Filipinler’i Vuran Haiyan, Kapitalizmin Tayfunudur – V.U. Arslan
13 Kasım, 2013
Tarihin en büyük kasırgası “süper tayfun” Haiyan, kapitalizmin tayfunudur çünkü; birincisi, doğal felaketler, kapitalizmin gezegenemiz üzerindeki tahribatları nedeniyle her seferinde daha şiddetli yaşanmaktadır; ikincisi, yine kapitalizm yüzünden önlenebilir yıkımlar ve acılar engellenememektedir.
Neticede Filipinler’deki manzara ortaya çıkıyor. 10 bin civarında insan yaşamını kaybederken evlerinden olanların sayısı ise bir milyona yaklaşıyor. Yüz binlerce insan şu anda ekmek ve temiz içme suyu gibi en temel ihtiyaçlara erişemiyor. Yetersiz hastaneler, yaralılarla tıka basa dolu; insanlar tedavisi mümkün olan hastalık ya da yaralanmalar yüzünden can veriyorlar. Şimdilerde Filipinler’de adeta bir can pazarı yaşanıyor. Zaten sağlıklı konutlar ve yaşam alanlarına sahip olmayan Filipinli emekçiler, büyük bir insani dramla karşı karşıyalar. Bölgeden gelen haberlere göre birçok noktada yağma olayları yaşanırken, zaten oldukça yetersiz olan yardımlar, koordinasyon sıkıntısıyla iyiden iyiye etkisizleşiyor. Günler öncesinden Haiyan’ın bir “süper tayfun” olduğu tüm dünyaya duyurulmuşken bu denli büyük çapta insan kaybının yaşanması da kapitalizmin yetersizliğinin bir kanıtı.
Katrina’dan Haiyan’a
Bu durumun geri kalmış Filipinler’e özgü bir durum olmadığını belirtmemiz gerekir. 2005’te ABD’nin Louisiana ve Mississipi eyaletlerini vuran Katrina Kasırgası, ardında resmi rakamlara göre 1833 can kaybı bırakmıştı. Katrina da günler öncesinden izleniyordu, hatta güçlenen kasırgayı sadece ABD değil tüm dünya izlemekteydi. Ama kasırgaya karşı alınan tedbirler ve koordinasyon mutlak anlamda yetersizdi ve afetle mücadele önlemleri hızlı bir şekilde çökecekti. Louisiana’daki set sistemi, başarısızdı, güçlü kasırga karşısında çöktü ve New Orleans şehri bütünüyle sel suları altında kaldı. Asıl büyük insan kaybı bu yüzden olacaktı. Tıpkı şimdi Filipinler’de olduğu gibi o zaman da ABD’de yağma olayları yaşanmıştı. Yetersiz yardımlar halka çok geç ulaşabilmişti. Bölgenin Katrina’nın yaralarını halen saramadığını eklemek gerekir.
Isınan Okyanuslar
Katrina Kasırgası, Meksika Körfezi’ne girdikten sonra şiddetini çok hızlı bir şekilde arttırmıştı. Bu beklenmedik artışı bilimadamları “daha sıcak okyanusların siklon rüzgarlarına çevrilebilecek daha fazla enerji sağlayacağı, bu nedenle de tropik fırtınaların çok daha yoğun ve şiddetli hale geleceği” şeklinde açıklıyorlardı. (The Nature) Bu nedenle de kasırga sayılarında önemli artışlar gözlemleniyordu. Durum böyle olunca gözler yükselen okyanus sıcaklıklarına çevriliyor. Bilim insanları, “denizlerdeki yüzey sıcaklıklarında görülecek 1°C’lik bir artışın 4. ve 5. kategorideki fırtınaların sayısında %31 oranında bir artışa neden olduğunu” vurguluyorlar. (The Nature) Isınan okyanuslar deyince aklımıza küresel iklim değişiklikleri ve kapitalizmin gezegenimiz üzerindeki tahribatı akla gelmeli. Sular ısınırken buzullar erimekte ve doğal afetler çok daha şiddetli yaşanmaktadır. Kapitalist kar hırsı, atmosferin bileşimini bozuyor; artık, daha fazla karbondioksite, daha az oksijene sahibiz. Küresel ısınmanın baş sorumlusu emperyalist kapitalizmin bu konuda yapabileceği hiçbir şey yok. Karbon salınımına güya sınırlar getiren göstermelik Kyoto Protokolü bile ABD gibi devlerin engellemesiyle geçersiz durumda.
Haiyan ve Sınıf Mücadelesi
Haiyan’ın kaydedilen en şiddetli kasırga olması ısınan okyanuslarla ilgiliyse insan kaybının büyüklüğü doğrudan doğruya yoksulluk ve kapitalizmin çarpıklığı ile alakalı. Çaresiz insanlar, marketleri yağmalarken burjuva medya halkı yağmacılar diye damgalamakta tereddüt etmedi, hükümetse “asayişi sağlamak” için bölgeye askeri yığınak yapıyor. Pasifik’teki adalar ülkesi Filipinler, aslında bir tayfun ülkesi, ama burjuva iktidarın gerekli önlemleri almadığı ve ülkenin bu büyük afete hiç de hazırlıklı olmadığı ortada.
100 milyonluk Filipinler’de yoksulluk oranı %25 dolayında. Sendikalaşma oranıysa uzun soluklu bir düşüş içinde, şimdilerde %1 civarına geriledi. Son dönemde ekonomik büyümeye sahne olan Filipinler’de sınıflar arası uçurum daha da açıldı. Tıpkı Türkiye’de olduğu gibi ucuz emek cenneti ülkenin omuzladığı ekonominin tüm artılarını küçük bir kaymak tabaka ele geçiriyor. Bunun bir sonucu da yaklaşık 9 milyon Filipinli’nin ülkelerinden uzakta göçmen işçi olarak çalışmak zorunda olması.
Sonuç
2004’teki Hint Okyanusu Tsunamisi, 2005’te Katrina, 2010’daki Haiti Depremi, 2011’deki Fukuşima Nükleer Reaktörü’nü vuran büyük deprem ve tsunami… 2004’te Endonezya ve diğer ülkelerde tsunami erken uyarı sistemi olsaydı yüz binlerce insan bugün hayatta olacaktı. Katrina’yı zaten biraz anlattık. 2010’da yüz binlerce Haitili 7.0 şiddetindeki depremle canlarından oldular. 2011’de Japonya’da setler tsunami’ye dayanabilseydi 15883 kişi hayatını kaybetmeyecekti. Fukuşima’da nükleer felaketten dönüldü, ama halen devam eden sızıntı nedeniyle insanlar kanser oluyor… Nükleer enerji, kapitalizmin başka bir hastalığı…
2011 Van Depremi’nde çürük binaların altında kalan 650 insan yaşamını yitirdi. Ve burjuva devlet, hala en temel meseleleri çözebilmiş değil. Depremin üzerinden iki yıl geçmesine rağmen berbat konteynırlarda yaşam savaşı veren insanlar “Ya bize yaşayacak bir yer bulun ya da buradaki koşullarımızı yaşanabilir hale getirin” diyerek açlık grevi yapıyorlar. Daha geriye dönersek 17 Ağustus 1999 Marmara Depremi’ne ve sonrasındaki rezilliklere gideriz… Ya da bugünün gözde iş adamı Ali Ağaoğlu’nun Anadaolu yakasının tümden yıkılması gerektiğini, bizzat kendi deneyimleri ile aktarırkenki sözlerine kulak verelim “Kum dediğiniz şeyin de yüzde 20-30’u midye kabuğu, yüzde 20’si balçık ve tuzlu suydu. 1970, 1980, 1990’lı seneler böyleydi. O dönemde istesen dahi kaliteli bina yapmak çok zordu. Kokmuş yumurtadan omlet yapılır mı? Demiri, gidip valilikten karne alıp, Karabük’te sıraya girip 6 ayda alırdık. Durum bu olunca o zamanlar demir de merdiven altı dediğimiz atölyelerden temin ediliyordu.” Ağaoğlu bu itirafları belki kentsel dönüşümü teşvik etmek için yapıyor, ama burjuvaların kısa erimli vurgun hedefleri başka bir şey, emekçilerin deprem tehlikesi karşısında tamamen çaresiz durumda olması başka bir şey. Emekçilerin durumunu düzeltecek köklü bir dönüşüm için kapitalistlerin ne niyeti var, ne de böyle bir yetenekleri. Tersine burjuvazi, iktidardaki AKP ve hempaları, büyük bir depremi fırsata dönüştürmenin derdinde, başka bir şeyin değil. Türkiye’de ve dünyada durum, görüldüğü gibi doğrudan doğruya kapitalizmin mizacı ve yetenekleri ile alakalı.