HDP, Vekillik ve Sosyalistler- V. U. Arslan

HDP, Vekillik ve Sosyalistler- V. U. Arslan

Erkan Baş, Ahmet Şık, Oya Ersoy, Veli Saçılık, Barış Atay gibi sol-sosyalist “yıldız” isimlerin HDP’den milletvekili adayı olması ile HDP büyük sükse yaptı. Halkevleri’nden SMF’ye, ESP ve Devrimci Parti’den, TİP’e, ÖSP’den, SYKP’ye kadar önde gelen partilerden isimler HDP listelerinde kendilerine yer bulmuş durumda. Tabii bu HDP için bir övünme gerekçesi olarak görülüyor ve sosyalistlerin doğal mecrası HDP olarak sunuluyor. Neticede sosyalist soldaki HDP hegemonyası bir seçim döneminde daha yeniden tavan yaptı. 

Güçler dengesinde HDP’nin yarattığı çekim ortada.Diğer taraftan “sosyalistlerin doğal mecrası HDP” algısını biraz sorgulamak gerekiyor. Şöyle düşünelim: Geçtiğimiz parlamento dönemlerinde de sosyalist soldan yıldız isimler (Ertuğrul Kürkçü, Figen Yüksekdağ, Levent Tüzel, Rıdvan Turan, Saruhan Oluç, Ufuk Uras gibi) milletvekili olmuşlardı. Peki epeyce zamana yayılan bu vekillik deneyimlerinde neler yapıldı, neler yapılamadı? Yani HDP ve sosyalistler ilişkisi hakkında konuşmak için meclisteki “sosyalist” vekillerin hangi farkları yarattığını konuşmamız gerekir.

Lafı uzatmadan söyleyecek olursak bu vekillerin sosyalistlik namına bir fark yarattığını iddia etmek pek de mümkün değildir. Tabii bu noktada sosyalizmden ne anlaşıldığı da önemli. Bizler sosyalizm dediğimizde kızıl rengi görürüz; sınıf mücadelesini, emek radikalizmini, patron düzeniyle uzlaşmazlığı, anti-kapitalizmi, anti-emperyalizmi, enternasyonalizmi anlarız. Şimdi, sosyalizmi bu Marksçı perspektiften tariflediğimizde geçmişteki sosyalist vekillerin mecliste ve sahada pek bir varlık gösteremediği gerçeğiyle karşılaşırız. Sosyalist vekiller, Kürt ulusal hareketinin dönem dönem dalgalanan stratejisinin peşinde dalgalanmıştır ve bu arada HDP içerisinde siyaseten erimiştir, örgütleri güç kaybetmiştir. 

HDP sadece gücü sayesinde dominant değildir. Politik perspektifin temel belirleyicisidir ve ideolojik merkez durumundadır. HDP’nin benimsediği “radikal demokrasi”, partinin pusulasıdır. Sınıf mücadelesi ve işçi iktidarı stratejisinin reddiyesi üzerinden şekillenen radikal demokrasinin varacağı yer ise liberal çoğulculuk ve dünya statükosundan ötesi değildir. Zaten yılların pratiği ortadadır. Durum buyken devrimci sosyalistlerin HDP’ye bağlanması düşünülebilir mi?  

Şimdiye kadar HDP’den bağımsız olan ama siyaseten kendi dinamiğini geliştirme iddiasını kaybettikleri için HDP’nin sunduğu imkanlarla yüksek siyasete transfer olmak isteyen gruplar da HDP’nin ideolojik-politik çizgisine adapte olmak durumundadır. Bu işler böyle yürümektedir.

HDP de vekil dağıtımı işini hayrına yapmamaktadır. Ünlü sosyalist figürler HDP’ye solda büyük bir hegemonya alanı sağlamakta, daha geniş bir meşruluk ve prestij sağlamaktadır. Bu da oyla ölçülebilecek bir şey değildir. Şimdilerde sosyalist partileri filden parça koparmaya çalışan karıncalara benzeten küçümseyici yaklaşımlar içi boş bir kibri ele vermektedir.

Peki, yeni sosyalist vekiller bir şeyleri değiştiremezler mi? Tabii ki kişisel mizaç farkları, hesaba katılabilir. Örneğin Erkan Baş Levent Tüzel’den daha atak ve karizmatik olabilir, ama asıl mesele değişmeyecektir. Eğer siz sosyalistler olarak kendi öz gücünüz, mücadeleniz ve yarattığınız heyecan sayesinde seçilmiyorsanız meclise gittiğinizde de fark yaratamazsınız. Örneğin 1960’larda 15 TİP’li milletvekili büyük yankı yaratabilmiştir, çünkü onlar üzerinde yükseldikleri sınıf hareketinin sesi olarak oradaydılar. Arkalarında kendi teşkilatları, geniş yığınların sempatileri ve umutları vardı. Ama bugün Kürt ulusal hareketinin gücüyle seçilirseniz ister istemez HDP’nin paralelinde ve onun belirlediği gündemlerle emekçilerin karşısına çıkmak zorunda kalırsınız. Örneğin kendinize “Marksist-Leninist-Komünist” dediğiniz halde yeri geldiğinde TÜSİAD başkanını ağırlamak zorunda kalırsınız ve “verimli görüşmelerden” dem vurursunuz.

Yani, buradan devrimci sosyalistlerin yerinin HDP olmadığı sonucu mu çıkar? Evet, meseleyi bu netlikte ortaya koymak gerekir. Kürt halkının ezilmesine karşı çıktığımız için hapislere de düştük, kovuşturmalara da uğradık. Bizler devrimci enternasyonalistleriz, baskılara karşı bu tavrımızdan geri duracak değiliz ama şunu da biliyoruz ki sosyalistler siyaseten bağımsızlığını korumalı ve kendi dinamiklerini oluşturmalıdır. 

Bizler, bunun için OHAL döneminden beri sosyalistlerin ortak mücadele cephesini oluşturmak için çaba harcıyoruz. Sosyalistlerin ortak adayının Ovacık Belediye Başkanı Maçoğlu olması için de çaba yürüttük. Bütün bu süreçlerde özellikle TİP ve genel başkanı Erkan Baş‘ın önemli bir konumu vardı. İşler çok daha farklı şekillenebilirdi, ama onlar sınıf merkezli, sokakta aktif mücadele yürüten alternatif bir sosyalist projeyi tercih edecek enerji, irade ve siyasal netlikten yoksun olduklarını ortaya koydular.

Neticede HDP, bizim her zaman dayanışma içerisinde olmak istediğimiz bir partidir. Şu konjonktürde seçimler için HDP’ye eleştirel destek çağrısı da yaptık. Ama HDP’nin liderliğini benimsemek başka bir şeydir. Zira HDP’nin de bir parçası olduğu kimlik-kültür kamplaşmaları aşılmadan bizleri bekleyen aydınlık bir gelecek olamaz. Sosyalistler vitrine konacak malzeme değil de gerçek oyun kurucular olduklarında Türkiye başka bir ülke olacaktır. Bize işçilerin birliğini, emekçilerin kardeşliğini güçlendiren bir mücadele dalgası gerek. Kızıl rengimiz sahada olmalı ve güçlenmeye devam etmelidir.

Bugün sosyalist solda yeni bir kompozisyonla sosyalistlerin kendi dinamiklerini oluşturma olanakları hala vardır. Gelgelelim bunun için sahada aktif mücadele etme derdi olan, emekçi merkezli siyaset yapan ve ortak hareket mücadele etmeye istekli, sekter olmayan odakların bir araya gelmesi önem taşıyor. Devrimci Marksistlerin görevi bu hat boyunca mücadele etmektir.

KATEGORİLER
ETİKETLER