye bile hazır olduklarını ilan ediyordu.
Tepkiler iyice keskinleşmişti ve 15 Haziran sabahı Otosan fabrikasındaki işçilerin sokağa dökülmesiyle hareket başladı. İstanbul’dan İzmit’e kadar sayısız fabrika ayağa kalkmış ve sokağa dökülmüştü. İşçiler, bu defa sadece ekonomik talepler için değil basbayağı siyasi bir mücadeleye en militan halleriyle atılmıştı. Hareketin gücü DİSK yönetiminin ufkunu aşıp çok ilerilere gitmişti.
Eylemlere sadece DİSK üyeleri değil Türk-İş üyesi işçiler de katıldı. Hatta Türk-İş üyelerinin daha çok olduğu söylenir. İşçi sınıfı uyanmıştı bir kere ve sınıfın daha geri kesimleri de dalga dalga harekete geçti.
Devlet sıkıyönetim ilan etti. DİSK yönetimi ise işçilere “eve dönün” çağrısı yaptı. İşçi sınıfı ayağa kalkmıştı kalkmasına ama harekete liderlik etmesi beklenenler hareketin çok gerisinde kalmıştı. Sıkıyönetim ve eve dönün çağrıları hareketi ancak ikinci günün akşamında bastırabildi.
Sonuçta pek çok ileri işçi işten atılmış, DİSK yöneticileri sıkıyönetim mahkemelerince tutuklanmış ancak hareketin mesajı yerine ulaşmıştı: Anayasa Mahkemesi, yasa değişikliğini iptal etmek zorunda kaldı.
DİSK ve Türk-İş üyesi on binlerce işçi, sendikal hak ve özgürlüklerine böyle militanca sahip çıktılar; sendika yönetimlerinin geride kalmasına rağmen. 70’ler böyle başladı ve işçi sınıfı ilerleyen 10 yıl içerisinde de aynı militanlığını korudu. Bu dönemin mücadeleleri, patronların 12 Eylül’ü “kurtarın bizi işçi sınıfından” diye feryat figan ama derin bir oh çekerek karşılamasına yol açacaktı.
Bugün 15-16 Haziran’ın 49. yıl dönümündeyiz. Yarım asır sonra destansı direnişin dersleri, hafızalarımızda bir köşede duruyor. Zerre kuşku yok ki yeniden ayağa kalkacağız. Ancak bu defa soluğu yetmeyen yöneticilere mahkûm olmak zorunda değiliz. Saflarımızdan kendi liderlerimizi yaratacağız, donatacağız ve son kavgaya hazırlanacağız! Ve bu defa kazanacağız!