Faşizmin Sınıf Tahlili
Ekonomik buhranlarda, toplumun krize girmesiyle radikalleşen işçi sınıfının devrimci mücadelesinin önüne geçmek ve kapitalizmi hasta yatağından kurtarmak için egemenlerin eliyle faşizm devreye sokulur. Tabanını kriz anında sınıfsal pozisyonu tehlikeye giren küçük burjuvazi ve kentli lümpen işsizlerden oluşturan faşizm; burjuvaziyi kapitalist krizden çıkarmak adına son tercihi ifade eder. Üretimdeki pozisyonunu korporatizm sistemi ile belirleyen faşist iktidar, tüm üretim güçlerini bir merkezde toplayarak kapitalizmin dirilişine yardım eder. Korporatizm sistemi ile toplumdaki sınıfları kaldırma gayesini taşıdığını savunan faşist iktidar bunun tam aksi olarak işçi sınıfını zor kullanarak baskı altına alırken, işçilerden aldığı artı-değeri burjuvazi ile paylaşır. Faşist iktidar boyunca tüm hakları elinden alınan işçi sınıfının, aldığı ücretten çalışma koşullarına kadar her şey iktidar tarafından belirlenir. Tekelleşme ile birlikte daha fazla sömürü amacı ile diğer ülkelerin topraklarına emperyal saldırı düzenleyen faşizm, hayata geçtiği her yerde tüm emekçi halkı tehdit eden bir pozisyona geçmiştir. İşçi sınıfının mücadelesinin karşısında burjuvazinin korumacılığını yapan faşist hareketin en belirgin özelliklerinden biri de; anti Marksist bir ideoloji taşımasıdır. Anlaşıldığı üzere bir sınıf tahlili olmadan faşizmi anlamakta mümkün olamaz. Tarihsel maddeci bir bakış ile faşizmin yaşanmış pratiklerini incelemek onu anlamak adına önemli bir adım olacaktır.
Nazi Örneği
Nasyonal Sosyalizm doktrini ilk olarak 1898 yılında Fransız siyaset kuramcısı Maurice Barres tarafından oluşturuldu. Temellerini kolektif milliyetçilikten alan Nasyonal Sosyalizm, Marksizme karşıt bir fikir olarak ortaya çıktı. Ekim Devrimi’ni zehir olarak gören Barres, işçilerin kendi uluslarındaki patronlarına değil, yabancılara karşı mücadele etmesini öneriyordu.
1.Dünya Savaşı’ndan yenilgi ile çıkan Almanya’da, İmparator II. Wilhelm tahtı bırakırken, gerçekleşen bir devrimle Weimar Cumhuriyeti kurulur. Ancak bu, toplumun yaşadığı krizin çözülmesine yetmeyecektir. Ekim devrimin etkisiyle, yükselen işçi sınıfının mücadelesi devrimci bir çıkış gösterir. Rosa Lüksemburg ve Karl Liebknecht önderliğindeki komünist işçiler iktidarı almak için devrim sürecini başlatırlar. Ancak mücadele, Ekim Devrimi’nde olduğu gibi başarıya ulaşamaz ve yenilgiye uğratılır.1919 yılında komünist önderler Lüksemburg ve Liebknecht’in öldürülmesiyle, işçi sınıfının devrimci motivasyonu geriye düşürülür. Bu ortamda radikalleşen diğer bir kesim de faşizm olacaktır. 1919 yılında milliyetçi Alman İşçi Partisi kurulur. Toplumsal krizin yarattığı gelişmelerle parti, Nasyonal Sosyalist programı benimser. Partinin adı da Nasyonal Sosyalist Parti olarak değişir. Irkçı söylemleri ile sık sık öne çıkan Hitler; 1921 yılında partinin lideri olur. Yeni faşist lider ilk iş olarak kurduğu Sturmabteilung (Fırtına Bölükleri) ile komünist işçilere karşı silahlı saldırılar düzenler. 1.Dünya Savaşı’nın getirdiği manevi çöküntü, ekonomik bunalım, siyasi istikrarsızlık işçi sınıfının mücadelesinin sürmesini sağlarken, faşizmi de güçlendiriyordu. Savaşta sömürgelerini kaybeden Almanya, yapılan antlaşma itibarı ile küçük bir ordu bulundurabiliyor ve orduya yatırım yapamıyordu. Bu durum Alman devletini radikalleşen topluma karşı zor bir duruma sokuyordu. Naziler 1923’de Bavyera eyaletinin yönetimini almak için ayaklanma başlattılar. Ancak bu girişimleri başarısızlıkla sonuçlandı. Hitler Birahane olayı olarak bilinen bu ayaklanmadan sonra 5 yıl hapis cezası almasına rağmen, 9 ay ceza evinde kaldıktan sonra serbest bırakıldı. Nazilerin manifestosu olarak görülen Kavgam Hitler tarafından bu 9 aylık süreçte yazılmıştır. Siyasi propagandasını yabancı düşmanlığı ve Anti-komünizm üzerinden yapan Naziler, Almanların yaşadığı sorunlara Yahudilerin, Çingenelerin, Komünistlerin ve Sosyal Demokratların sebep olduğunu dile getirirken, onları topluma düşman olarak gösteriyordu.
Bir süre siyaseten geri düşen Naziler 1929’daki büyük ekonomik krizin etkisiyle tekrar güçlenmeye başladı. Bu yıllarda Almanya’da gelişen olayları yakinen takip eden Troçki, faşizmin yaratacağı tehlikeyi öngörerek Alman Komünist Partisi’ni doğru bir mücadele hattına çekmeye çalışıyordu; komünist parti ve sosyal demokrat işçilerin ortak kuracağı komitelerle faşizme karşı birleşik mücadele vermesi gerektiğini söylüyordu. Stalinizmin güdümüne girmiş 3.Enternasyonal ve Alman Komünist Partisi o yıllarda 3. yol denilen bir politika izlemekteydi. Stalin’e göre faşistler iktidarı alacak yeteneğe sahip değillerdi ve asıl düşman sosyal demokrasi idi. Faşizm ve sosyal demokrasinin aynı nitelikte olduğu söyleniyordu. Stalin’in talimatlarıyla Komünist Parti sosyal demokrasiyle mücadele ederken, Naziler yükselişini hızlandırmıştı.1930 seçimlerinde başarılı bir sonuç alsa da henüz iktidarı alamayan Naziler, işçi sınıfına karşı giriştiği eylemlerle hem sermayenin hem de milliyetçilerin takdirini alırken, Alman burjuvazisinin, İngiliz bankalarının, silah tüccarlarının mali desteği ve milliyetçi partilerin yardımıyla 1933’de iktidarı aldı.
Hitler iktidarı aldıktan hemen sonra faşist bir iktidarı yürürlüğe koydu. 1 Aralık 1933’de tüm partiler kapatıldı. Hitler Cumhurbaşkanlığı ve Şansölyelik(Başbakanlık) görevini kendi iradesinde birleştirdi. 1934 yılında polis ve askerlerden oluşan SS’ler(Koruma Timi) direkt olarak Hitler’e bağlandı. Bundan sonra ordunun yönetimi de Hitlerin egemenliği altına girdi.1933 yılında Yahudileri ve muhalifleri cezalandırmak için ilk toplama kampı kuruldu. Yahudiler tüm vatandaşlık haklarından çıkarılırken, mülkiyet hakları burjuvazi ve devlet tarafından paylaşıldı.
Naziler emperyal planlarla birçok ülkeye sömürü fetihleri düzenledi. 1938’de Avusturya, 1939’da Çekoslovakya Naziler tarafından Alman topraklarına katılırken 1939 yılında Polonya’nın işgaliyle 2. Dünya Savaşı’na girildi. Aynı yıl Hitler ve Stalin; iki ülkenin savaş sırasında birbirlerine karşı savaşmaması ve Polonya’nın birlikte işgaline dayanan Saldırmazlık Paktı’nı imzaladı.
Stalin’in yeteneksiz olarak gördüğü faşistler işçi sınıfını ezerek iktidarı alırken, uyguladığı 3.yol politikası faşizmin güçlenmesine yardımcı olmuştu. Faşizmin yanlış analiz edilerek karşısında doğru politikalarla mücadelenin örülememesi sadece komünistler için değil, bütün insanlık adına unutulmayacak bir vahşetin ne yazık ki yolunu açmıştır. Almanya’da Naziler kapitalizmin sancılarının yarattığı bir sonuç olarak ortaya çıktı. Dünya pazarının rekabet koşullarında sermaye birikimini yeterli ölçüde sağlayamayan Alman sermayesine gereken sınırsız sömürü ortamı faşizmin demir sopasıyla sağlandı. Naziler, klasik parlamenter demokrasiyi yok ederken, burjuvazinin çıkarları doğrultusunda işçi sınıfının devrimci mücadelesini ezdi. Tabanını küçük burjuvaziden alan, sermayenin yardımlarıyla güçlenen Naziler, burjuvazinin ihtiyaç duyduğu polis devletini kurarken hedefte işçiler ve komünistler vardı. İkinci Dünya savaşından yenilgi ile çıkan Almanya’da Nazizm dönemi kapanmıştı. Ancak geride Yahudilerden, çingenelerden, sakat ve eşcinsellerden oluşan 11 milyon insanın ölümü kalmıştı.
Sonuç olarak
Nazi örneğini incelerken, işçi sınıfının devrimci mücadelesinin yenilgiye uğradığı koşullarda ne gibi sonuçlarla karşılaşılabileceğini gördük. Bu durum, bize, Rosa Lüksemburg’un “ya sosyalizm ya barbarlık’’ sözünü hatırlatmakta. Faşizmin sınıfsal tahlili olmadan faşizme karşı mücadele etmenin ise faşizmi güçlendirdiği örnekte de gözükmekte. İktidara gelirken sınıf çatışmasını önleyerek toplumun refahını sağlayacağını vaat eden faşistlerin, kapitalistlerle işbirliği içinde işçi sınıfının üzerine nasıl çöktüğünü gördük. Ekonomik krizin neden olduğu toplumlarda, meşrutiyetini yitiren kapitalizmin, meşruluğa ihtiyacı olmayan Faşizmi devreye sokmasının nedeni de yine işçi sınıfına karşı yapılmış bir hareket olmasındandır. Tam da bu yüzden faşizm, Marksizm düşmanlığını asla bırakmaz. Tarihin dersleri önümüzde dururken faşizm tehlikesi de emperyalist kapitalist sistemde var olmaya devam ediyor. Yunanistan’da Altın Şafak’ın yükselişi ve kapitalist istikrar döneminde hiçbir işlevi olmadığı halde yaşamını sürdüren faşist partiler bu tehlikenin ispatıdır. Diyalektik olarak tarih tekerrür etmez ama özdeş nedenler de özdeş sonuçlar doğurur.