İdlib Macerasında Sona mı Geliniyor? – Emre Güntekin

İdlib Macerasında Sona mı Geliniyor? – Emre Güntekin

Geçtiğimiz yılın Mart ayında Türkiye ve Rusya arasında gerçekleşen mutabakatla birlikte ateşkese sahne olan İdlib cephesinde son dönemde sessizlik bozulurken, iç savaşın son cephesinde çatışmalar yeniden ısınıyor. 10 Eylül’de İdlib’te gerçekleşen saldırıda 4 Türk askeri ölmüştü ve TSK’nın askerlerin öldürülmesinden sorumlu olanları ismen boşlukta bırakması tartışma yaratmıştı. TSK, asker ölümlerine karşılık olarak her zaman olduğu gibi SDG’nin bulunduğu alanları bombalamıştı. Saldırıyı cihatçı “Ebu Bekir Sıddık’ın Yardımcıları Seriyyesi” grubu üstlenmişti. 

Öte yandan Rusya’nın Suriye’de özellikle radikal İslamcı unsurlara yönelik hava saldırıları artarak sürüyor. Eylül 2018’de Türkiye ile Rusya arasında imzalanan mutabakatın bir maddesi İdlib’te var olan radikal islamcıların ılımlılardan ayrıştırılmasıydı. Elbette bu noktada anlaşma sadece kağıt üstünde kaldı. 19 Mart 2020’den bu yana TSK’yı hedef alan 36 saldırıya ve 12 askerin ölümüne rağmen iktidar cihatçı sorununu görmezden gelmeyi sürdürdü. Son dönemde ise Rusya Türkiye’nin üzerine almaktan imtina ettiği cihatçıları ayrıştırma görevini askeri yöntemlere hava etmiş durumda. 

İdlib gelinen noktada Suriye İç Savaşı’nın nihayete erdirilmesinin önünde çakılı bir kazık olarak durmayı sürdürüyor ve burada biriken sorunların nasıl çözüleceği hala belirsiz. Özellikle Türkiye açısından İdlib can sıkacak çelişkilerle dolu: Suriye ve Rusya’nın cihatçıların kümelendiği İdlib’i eninde sonunda geri almak isteyeceği açıkken, iktidarın burada kol kanat gerdiği yaklaşık 50 bin cihatçı ile ne yapacağı meçhul. Dahası rejimin İdlib’i olası bir geri alma girişimi 5 milyonluk bir nüfusun büyük bölümünün Türkiye sınırına doğru yığılması ve yeni bir göçmen krizinin kapıya dayanması demek. Ülke içerisinde halihazırda iktidara göçmenler konusunda öfke birikmişken, yaklaşan seçimler öncesi bu durum hazmı zor bir lokma olabilir. Öte yandan İdlib’in rejim tarafından geri alınması Afrin başta olmak üzere Türkiye’nin kontrolü altında tuttuğu bölgelerin de masaya getirilmesinin önünü açacaktır. Bugüne kadar yürüttüğü operasyonlarla fetihçi atmosferi coşturan iktidar için bir başka fiyasko ihtimali daha. Son dönemde TSK’da birbiri ardına gelen general istifaları da Suriye’deki fiyaskonun bir sonucu olarak yorumlanıyor. 

Asıl yoğunlaşılması gereken meseleyse buradaki cihatçı yığınının ne olacağıdır.

İktidar ne kadar saklamaya çalışırsa çalışsın, son bir yıldır pek çok kez radikal İslamcı çetelerin TSK’ya yönelik saldırıları son örnekte olduğu gibi bir şekilde kamuoyuna yansıyor. Yıllardır beslenen ve bugüne kadar Türkiye’de yüzlerce kişinin ölümüyle sonuçlanan katliamlara imza atan cihatçı varlığının dönüp dolaşıp yine Türkiye’nin başına bela olması ihtimali hayli fazla. Aynı şekilde Rusya’da bir şekilde bu cihatçı varlığının kendi coğrafyasına doğru kayması ihtimalini gözardı etmiyor. 

Geriye iki ihtimal kalıyor: Cihatçı çetelerin Türkiye’ye doğru sürülmesi veya topyekün imhası. 14 Eylül’de gerçekleşen Putin ve Esad buluşmasından çıkan temel sonuç Suriye’de yabancı güçlerin istenmediği yönündeydi. Bu hem Suriye’nin kuzeyinde askeri varlığını sürdüren Türkiye’ye hem de artık kangrene dönüşen İdlib’teki cihatçı varlığına yönelik bir mesaj olarak okunabilir. Zira son dönemde rejim ve Rusya İdlib’e yönelik askeri güçlerini artırmakla meşgul. 

Öte yandan Putin yönetimi, sorunun Türkiye olmadan çözümünün çok kolay olmayacağını bilecek kadar dış politika birikimine sahip. Sorunu şiddetle çözmek yangını büyütebilir. En başta bölgede yoğunlaşmış sivil nüfus içerisinde radikal İslamcı çeteleri ayırt etmenin kendisi başlı başına bir sorun ve olası sivil kayıplar Moskova’yı uluslararası alanda zor durumda bırakabilir. Bu nedenle önümüzdeki günlerde Soçi’de gerçekleşecek Putin-Erdoğan görüşmesi İdlib sorununun daha soft yöntemlerle çözümüne yönelik pazarlıklara sahne olacaktır. Fakat bu pazarlık eşit güçlerin değil, terazinin Putin’den yana ağır bastığı bir süreç olarak ilerleyecektir. İçerde dışarda sıkışan ve bunu aşmaya çabalayan Erdoğan için İdlib’te de seçenekler kısıtlı olacaktır. Rejim ve Rusya’nın elinde içinde cihatçı unsurların da bulunacağı yeni bir mülteci dalgasını tetikleme kartı açık durmaktadır ki Rusya’nın hava saldırıları sonrası göçmen hareketliliğinin başladığı görülebiliyor.

Ayrıca, zaman içerisinde Rusya’nın kendisi adına tetikçilik yapabilecek olan cihatçı unsurları da istihdam ettiği dış basında yer buluyor. Yine aynı haberde geçmişteki çatışmalardan dersler çıkaran Rusya’nın Suriye ordusunun envanterini yeni nesil savaş aygıtlarına, özellikle Türkiye’nin askeri olarak sık başvurduğu SİHA’lara karşı modernize etmeye önem verdiği belirtiliyor.

Suriye iç savaşı iktidarın neo-Osmanlıcı maceracılığının uygulama sahasıydı ve savaşın Türkiye’deki rejimin dönüşümünde de bugüne kadar ciddi bir rol oynadığına şahit olduk. Geçmişte yaşananlar iktidarın yeni macralara atılmaktan, özellikle de tüm dikkatlerin ekonomik krize yoğunlaşmaya başladığı bir dönemde, çekinmeyeceğini gösteriyor. İdlib cephesi yavaş yavaş ısınırken yeni askeri maceralar kapıyı çalacaktır.

 

KATEGORİLER