Hocalı Olaylarına Marksist Bakış – Atilla Aliyev
Bugün Hocalı olaylarının üzerinden 31 yıl geçiyor. 31 yıldır Kafkaslar üzerinde savaş bulutları dağılmadı. Hocalı olayı, Dağlık Karabağ/Artsakh sorunu sürecinde bir dönüm noktasını temsil ediyor. 1988 yılından itibaren SSCB’nin dağılmaya başlaması SSCB devletlerinde “bağımsızlık” arzularının yükselmesine neden olmuştur. Üye ülkelerde bu bağımsızlık arzusu milliyetçi duyguların alevlenmesiyle devam etti. Ermeniler ve Azerilerin bir arada yaşadığı bir bölge olan Dağlık Karabağ/Artsakh, bu milliyetçi cephelerin ortak noktalarından biriydi. Her iki ülkenin yöneticileri ve milliyetçilik akımını kontrol ederek yıldızları parlayan politikacılar bu topraklarda hüküm sürmek istediler. Hocalı bir dönüm noktasıydı çünkü 1992 yılına kadar iki düşman ülke arasında adeta bir gerilla savaşı yaşanıyordu. Hocalı olaylarından sonraysa iki düzenli ordu arasındaki geleneksel savaşa şahit olmaya başladık. Azerbaycan’da sosyalist mücadeleyi örgütleyen biz devrimci Marksistler için Hocalı olayları önemli bir yer tutuyor. Hocalı olayının tüm detaylarını bu yazıda değinmek elbette ki mümkün değil. Sosyalistlerin Dağlık Karabağ/Artsakh sorununda doğru bir programa sahip olabilmeleri için bu sorunun nedenlerine ve çözümlerine değinmek gerek.
1992 yılında 25 Şubat’ı 26 Şubat’a bağlayan gece, Ermeni ordusu eski Sovyet askeri alaylarının yardımıyla Hocalı topraklarını ele geçirerek 600’den fazla sivilin ölümüne ve bin 200’den fazla insanı yaralanmasına sebep oldu. Bölgedeki tek havaalanına sahip olan Hocalı’yı ele geçiren Ermeni ordusu, Askaran/Mayraberd ile Hankendi/Stepanakert arasındaki yolu açarak Şuşa/Şuşi hariç tüm Dağlık Karabağ/Artsakh’ı kontrol altına aldı. Binlerce insan göç etmeye zorlandı, on binlerce insan yıllarca unutulmayacak travmalar yaşadı. Esas olarak kadınlara ve çocuklara yönelik tecavüz ve diğer iğrenç olaylar Ermeni milliyetçiliğinin acımasız bir ifadesiydi. Bu bakımdan enternasyonal devrimciler olarak Ermeni milliyetçiliğinin en büyük eleştirmenlerinden biri olmalıyız.
Ancak Ermeni milliyetçiliğini eleştirerek Azerbaycan milliyetçiliğine sessiz kalmak biz enternasyonalist devrimcilerin işi değildir. Her halkın esas düşmanı kendi ülkesindedir. Yoksulluk içinde yaşayan Ermeni halkının baş düşmanı Ermenistan’ın egemen sınıfıdır. Ayrıca yoksulluğun yüksek olduğu fakir Azerbaycan halkının baş düşmanı da Azerbaycan’ın egemen sınıfıdır. Hocalı olayının acı hatıraları yıllardır anaokulunda, okulda, işte, sokakta, televizyonda; kısacası günlük yaşamın tüm pratiklerinde Ermeni düşmanlığını ve Aliyev rejiminin milliyetçi ajitasyonunu kışkırtmak için kullanıldı. Azerbaycan’ın emekçi halkı her gün “Bugün evime ekmek alabilecek miyim?”, “Çocuğumun okul ihtiyaçlarını alacak kadar param olacak mı?” sorularıyla boğuşurken, Aliyev ailesinin Londra’da milyonlarca sterlin değerinde lüks villaları olduğu ortaya çıktı. SOCAR’ın petrol işçileri 3 aydır maaş almadan kızgın güneşin altında çalışırken, SOCAR başkanının oğlunun Londra’da lüks villaları var. Hocalı olayları kullanılarak yolsuzluk ve yoğun sömürü koşullarında yaşayan işçilere “Asıl düşmanınız Ermenilerdir” denildi. Halkın memnuniyetsizliği “Ermeni düşmanlığı” ile farklı mecralara kanalize edildi. Asıl sömürücü kendileri olurken, başka bir halk sömürücü ilan edildi. Hocalı olaylarının Ermeni ve Rus egemen sınıfının emperyal amaçları teşhir edilmeli ve eleştirilmelidir. Ancak Azerbaycan emekçileri Hocalı olaylarının sebebi Ermenistan emekçileridir gibi manipülatif fikirleri reddetmelidir.
Pek çok “sosyalist”, Hocalı olayını başlatan asıl kişinin Gorbaçov olduğunu iddia ediyor. “Sosyalist, hatta komünist SSCB’yi” yerle bir eden, liberal politikalarla SSCB halklarının düşmanı karşı-devrimci Gorbaçov. Evet, Gorbaçov, Kafkasya’daki bitmek bilmeyen etnik çatışmaların başlanmasında ve SSCB’nin resmi olarak çöküşünde önemli bir rol oynadı. Ancak Gorbaçov, bir gelişmenin mantıksal sonucundan başka bir şey değildi. Halkların kardeşliğine düşmanlık arayan Stalin’e baksın. Bu yazımızda Stalinizmin Bolşevik-Leninizm’den farklı olarak “özgür ve bağımsız sosyalist cumhuriyetler” kavramına düşman olduğundan, Rusya’nın merkeziyetini güçlendirdiğinden ve işçi sınıfının çıkarlarına düşmanca bir şekilde bürokrasiyi güçlendirdiğinden bahsetmiştik. Evet, 1988 yılında Hocalı olaylarıyla doruğa ulaşan ve halen devam eden etnik çekişmenin tarihi 1930’lara kadar dayanmaktadır. Ekim Devrimi’nin mimarları Lenin ve Troçki’nin hayalini kurduğu sınıfsız, sınırsız ve sömürüsüz bir dünya anlayışı, 1920’lerin sonunda karşı-devrimci Stalinizm tarafından yerle bir edildi.
Son olarak söylediklerimizi tekrar etmekte fayda var. Biz devrimci-Marksistler, Ermeni milliyetçiliğinin işlediği iğrenç suçları şiddetle kınıyoruz. Ancak 2. Karabağ Savaşı sırasında ve sonrasında Azerbaycan milliyetçilerinin işledikleri alçakça suçları da kınıyoruz. Her iki ülkenin emekçileri de yıllarca egemen sınıfın resmi ideolojisi tarafından yönetildi. Azerbaycan ve Ermenistan işçilerinin ülkelerindeki egemen sınıfı tarihe hapsetmekten, kardeşçe, özgür ve bağımsız bir Sosyalist Kafkas Federasyonu kurmaktan başka çıkış yolu yoktur. Rosa Luxemburg’un dediği gibi: “Ya barbarlık ya sosyalizm!”