Enerji Krizi Eşliğinde Kara Kışa Girerken – Emre Güntekin
Covid-19 pandemisinin dünyayı esir almasıyla birlikte kapitalist üretim ve küresel ticarette yaşanan problemler bir kriz boyutuna ulaşarak varlığını sürdürüyor. Kapitalizmin üzerinde yükseldiği plansız, kaynakların israfına dayanan üretim modelinin ve uluslararası rekabetin sistemi nasıl allak bullak edebileceğini böylesi kriz dönemlerinde daha iyi görebilmek mümkün. Son dönemde sistemi en çok sarsan konuların başında enerji krizi geliyor.
Özellikle Türkiye gibi enerjide neredeyse tamamen dışa bağımlı olan ülkelerde kriz çok boyutlu bir şekilde cereyan ediyor. Enerji Bakanı Fatih Dönmez geçtiğimiz günlerde bir konuşmasında “30 yıldır sektörün içindeyim. Böylesini görmedim.” ifadesini kullanmıştı. Dünya genelinde ise veriler kapitalizmin özellikle 2008 krizinden bu yana enerji konusunda en sıkıntılı dönemine girdiğini gösteriyor:
- Bu yılın Mart-Ekim ayları arasında ortalama doğalgaz fiyatı 5,67 $/MMBtu olarak gerçekleşirken, bu fiyat 2007-2008 yılı kış ortalamasından sonraki en yüksek fiyata tekabül ediyor. Avrupa’da geçen yıl 100 dolara kadar düşen bin metreküp doğalgaz fiyatı, spot piyasalarında yaz başından beri artarak 2 bin dolara yaklaştı.
- 83 doların üzerinde işlem gören Brent petrol varil fiyatı son üç yılın zirvesine çıktı. Kış aylarının beklenenden soğuk geçmesi ve doğalgaz krizinin sürmesi durumunda fiyatın 100 $ eşiğini geçebileceği ifade ediliyor.
- Kömür fiyatı da Avrupa’da tüm zamanların en yüksek seviyesini gördü, ton fiyatı 275 dolara çıkarak rekor kırdı.
- İngiltere’de ise kısa vadeli elektrik fiyatları bir ara normal seviyesinin 10 katına kadar çıktı. İspanya’da 2020 yılında 1 MW elektriğe 40 euro ödenirken, bu rakam şimdilerde 115 euroya ulaştı.
Enerji Krizinin Nedenleri
Fiyatların kontrolsüz artışı birçok faktöre bağlı. Fakat öne çıkan gerekçeleri şöyle sıralamak mümkün:
- Pandemi sonrası ekonomilerin hızlı bir büyüme atağına geçmesi ve sanayi üretiminin hızlanması
- Doğalgaz arzının Avrupa ülkelerine göre daha yüksek fiyat veren Uzak Doğu ülkelerine kayması – Özellikle Çin ve Hindistan gibi kömür kullanımının yoğun olduğu üreticilerin kömür tedarikinde yaşadıkları problemlerle, Brezilya’da yaşanan kuraklık nedeniyle hidroelektrik santrallerin üretiminde yaşanan düşüşle birlikte doğalgaza yönelmesi
- Geçtiğimiz kış yaşanan kapanmalar nedeniyle gaz stoklarının önemli ölçüde erimesi
- AB ülkelerinde Paris İklim Anlaşması’yla birlikte kömür yerine doğalgazdan elektrik üretimine geçişin hızlanması – Yine bu doğrultuda başvurulan yenilenebilir enerji kaynaklarının talebi karşılamakta yetersiz kalması
- Norveç ve Hollanda gibi doğalgaz tedarikçilerinin üretimlerinde yaşanan gerileme, ABD’de iklim felaketlerinin LNG (sıvılaştırılmış doğalgaz) terminallerini olumsuz etkilemesi, Rusya’nın ilave gaz talebine sıcak yaklaşmaması (Rusya Kuzey Akım 2 konusunda problem yaratan AB’yi de bu yolla kuyruğundan yakalamış vaziyette.)
Enerji Maliyetinin Artışı Emtia Fiyatlarına Yansıyor
Yaklaşan kış öncesi enerji fiyatlarındaki artıştan endişe edilmesi için tek sebep nasıl ısınacağımız değil. Bu, aynı zamanda dünya üzerindeki milyarlarca insan için kaçınılmaz bir yoksullaşma demek. Daha şimdiden kriz etkisini yüksek enflasyonu tetikleyerek gösteriyor. Eurozone’da enerji için tüketici fiyat endeksi Ağustos ayında 1996 yılından sonraki en yüksek seviyesine ulaşmıştı. Enflasyon da son on yılın en yükseği olan % 3’e ulaştı. Aşağıdaki tabloda bu yükselişteki aslan payının enerji fiyatlarına ait olduğu görülecektir.
Enerji maliyetlerindeki artış, enerji-yoğun sektörlerde de meta üretim maliyetlerindeki artışı tetikliyor. Altı endüstriyel metalden oluşan bir gösterge olan Londra Metal Borsası’nda geçtiğimiz hafta çinko ve aliminyum son 13 yılın en yükseğine çıkarken; geçtiğimiz hafta bakır yüzde 12, alüminyum yüzde 9,1, kurşun yüzde 7,4, nikel yüzde 7,1 oranında arttı. Bu artışlar özellikle otomotiv ve elektronik gibi sektörleri doğrudan ilgilendiriyor.
Dünyada sanayi üretiminin yoğun olduğu Çin gibi ülkelerde otomotiv, elektronik, demir-çelik, çimento gibi sektörlerde fabrikaların üretimlerini durdurması söz konusu olacaktır. Örneğin, İngiltere’de önemli demir-çelik üreticileri enerji kullanımının pik yaptığı saatlerde üretimi durdurarak yüksek enerji maliyetini düşürmeye çalışıyor.
Öte yandan artan doğalgaz fiyatlarının gıda tedarikinde de sıkıntı yaratması olası. Zira artan üretim maliyetleri gübre fiyatlarında da sıçramaya yol açtı. Önemli bir gübre bileşeni olan ürenin küresel fiyatı, bir yıl içerisinde 260 dolardan ton başına 850 dolara kadar bir yükseliş yaşadı. Dünyada gıda üretiminin neredeyse yarı yarıya gübreye bağımlı olması özellikle yoksul ve az gelişmiş ülkeler için açlığın daha da yaygınlaşması tehlikesini artıracaktır.
Bu etkenler tüm dünyada otomotivden konut sektörüne, elektronikten gıdaya kadar pek çok kalemde daha yüksek fiyatlarla karşılaşılmasına yol açacaktır.
“Yeşil Dönüşüm” Zora Giriyor
Yaşanan kriz kapitalizmin Paris İklim Anlaşması ile tekrar gündeme aldığı yeşil enerji kaynaklarına geçişi de zora sokacak gibi görünüyor. Birçok ülke yenilenebilir enerji kaynaklarının arzı karşılayamaması nedeniyle nükleer santralleri tekrar devreye almayı kararlaştırırken, kömüre olan talep de artıyor.
AB cephesinde özellikle Fransa’nın başını çektiği Çekya, Macaristan, Polonya, Romanya gibi ülkeler nükleer enerjinin yeşil enerji kaynağı konusunda sınıflandırılması konusunda basınç yapıyorlar. Almanya, Danimarka ve İspanya ise nükleer enerjideki atık sorununa ve yüksek maliyetlere vurgu yaparak buna karşı çıkıyorlar.
Öte yandan Uluslararası Enerji Ajansı verilerine göre küresel karbon emisyonu 2020 yılında pandeminin etkisiyle bir önceki yıla göre % 5,8 düşüş gösterirken; 2021 yılında sanayi üretiminin tekrar genişlemesiyle birlikte tarihteki en büyük ikinci emisyon artışının yaşanması bekleniyor.
Dünyada enerji tüketiminin en yoğun olduğu ülkelerin başında gelen Çin ise bir süredir hız verdiği karbon emisyonu azaltımını geri plana atmayı sürdürüyor. 2017 yılından başlayarak kömürden elektrik üretiminin % 80’den % 50’ye düşüren Çin tekrar kömürün payını yükseltmeye dönüş yapıyor.
Enerji krizinin yeşil dönüşümü nasıl baltaladığına dair bir veri de kapitalizmin iklim krizine bir çözüm olarak yaslandığı karbon piyasasındaki fiyat artışları. Ocak ayından bu yana AB Emisyon Ticaret Sistemi’nde karbon ton fiyatı neredeyse iki katına çıkarak tüm zamanların en yüksek rakamı olan 60 euroya tırmandı. Fosil yakıtlara olan talep arttığı ölçüde karbon emisyon kotalarına olan talep artışı bu yükselişteki başlıca faktör.
Türkiye, Enerji Krizine Hazır mı?
Son günlerde Türkiye kamuoyunda da ardı ardına yaşanan akaryakıt fiyat artışları gündemde. Erdoğan rejimi dünyada gelişen enerji krizine belki de olabilecek en kötü zamanda yakalandı. Özellikle Erdoğan’ın düşük faiz ısrarıyla dolar kuru 9,60 TL’yi aşarak her gün rekor tazelerken, halihazırda küresel olarak artışa geçen enerji fiyatları Türkiyeli emekçilere katmerlenmiş bir şekilde yansıyor.
Türkiye son dönemde dramatik fiyat artışlarına söz konusu olan doğalgazda neredeyse tamamen dışa bağımlı. Öte yandan enerji tüketiminin % 26,6’sı, elektrik üretiminin % 40’ı doğalgazdan karşılanıyor. Eski BOTAŞ (Boru Hatları İle Petrol Taşıma Anonim Şirketi) yöneticisi ve enerji uzmanı Ali Arif Aktürk, son gelişmelerden ötürü Türkiye’nin gaz alım maliyetinin ortalama yüzde 30-35 artacağını öngörüyor. Bu artışın halka nasıl yansıtılacağı tamamen iktidarın politik tercihleri ile ilgili olacak.
Daha şimdiden elektrik üreticileri fiyatlara % 40-45 arasında zam yapılması konusunda taleplerini dile getiriyorlar ve bu zam yakın zamanda faturalara yansıyacaktır. Bloomberg’den Cemre Nur Karaca’ya konuşan Enerji Ticaret Derneği Başkanı Burak Kuyan, “1 Temmuz’da yüzde 15 zam yapıldı. Ekim ayında yüzde 15’lik bir zam daha bekliyorduk. Ama bu zammın olmaması özellikle perakende ve tedarik şirketlerini oldukça zora soktu” açıklamasında bulunmuştu.
Enerji Bakanı Dönmez, devletin fedakarlık yaparak artan fiyatları halka yansıtmadıklarını ifade etse de; enerji fiyatlarındaki artış sanayi üretimine, ulaştırma ve lojistik gibi sektörlere dolayısıyla halka doğrudan yansıyor. Örneğin, benzinin litresine Ocak ayından bu yana % 10,2 oranında zam gelirken, mazotun listesinde % 23,5 fiyat artışı gerçekleşti. Öte yandan eşel mobil sistemiyle zamları ÖTV’den karşılayacak payın bitmesi bundan sonra akaryakıt fiyatlarındaki her artışın doğrudan tüketiciye yansıması anlamına gelecek.
Bakan üretim maliyetlerinde oluşan her artışın vatandaşa zam olarak geri döndüğünün farkında olsa gerek. Öte yandan doğalgaz fiyatlarının bir bölümü BOTAŞ tarafından sübvanse edilirken, hazinenin bu kış bunu kaldıracak bir gücünün olup olmadığı tartışmalı. Artan tüketime bağlı olarak spot piyasadan LNG alımı gerçekleşirse ki artan fiyatlar hazineye ekstra bir yük olarak geri dönecek ve bunun faturası da kaçınılmaz bir şekilde halka yansıyacaktır.
*****
Burjuva medyada enerji krizine dair yazılanları okudukça bu durumun tesadüfen gelişen bir süreç olduğu algısı hakim olacaktır. Tıpkı pandemiyle birlikte patlak veren navlun ve çip krizlerinde olduğu gibi. Elbette sorunun tamamen sınırsız bir büyüme ve kar iştahına, kaynakların adaletsiz ve plansız dağılımına dayalı kapitalist üretimden kaynaklandığını dile getirmelerini beklemek lüks olacaktır. Bu krizlerin kökenine dair söylenilmesi gerekenleri bir sonraki yazıya bırakarak; enerji krizine dair son bir söz etmek gerekirse aslolan tek şey bu kışın sadece Erdoğan rejimi tarafından yoksulluğa terk edilen milyonlarca emekçi için değil tüm dünyada kapitalizmin sefalete ve derin bir yoksulluğa terk ettiği alt sınıflar için oldukça zor geçeceğidir.