Fatih Maçoğlu ile Röportaj: Biz, bu dünyaya müdahale etmek istiyoruz.

Fatih Maçoğlu ile Röportaj: Biz, bu dünyaya müdahale etmek istiyoruz.

Ovacık’taki deneyiminizi nasıl anlamlandırıyorsunuz? Nasıl değerlendiriyorsunuz? Neler başardınız? Sol açısından burada nelerin kazanıldığını düşünüyorsunuz?

Aslında, başardığımız ya da özel bir durum söz konusu değil. Yaşamın kendisini yeniden ortaya koyduk. Yaşanması gereken buydu. Ama kapitalizm, emperyalizm bunu tersine çevirdi. Sağlık ve gıdayı bir hak olarak görmedi. Hatta bunu iyi bir şey gibi göstermeye çalıştı. Eğitimin, sağlığın parasız değil paralı olmasının doğru olması gerektiği gibi bir algı yarattı. Yaşam hakkını, halkların kendi inancını, kendi kültürünü, kendi dilini yaşamasına müsaade etmedi. Tam tersine; kendi tekçi anlayışını empoze etti. Bunların her biri  toplumda da normalmiş gibi gösterildi. Bunun dışında başka bir şeyi savunanların anormal olduğu söylendi. 

Dersim’de biz, bu süreçte yaptığımız şeylerin yaşamın kapitalizmin ve emperyalizmin iddia ettiğinin tam aksi biçimde; tüm canlılar için,doğa için, tüm dünya için zaten normal ve doğal şeyler olduğunu düşünüyoruz. Ovacık, böyle bir yerden yola çıktı. Kendi torakları üzerinde kendi yaşamını kurabilmeyi gösterdi. Kadını, genci, yaşlısı, üretim alanlarını kendisi yönetebileceğini gösterdi. Sadece bir ürünü elde etme meselesi değildi. Doğayı korudu. Kooperatiflerle örgütlendi. Doğal, ekolojik, yaşamı kutsayan, seven bir anlayışla örgütlendi.

Karşı karşıya olduğumuz sorunlar sadece bu coğrafyaya ait değil, dünyanın her yerinde kapitalizmin yarattığı tahribat ve aynı. Biz, dünyanın her yerinde halkların kendi yaşam alanlarını koruması, yaşatması ve kendisi yönetmesinden yanayız. Sosyalistiz. Bu coğrafya da bunun farkındalığıyla ve bilinciyle hareket ediyoruz. Yani, mesele sadece ve sadece bir yerde toprağa atılan tohum olarak görülmemeli. Başka bir şeyin, sosyalist bir  anlayışın; dünyaya doğru bakan, soldan bakan bir anlayışın bir ürünü olarak görülmeli. Kapitalizmin tüm doğa, yaşam üzerindeki etkisini geriletecek bir anlayışın örgütlenmesi gerektiğini düşünüyoruz.

Ovacık’ta böyle başladı. Küçücüktü, ama böyle başladı. Doğruyu yapmak için yola çıkıldı. Bugün Dersim’e doğru yürüyor. Bunun dışında, Türkiye’nin farklı yerlerine doğru sıçramaya da başladı ki yarattığı algı, bugün kapitalist sistem ya da onların büyük patronları tarafından kaygıyla da karşılanmaya başladı. Bu yüzden Dersim’de olan şey maniple edilmeye çalışılıyor. Bunu görüyoruz. Bu da bizim güçlü olduğumuz, Dersim halkının güçlü olduğunu gösteriyor. 

Biz, kendi üretim alanlarımızı güçlendireceğiz. Kendi doğamızı, kültürümü dilimizi, inancımızı koruyacağız. İnanç meselesini bir hak olarak göreceğiz ve bugün onların kullandığı o argümanları ters yüz edeceğiz. Üretim sürecine kadınların daha fazla katılımını sağlayacağız. Herkese eşit hizmetin olduğu, yoksulun desteklendiği, herkesin eşit olduğu bir dünya yaratmak adına bir çaba ve mücadele başlattık. Bunun iyi olduğunu ve güçleneceğini düşünüyoruz. Geleceğe dair duyulan umutsuzluğu umuda çevirebileceğimizi, bunun mümkün olduğunu hissediyoruz. Bunun için mücadele edeceğiz, çaba göstereceğiz. 

Dersim Belediyesi için Ovacık’tan farklı olarak önerdiğiniz bir şey var mı? Ovacık’ta, kooperatif üzerinden gerçekleştirilen somut bir başarı hikayesi var.  Dersim Belediyesini kazandığınızda ortaya koyacağınız somut bir proje var mı?

Resmin büyük kısmına bakmak lazım. Türkiye, dünyanın bir parçası. Dersim, onun bir şehri ve Ovacık bu şehrin sadece küçük bir ilçesi. Bizim kes kopyala bir anlayışımız yok.  Sosyalistler önce dünyayı tanımlar. İlçenin, şehrin ihtiyaçları doğrultusunda, gerçekleri doğrultusunda hareket ederiz. Kentin ekonomik ihtiyacını, yaşam biçimini, yönetsel yanını birçok alanın farkındalığıyla hareket etmeliyiz. Orada bir başarı yakaladık; bir maç yaptık gol attık şansa, diğer yere de bunu aynen götürelim değil. Biz, o başarının nereden geldiğini biliyoruz. Her kent ayrı değerlendirilmeli. 

Dersim tarıma, hayvancılığa, turizme uygun bir yer. Kültürel özgünlükleri nedeniyle de aslında ilgi çekici bir yer. Kadının öne çıktığı, gençlerin kendi alanlarının olduğu, kültürel farklılıkların korunduğu bir anlayışla yapacağız. Bu coğrafyada bunların hiçbiri bizi çok zorlamaz. Özellikle kadrolarımız, dostlarımız, büyüklerimiz, gençlerimiz, yaşlılarımız, herkes böyle bir anlayışla ve bilince sahip. Halk meclisleri aracılığıyla halkın birlikte yönetebilme anlayışının mümkün olduğunun farkındalığıyla hareket edebilmek önemli.  Tekçi bir anlayışla değil, halk meclisleriyle yönetilen bir şehir yönetiminin olabileceğini görebilmek gerekir. Eğer bir halkta ‘ben yönetmek istiyorum’ talebi varsa o şehri gerçekten de yönetebileceğini düşünüyorum. 

Seçim kampanyası nasıl gidiyor?

Çok büyük bir talep var. Çok geniş bir alan var. On binin üzerinde konut var. Bütün her yere yetişemiyor olabiliriz. Akşama doğru evlerde toplantılarda yapmaya başladık. Her gün 6-7 evde o bölgedeki onlarca kadının erkeğin buluştuğu; soru, cevap ve önerilerin konuşulduğu toplantılar düzenlemeye başladık. Ekonomiye, geleceğe, beklentilere dair soruların yoğunlaştığı toplantılar bunlar. Çok büyük sempatiyle karşılanıyoruz. Hatta gün geçtikçe katılımlar artıyor. Önerler daha da canlı hale geliyor. 

Seçim aslında  fiilen kurum arasındaki bir yarış haline geldi.  Bundan belki bir yirmi gün önce otuz gün önce 3-4 partinin ismi konuşuluyordu ama şimdi yavaş yavaş yapılan çalışmaların neticesinde bu sayıyı 2’ye düşürdü. İki demokratik kurum yarışıyor şu an. Bunun için bu şehrin kaybedeni yok. Kazanacağız. 

Ülkenin siyasi atmosferini nasıl değerlendiriyorsunuz? Sol için olanaklar neler?

Dünyanın hiçbir yerinde kapitalizm artık yönetemiyor. Bu kadar sıkıntılı, karşıtlıkların güçlendiği, baskının arttığı bir dönemde sosyalistler mücadele konusunda ısrarcı olmaz, bir araya gelip bunu örgütlenmezse tarihi bir hata olur. Direngen yapının kırılışı anlamına gelir. Onun için yerelden başlayan ama genele yayılan; dünyanın birçok alanındaki yoksulların, ezilenlerin, kadınların, ötekilerin, halkların bir araya  gelebileceği politikaların yapılma zemini var. Ayrıştırmadan, ayrışmadan herkesin bir araya gelerek bu modelleri geliştirebilme ihtimalleri var. Çünkü kapitalizm yönetemiyor. Kapitalizm artık baskıyla, savaşlarla, ölümlerle dünyayı maniple ediyor. Bu, Arjantin, Uruguay, Kolombiya, Irak, Suriye, Filistin… Dünyanın her yerinde geçerli. Dünyanın bütün yoksul halkları için geçerli olduğu kadar Türkiye halkları için de geçerlidir. Bu ülke, bu dünyanın bir parçasıdır. Farklı bir dünyada yaşamıyoruz. Biz, bu dünyaya müdahale etmek istiyoruz. Biz, bu dünyanın doğasına, yaşamına, toprağına, suyuna müdahale etmek istiyoruz. Halkın bu köyü, bu ilçeyi, bu şehri, bu ülkeyi ve bu dünyayı yönetme hakkının olduğunu düşünüyoruz. 

 

KATEGORİLER