Hrant'ın Ardından 6 Yıl Sonra
Bundan tam 6 yıl önce Şişli- AGOS gazetesi önünde başına aldığı üç kurşunla katledilen Hrant Dink, gazetesi önünde binlerin bir araya gelmesiyle anıldı. AKP iktidarının, döneminin en azılı, saldırgan politikalarıyla emekçileri ve onların sözcüsü olanları ve birbirine düşman edilen halkların inatla kardeşliğini savunanları yok etme arzusu, tıpkı kendinden öncekilerin uygulamaya döktükleri katliamcı geleneğin bir ürünü olmuştu.
Hrant Dink, her defasında halkların uğradığı katliamların mimarlarının yönetici sınıflar olduğunu dile getiren, bu politikaların hatasını kardeş halkların devam ettirmemesi için çabalayan aydın, sosyalist bir yazardı. Sosyalist kimliğinin Türkiyeli egemenlerce yarattığı bu rahatsızlık, öteki olarak gösterilen Ermeni kimliğiyle kamuoyunda linç kültürüne maruz kalmasını salık vermişti. Sermaye devletinin azılı temsilcisi AKP nefret diliyle de yetinmedi; Dink’in katledilmesi için gerekli hazırlıkları Trabzon’dan doğru yürüttü.
Katliamın ardından yargının Dink’in katilleri üzerine verdiği kararlar hiçte şaşırtıcı olmadı kamuoyu için. 14. Ağır Ceza mahkemesinin vermiş olduğu hüküm, cinayetin ortaklarını koruyan ve hatta kollayan bir edayla sadece tetikçi Ogün Samast’ın 21 Yıla mahkûm edilmesiyle sonuçlanmıştı. Ancak çeşitli cezai indirimler uygulanarak ceza süresi 8 yıla indirilmişti.
Bugün Dink davasıyla ilgili olarak iddia makamlarının ”cinayetin arkasında suç örgütleri olabilir” şeklindeki beyanatları davanın seyrine yönelik ‘bilinmezci’(!) havayla, gayriciddî görülmesi gereken bir bakış açısını yansıtmakta. Süreç, Dink davası sanıkları Erhan Tuncel ve Yasin Hayal’in kendinden menkul bir şekilde bu cinayeti işlemedikleri yönündeki kanaatle yeni bir dönemece girmiş bulunuyor. Yalnız şuna hemen dikkat çekmek gerekir ki öylesine ‘adaletle’(?) dolu bir düzende gereken hemen yerine getirilerek, katliamın gerçekleştiği dönemde emniyet genel müdürlüğü yapan İstanbul, Trabzon il bölge müdürlükleri başarılarının devamlılığı için terfiiyle ödüle layık görülmüşlerdi. Şimdi Faili meçhul dosyalarının bi hayli kabarık olduğu Türkiye’de iktidar merciinin ve o’nun sadık kurumlarının dağıttığı ‘adaletten’(?) Ne kadar medet umulabilir doğrusu tartışılır. Mevzu, düzenden adalet bekleyişlerini sürdüren sol liberallerin üzerinde düşünmesi gereken bir nokta zira.
Özellikle bugün, farklı kültürlerin yan yana olduğu coğrafyalarda emperyalist kapitalist sistemin bu özellikleri nifak tohumlarına dönüştürmeye çalışmasına karşılık, farklı kimliklerden emekçi sınıfların bu gaflara düşmemesi gerekir.
Alevisiyle, Kürdüyle, Ermenisiyle, Rumuyla ötekileştirme politikasının Türkiye toplumlarına kanıksatılmaya çalışıldığı ve hele emperyalist projelerin hayata geçirilmesi yönünde çeşitli kışkırtmalara maruz kalındığı şu dönemlerde bu gaflar emekçiler açısından tam bir çıkmaz yol.
Son olarak dünden bugüne katliamcı geleneğe sahip sermaye devletinin adaletine güvenmeyen devrimci sosyalistler olarak bugün 19 Ocakta katliamdan 6 yıl sonra Hrant’ın katillerinden hesap sormak için şişli AGOS binası önünde bir araya geldik. Ve haykırdık: “Faşizme inat, kardeşimsin Hrant”, “Yaşasın halkların kardeşliği”,”Bıji bratiya gelan”,”Katil devlet hesap verecek”. Anmanın ardından Taksim’e dağılan gruplara polisin gazlı müdahalesi de gecikmedi. İstanbul’da pek çok yerde ÇHD’li avukatların gözaltına alınmasını protesto etmek için bir araya gelen kalabalıklara yönelik biber gazlı müdahalede bulunan polis, AKP’nin demokrasi emsali olarak günün anlam ve önemine yaraşır davrandı. Ancak burjuva diktatörü AKP’ye karşı binler sokakları boş bırakmadılar.