Futbolu Kurtarmanın Yükünü Kim Sırtlayacak?- Çağın Erdinç
Türkiye Bankalar Birliği (TBB) ve Türkiye Futbol Federasyonu (TFF) geçtiğimiz günlerde Türk futbolunu içine düştüğü borç batağından kurtarmak için bir plan açıklamıştı. Plana göre kulüpler 31 Ocak tarihine kadar borçlarını Ziraat Bankası’na ve plana dâhil olan bankalara bildirecekler ve bu borçlar banka tarafından ödenecek. Süper Lig kulüpleri geri ödemelerini 10 yıla yayılacak yüzde 8 gibi düşük bir faizle yapacak. Plana alt liglerden kulüpler de dahil edilecek.
Planın ayrıntıları ile ilgili TFF Mali İşler, Hukuk ve Lisanslamadan Sorumlu Başkanvekili Hüsnü Güreli şu açıklamayı yaptı: “Kulüplerin yaklaşık 10-11 milyar TL borcu var. Borçların yaklaşık 10 yıl gibi bir vadeye yayılması planlanıyor. Tabii bu kulüpten kulübe ve nakit akışına göre değişebilir. Kesinlikle taze para şeklinde olmayacak. Kulüplerin mevcut borçları bankalar tarafından devralınacak. Vadeleri gelince bankalar borçları ödeyecek, kulüplerin geliri üzerindeki ipotekler de bu bankalara geçecek. Türk futbolunun mali açıdan kurtuluş reçetesi böyle bir plandı. Bu konuyu 2-3 yıl önce gündeme getirmiştik ama şu an oldu.”
Güreli, kulüplerin plana uyumunu nasıl sağlayacaklarına dair ise şunları dile getirdi: “İşin para ve yapılandırma tarafı bir yana, çalışmanın başarısı için asıl yapılacak olan şey lisans talimatlarındaki değişiklik. Burada belli şartları getireceğiz, önümüzdeki günlerde bunun detayı belli olacak. Kulüplere örneğin ‘gelirlerinin yüzde 60’dan fazlasını harcayamazsın’ diyeceğiz. Eğer buna uymazsa, futbolcu lisansı iptalinden puan silmeye kadar çeşitli yaptırımlar uygulanacak. Bu da yeni dönemde sistemin sigortası olacak. Yani UEFA’nın Fair Play uygulamasını biz UEFA’ya gitmeden kendi ülkemizde halledeceğiz. Türkiye futbolunun aksi takdirde kurtuluşu yoktur.”
Zaten halihazırda krizin eşiğinde olan kamu bankalarına, bugüne kadar yolsuzluğun dibine batmış sorumsuz yönetimlerin kulüpleri sürüklediği borç dağının yükünü sorgulamak gerekiyor. Daha beş, altı yıl öncesine kadar Türk futbol kulüpleri dünyaca ünlü isimleri gündemine alıp bazılarını kadrolarına katıyordu. Kulüp patronları transfer işini kişisel şova dönüştürüp, futbolun popülaritesinden yararlanırken hem kendi marka değerini arttırıyordu ve akçeli ilişkiler inşa ediyordu (kulüp başkanı olmadan evvel bir Aziz Yıldırım’ı, bir Ünal Aysal’ı, bir Fikret Orman’ı kaçımız tanırdık) hem de daha çok taraftarı tribüne çekebilmek adına ünlü oyuncularla her ne pahasına olursa olsun çok yüksek maliyetli sözleşmeler yaparak kulüplerin geleceğini dinamitliyordu. Kulüp yöneticileri, futbolcular ve menajerler ortaklığıyla kurulan kirli ilişkiler, kulüplerin ordan burdan borç buldukları, taraftar gelirleriyle elde edilen milyonları iç ediyorlardı. Dileyenler buradan büyüğünden küçüğüne futbol kulüplerinde dönen dolapları okuyabilirler. Şunu da ekleyelim Türkiye’de var olan düzen dünyada da aynı şekilde işliyor. Geçtiğimiz aylarda ortaya çıkan Football Leaks belgeleri dünya futbolunun da nasıl bir batağa saplandığını ifşa etmişti.
Şimdiler de ise 23 Mart 1916’da çıkarılan yasanın birinci maddesinde “… çiftçilere kolaylık sağlamak ve tarımın gelişmesine yardımcı olmak için kurulmuştur.” denilerek kurulan Ziraat Bankası, milyarlarca dolarlık yükü kamunun sırtına yükleme pahasına sorumsuz kulüp yöneticilerine kucak açıyor ve borçlarını yükleniyor. Elbette Ziraat Bankası bir kamu bankası ve saraydan bağımsız böyle bir adımın atılmayacağını biliyoruz. TFF’sinden, futbol kulüplerine kadar futbolun bütün aktörlerinin gözü kulağı saray üzerinden kalkmıyor zaten. Git deyince gidip, gel deyince geliyorlar. Galatasaray, Beşiktaş veya Fenerbahçe… Takım fark etmeksizin, zaten bir iktidar projesi olan Başakşehir’i aratmayacak şekilde, hepsinin yönetimi Erdoğan’a her fırsatta sevgilerini dile getirmekten yorulmuyorlar.
Erdoğan’da futbol kulüplerini boşuna sevmiyor. Tarihte hemen her diktatör futbolu veya diğer spor dallarını kendi iktidarlarının kontrolüne almak için gayret etmiştir. Erdoğan her biri milyonlarca taraftara sahip İstanbul kulüplerini, bulundukları kent nüfusu üzerinde tesiri yüksek Anadolu kulüplerini kontrol etmek istemeyecek de ne yapacak? Yukarı da bahsi geçen planın bir ayrıntısı da buna imkân tanıyacak türden: Kulüplerin borçları bundan sonra ayrıntılı olarak bir üst kurul tarafından denetlenecek, gelirleri üzerindeki harcama yetkileri kısıtlandırılacak. Kısacası, bugüne kadar kulüp yönetimlerine müdahalede kimi zaman başarısız olan saray rejimi “eşeğin yularını” sıkıca eline alabileceği yolu bulmuş görünüyor.
Konunun asıl önemli yönü ise birçok muhalif iktisatçının da dile getirdiği gibi futbol kulüplerinin özel bankalar üzerindeki borç yükünü azaltmak… Futbol kulüplerinin borç yükü son on yılda devasa bir şekilde artış göstermiş durumda. TFF Başkanı Yıldırım Demirören’in verdiği bilgiye göre dört kulübün 2009’da brüt borcu 825 milyon 136 bin lirayken, zararları 130 milyon 564 bin liraydı. Tarihler 2014’ü gösterdiğinde borç 2 milyar 270 milyon 12 bine yükselirken zarar da 428 milyon 171 bine çıktı. Geçen yıl ise kulüplerin borcu 8 milyar 129 bin 117 bin lira olarak kayda geçti. Bu da 2009-2018 yıllarında kulüplerin brüt borçlarında yüzde 985 artış anlamına geliyor. (Basındaki rakamlarda farklılıklar bulunabilir.) Bu borçların yarıdan fazlası bankalara olan borçlar. Dolayısıyla futbol kulüplerinin batışı aynı zamanda bankalar üzerindeki yükün de artması demek. Öte yandan bankacılık sisteminin çöküşe doğru yuvarlanışına bir yokuş aşağı iniş daha eklemek demek.
Bu planın kazananı futbol kulüpleri, sorumsuz yöneticiler, iktidar destekli Demirörenler ve bankalar olacak. Kaybedeni ise tabii ki her ay vergisi maaşından otomatik olarak kesilen emekçiler. Çiftçisi kredisini ödeyemediğinde ineklerine, sütüne, tarlasına el koyan Ziraat Bankası’na batık kulüpleri kurtaracak ekonomik güce sahipse ilk önce asli görevini yerine getirmesi gerektiğini hatırlatmak gerekiyor. İktidara ve payandası kulüplere, futbol yöneticilerine de taraftarız ama enayi değiliz demek gerek.