Erdoğan“Olağan Hal”e Dönebilir Mi?-Engin Kara
Erdoğan ve AKP, 24 Haziran seçimleri öncesinde son gayretleri sırasında OHAL’i kaldıracaklarını ilan etti ve nitekim 21 Temmuz 2016’dan bu yana devam eden Olağanüstü Hal (OHAL) 19 Temmuz’da sona erdi. OHAL gitti ama OHAL’in olağanüstü yetkileri kalıcılaştı.Erdoğan bugün OHAL yasasını imzalayarak yürürlüğe soktu.
25 Temmuz tarihinde kabul edilen 7145 sayılı Kanun ile pek çok kanun ve kanun hükmünde kararnamede değişiklik yapılarak, OHAL kapsamında yürütmeye/idareye tanınan olağanüstü ve geçici yetkiler, kalıcı olarak getirildi:
- KHK’larla yapılan ihraç uygulaması (şimdilik) 3 yıl süreyle idareye devredildi.
- Gözaltı süresi 48 saat, toplu suçlarda 4 gün olarak belirlendi ancak sulh ceza hâkimliği kararıyla 2 defa bu sürelerin uzatılabileceği kabul edildi. Böylece gözaltı süresi kişisel suçlarda 6 gün, toplu suçlarda 12 güne kadar uzayabilecek.
- Açık yerlerdeki toplantılar ve gösteri yürüyüşlerinin gece vaktinin başlamasıyla dağılacak şekilde, kapalı yerlerdeki toplantıların ise saat 24.00’te sonlanması hükmü getirildi.
- Valilere, 15 güne kadar “tehlikeli” gördükleri kişilerin ildeki belirli yerlere giriş-çıkışını yasaklama yetkisi verildi.
- TMSF’nin OHAL süresince kayyım atamasına ilişkin hüküm, 3 yıl daha devam edecek şekilde düzenlendi.
Ve daha pek çok değişiklik…
Allah’ın Lütfu: 15 Temmuz’dan Tek Adamlığa
Erdoğan, 15 Temmuz’u “Allah’ın lütfu” olarak karşılamıştı.
Yıllardır mütemadiyen otoriterlik düzeyini artıran ama sürekli olarak çeşitli duvarlara (meşruiyet kaygısı, güç dengeleri vb.) takılan Erdoğan, bu sınırları esnetmek için her defasında ayrı ayrı uğraşmak zorundaydı. Her ne kadar fiilen bütün yetkileri elinde toplamayı sürdürse de bunu yasal/anayasal bir zemine kondurmak ihtiyacı hissediyordu. Başkanlık sistemine geçiş için istediği toplumsal kıvamı da bir türlü elde edemiyordu.
15 Temmuz, Erdoğan’ın hedeflerine “olağanüstü bir zemin” sağlayan bir lütuf oldu. Toplumsal muhalefet alabildiğine baskılanabilecek, kamu muhalif unsurlardan temizlenecek, milletvekillerinin tutuklanmasının önü açılacak, OHAL koşullarında gidilen 16 Nisan referandumu sopalı bir şekilde kazanılacak ve nihayet Erdoğan 24 Haziran’da yeni yürütme sistemin başı ve tek adam haline gelecekti.
Bu süreçte Anayasa’daki OHAL rejimi, yürütme/idarenin olağanüstü hamlelerinin yasal kılıfını oluşturdu.
Erdoğan’ın ‘Olağan’ı ve ‘Olağanüstü’sü
Erdoğan’ın OHAL öncesi ‘olağan’ı, pek de olağan bir iktidar değildi. Yasal düzleme -kılıf uydurmak suretiyle olsa bile- bağlı kalmakla birlikte, yasaların ve hakların kuşa çevrildiği bir olağanlık mevcuttu.
Şimdiye kadar Erdoğan’ın ‘olağanüstü’ hali ise, tümüyle yasal düzlemden kopmak anlamına gelmedi. Erdoğan hala öyle ya da böyle seçimle iş başına geliyor, OHAL’i kalıcı hale getiren yasal düzenlemelerin hala meclisten geçirilmesine ihtiyaç duyuluyor vs.
Erdoğan’ın iktidarı, bütün süreç boyunca giderek olağanın sınırlarını zorlayan bir gelişme gösterdi. Bu zorlamaların vardığı nokta, 15 Temmuz lütfunu da kullanarak olağanüstü önlemleri devreye sokmasına yol açtı. Ancak bu gelişme süreci, kopukluk değil tersine, sıçramaları da içeren bir süreklilik içeriyor. Bu süreklilik de yeni başlamadı, AKP’nin iktidarının ilk günlerinden bu yana işleyen bir gelişme çizgisi. Egemen sınıfın kendi iç hesaplaşmalarında adım adım alınan yollar, toplumsal muhalefete ve sola yönelik düzmece davalar vb. ve nihayet 15 Temmuz, Erdoğan’ın giderek olağanüstüleşen iktidarının dönemeçleriydi.
Erdoğan, “Olağan”a Dönebilir Mi?
“Kalıcı OHAL” yönetimi, Erdoğan’ın iktidarının “olağan sonucu” olarak şekillendi. Eskiden fiilen zorlanan yasal engeller, şimdi olağanüstü önlemler olarak yine yasal olarak saf dışı bırakılıyor.
Bu yüzden Erdoğan’ın olağanüstü yürütme anlayışından vazgeçmesi, bir başka deyişle OHAL öncesinde, kuşa çevrilerek de olsa, OHAL döneminden daha geniş şekilde varlığını sürdürebilen yasal olanakları topluma iade etmesi mümkün değil.
Bunun için OHAL’i kaldırsalar da olağanüstü idari uygulamaları sürdürmenin yollarını bulmak zorundaydılar. Ve bu işi en “temiz” yoldan, yani meclisten yasa geçirmek suretiyle yaptılar.
“Olağan”a Varmak İçin
Kelimenin gerçek anlamıyla (burjuva demokrasisi standartlarında da olsa) olağan bir düzene ulaşmak ile Erdoğan iktidarını sona erdirmek arasında kopmaz bir bağ var. Çünkü Erdoğan’ın “olağan” iktidarı, olağanüstü bir yürütme pratiğini zorunlu kılıyor.
Erdoğan’ın nasıl gideceği meselesi ise ayrı bir tartışma. Burada detaylıca girme fırsatımız olmasa da düzen içi (“olağan”) muhalefetin (bakınız Muharrem İnce ve Meral Akşener) soluğunun nereye kadar gidebildiği 24 Haziran’da görüldü. Erdoğan’dan kurtuluşun kendisi de olağan yollarla sağlanamayacak görünüyor.
Derdimiz “halktan yana bir olağanlık” ise, düzeni karşısına alacak sol bir alternatif üretmeden salt Erdoğan’ı yenerek olağanlaşmak mümkün değil.
Olası bir krizin derinleşmesi ile Erdoğan’ın kendiliğinden irtifa kaybetmesi durumunda da krizin sonuçlarını emekçilere/halka kesmeyecek bir çözüm -yani halktan yana bir olağanlık- yine düzen karşıtı bir sol hareketin güçlenmesiyle şekillenebilir. Sol için yeni bir alternatif inşa etme görevi Erdoğan iktidarının kendisinin krize girmesi durumu için de söz konusu.