Gezi’nin Hayaletiyle Seçim Kazanılır mı?- Derya Koca

Gezi’nin Hayaletiyle Seçim Kazanılır mı?- Derya Koca

AKP iktidarı, bu zamana kadar kendisine karşı direnç geliştiren geniş bir halk kesimiyle hesaplaşma ruh haline girmiş gibi görünüyor. Gezi soruşturmasının hortlatılması, Kürt siyasetçilerine yağan hapis cezaları, seçime yönelik sinsi oyunlar… AKP seçime start verdi. Peki, biz ne yapıyoruz?

Gezi soruşturması hortlatıldı. Peki, ama bunca yıl geçmişken neden şimdi? Tabii kuyruk acısı büyük. Ama, Gezi’ye dokunmak, halen desteğini alamadığı %50’lik kesimin şimşeklerini üstüne çekmek anlamına gelecekti.  Kinini içinde sakladığı yıllar boyunca Erdoğan bu hesaplaşmadan hiç vazgeçmedi Doğru zamanı bekledi.  Bugünü doğru zaman yapan ise muhalefetin darmaduman hali.  Baskı var olmasına var ama artık ülkenin koşulları bunlarsa mücadele de buna uyum sağlamak zorunda. Ve yazıktır ki sol bu konuda bir başarı ortaya koyamıyor. Tam anlamıyla etkisiz halde. Gündem belirlemekten, harekete geçmekten çok uzakta.  3. Havalimanı işçilerinin muazzam cüreti ile ortaya çıkan refleksler gösteriyor ki hayat çok canlı ve rejimin ultra zenginlerin etrafında kurulu işleyişine isyan eden kitleler krizde kendisini daha belirgin hale getirecek. Bunların siyasal bir niteliğe kavuşup kavuşmayacağı ise bu yerel mücadelelerin birleşip birleşmeyeceği sorununa gelip dayanıyor. Birleşmeyi de ancak sol sağlayabilir. Fakat bu gidişatla bunun olmayacağını kendimize dürüstçe ifade edelim. Acil bir canlanma şart.

Oysa kriz içindeki ülkenin solla tarihsel bir biçimde yeniden yoğrulması anlamına gelebilecek dönemeçteyiz. AKP uzun yılların büyük yıpranmışlığıyla ve kriz içinde yerel seçimlere giriyor. Tökezlememesi lazım. Tam da bu anda Gezi’nin hayaleti pek çok işe yarıyor:

1-Patates soğan baskınlarıyla varlığını ispatlayamadığı iç düşmanların yerine kanlı canlı isyan etmiş “iç mihrakların” hedef gösterilmesiyle yeniden “düşman” siyasetine girmek. Ki bunun verdiği manipülasyon gücüyle havuz medyasının krizden kafasını kaldıramayan halkı oyalaması mümkün olacak.

2-Reis iç mihraklarla mücadele ederken fırlayan enflasyonun yerine suni gündemler yaratmış olmak gibi en güçlü olduğu yerden yoluna devam edecek. Hedef, en az hasarla ve “kriz” kelimesini ağzına almadan yerel seçimlere girilecek

3-Milyonlara ve tüm genç kuşağa mal olmuş Gezi’nin büyük mücadelesine yönelik kinlerini kusmak için fırsat yakalamak. Sembol isimler üzerinden de (Mehmet Ali Alabora, Can Dündar) cadı avı rüzgârını yeniden estirmek. Çeşitli illerde yüzlerce kişiye yeniden soruşturma başlatıp taarruz haline geçmek: Muhalifleri hapishanelerle korkutmak.

Bir başka cephe de Kürt siyasetçilere karşı açıldı. Demirtaş’ın ve Baluken’in cezasının onanması ve Önder’in hapse girmesi yıldırım hızıyla geldi. Açık ki, yerel seçimlerde Kürt seçmenin HDP ve AKP arasında vereceği karar büyük bir fark yaratacak. Kürt siyasetçilerin cadı avına kurban edilmesi ve belediyelerine kayyım atanmış milyonlarca Kürt yurttaşın iradesinin ayaklar altına alınmasının bir bedeli elbette her koşulda olacak. Ancak bu bedeli Kürt siyasetini işlemez hale getirmek, seçimlerde etkisini yok etmek AKP açısından önemli.  Erdoğan, Demirtaş’ın 7 Haziran’daki rolünü asla unutmayacak. İktidardan düşmek her şeyi bitirir. Uluslararası hukukmuş, meşru siyaset yapma hakkıymış, milyonların iradesiymiş dinlemem diyor. Çünkü bu seçim atlatıldığında 5 yıl boyunca seçim olmayacak ve Erdoğan için olabilecek en zor koşullar geride kalmış olacak. Bunu da kazanırsam kimseye hesap vermek zorunda değilim diye düşünüyor. Ama yerel seçimlerde kayıp yaşarsa işte o zaman dengeleri gözetmesi esip gürlemeye frenler koyması gerekebilir.

Geçmişle hesaplaşma, geleceğini garantileme, kriz içinde seçim kazanma… Erdoğan’ın aklında bunların hepsini birbirine bağlayan bir siyasi gerilim hattı kurulu. Bu hat, rakiplerinin içinde olduğu “yenilmişlik” psikolojisiyle, ağır baskının yüküyle, halkı bu havanın “korkusu” ile hareket edemez hale getirmek üzerine oturuyor. Kimsenin bilmediği şey değil ancak krizin derinliğinde AKP’nin boy vereceği günler yakın. Yeni yılın ilk ayları hem seçim gündeminin zirvesi hem de ekonominin dibi göreceği aylar olacak. Çelişki büyük. Hal böyle olunca ipleri “sıkı tutmak”tan başka yol kalmıyor AKP açısından. Ankara’da kriz karşıtı bildiri bile dağıtmaya izin vermemek de bunun bir parçası mesela.

Gezi soruşturması ve Kürt siyasetçilere yönelik zulüm seçime birer hazırlık. Krizdeki her iktidar gibi acımasız olacak. Ve seçimlerde hile hurda yapabilme kapasitesi zaten ortada olan iktidarın seçim propagandasını bile engelleme çabası açığa çıktı. Erdoğan fermanı yayınladı: “Ak Parti olarak, 2019 seçim döneminden başlayarak, gürültü ve görüntü kirliliğine neden olan propaganda yöntemlerini tamamen terk ediyoruz. Çevreye ve insana saygılı seçim kampanyası yürütme kararı aldık. Sadece ve sadece parti teşkilatlarının ve SKM’lerin olduğu yerde afiş ve bayrak asılabilir” dedi. Bayrak, afiş, pankart yok. Geriye ne kalıyor? AKP tekelindeki medya. Orada da neyin ne olduğu ortada.   Bu Ali Cengiz oyunu ile halkın faturayı AKP’ye çıkarmasının önüne engel üstüne engel koymaya çalışacaklar. Sol, buna göre tedbir almak zorunda. Tedbir derken sadece seçime yönelik olan ve daha önce çok kez başarısız olan bir siyasetten bahsetmiyorum. Bugün asgari ücretten, hayat pahalılığından, iflaslardan bahsetmeyenlerin yarın zaten seçimlerden de eli boş döneceğini görmek zor değil.

Halen krize karşı halkı örgütlemenin, muhalefeti örgütlemenin araçları var: Kapı kapı gezmenin önüne engel koyamazlar. Yeni ve yaratıcı yöntemler geliştirmenin zamanı. Yoksa AKP’nin izin verdiği kadar muhalefet olur.

AKP’nin kriz karşısında yapabileceği bir şey yok. Mart ayını beklemek ise muhalefetin bu ülkeye yapabileceği en büyük kötülük ve yenilgiyi garantilemek olur. Mart ayına kadar AKP’ye destek vermiş yoksul halkın rejime karşı konumlanmasını sağlamadan değişim imkânsız. Bu da ancak krizin halkın gündeminde somut taleplere dönüşmesi yönünde bir siyasi hava yaratarak olur. Bu siyasi hava AKP’yi yorar. Yenilmişlik hissi ile hareket edemez hale gelmiş sol karşısındaki saldırganlığı ve devlet gücünden gelen üstünlüğünü, talep eden yoksul halk karşısında aynı şekilde kullanamaz. 3. Havalimanı işçilerinin tutukluluğu, onların saklanamaz haklılığı sayesinde son buldu. Gücünün sınırları var. (Bu bile ülkede doğru düzgün bir çalışmayla taçlandırılsaydı şu an kapı önüne konulma tehlikesinde ve sefalete katlanmada müşterek milyonlara örnek teşkil edecekti. Siyasi akıl, bunu başarmayı gerektirir.) Sınıfın hayaleti, Gezi’ninkine benzemez. Çok kurcalamaya gelmez. AKP bu konuda şimdilik çok ileri gidemiyor.

İşçilere, emekçilere, muhafazakâr yoksullara sirayet eden kriz gündemiyle sol, ülkenin geleceğinde çok büyük bir rol oynayabilir. Gezi’nin hayaleti yok edilemez, AKP bu hayalete karşı kazanamaz. Çünkü o, bu ülkeni tarihindeki bir gurur madalyası olarak taşınacak milyonların göğsünde. Ama onun zayıflıklarının da bir nev’i devamı olan salt AKP karşıtı propaganda ile de mücadele ilerlemez.  Gezinin cüretini sınıfsal bir nitelikle yeniden ortaya koymaya aday bir işçi sınıfı yaratmak zorundayız.

Bu hedefle geçirmediğimiz her gün tarihi bir ziyan.

KATEGORİLER