Enerji Krizi Bizi Teğet Geçmeyecek! – Emre Güntekin

Enerji Krizi Bizi Teğet Geçmeyecek! – Emre Güntekin

Rusya’nın yaptırımlar nedeniyle gaz akışını kesmesiyle birlikte Avrupa ciddi bir krizle karşı karşıya. Doğalgaz fiyatları Rusya’nın kararının ardından % 30’luk bir sıçrama yaparken, bir yıllık artış oranı % 400’e yaklaştı. Enerji krizi sadece AB’nin sorunu olarak sınırlı kalmayacak, orası kesin. Türkiye gibi ekonomik olarak AB ülkeleriyle sıkı ticari bağlara sahip olan ülkeler de bu krizden fazlasıyla etkilenecek. Emtia ve enerji fiyatlarındaki artış, Avrupa’da düşmesi beklenen taleple birlikte ihracat gelirlerinde yaşanması muhtemel düşüş ve büyüyecek dış ticaret açığı iktidarın ekonomiyi seçimlere taşıma planlarına ciddi engel yaratabilir.

İktidar, bu krizin bedelini topluma yayma konusunda en ciddi adımını 1 Eylül’de atmıştı. 1 Eylül’de konutlarda kullanılan doğalgaza % 20,4, sanayi kullanımına % 50,8, elektrik üretimi için kullanılan doğalgaza ise % 49,5 zam yapılmıştı. Konutlarda elektrik kullanımına % 20, sanayi kullanımına % 50, ticarethane kullanımına ise % 30 zam yapılmıştı. Sene başından bu yana yapılan zamlar da eklendiğinde, konutlarda kullanılan doğalgaza toplamda % 164 zam yapıldığı görülecektir. Sanayi üretiminde ise doğalgaza Ocak ayından bu yana yapılan zam oranı % 371’e ulaştı. Bu zamlara bir süre sonra yenilerinin eklenmesi kaçınılmaz. Zira BOTAŞ doğalgaz faturalarının bir kısmını sübvanse ederken, geçtiğimiz yıl 55 milyar TL görev zararı yazmıştı. 2022 yılının ilk 7 ayında ise Hazine’den BOTAŞ’a aktarılan tutar 70,9 milyar TL’ye ulaştı. Kış aylarıyla birlikte bu faturanın da yükü katlanacaktır. Eninde sonunda bu faturanın da önümüze konacağını unutmamak gerekiyor.

Elbette iktidar TÜİK marifetiyle enflasyonu frenlese de gerçek yaşamda yapılan zamların etkisini de yakıcı bir şekilde hissediyoruz. Kabaran sadece evlerde kullandığımız doğalgazın, elektriğin faturası olmuyor. Sanayi üretiminde de enerji maliyetlerinin payı giderek artarken, en temel gıda, giyim, ulaşım gibi kalemlerde de zamlar dur durak bilmiyor. Sadece alt sınıflar değil patronlar cephesi de şimdiden artan enerji maliyetlerinin olumsuz yansımalarını paylaşmaya başladılar. En açık sözlü konuşanlardan biri olan Denizli Sanayi Odası Başkanı tarihlerinde böyle bir zammı görmediklerini, bu yükün altından kalkamayacaklarını dile getiriyor.

Enerji maliyetlerinin son altı ayda toplam içerisindeki payının iki katına yükseldiği tekstil sektöründe de şikayetler yükseliyor. Türkiye Tekstil Terbiye Sanayicileri Derneği (TTTSD) Başkanı Vehbi Canpolat yapılan zamların “ihracat, üretim ve istihdamda kayıpların yaşanacağı bir döneme girilmesi” tehlikesi yarattığını vurguluyor.

Son veriler ihracatta yaşanan büyümeye karşın özellikle enerjide dışa bağımlılığın da etkisi ile dış ticaret açığının rekor seviyelere ulaştığını gösteriyor. Temmuz ayında dış ticaret açığı 10,7 milyar dolarla 1984 yılından bu yana görülen en yüksek düzeye ulaştı. Veriler Türkiye’nin enerji ithalatı maliyetinin % 95,7 artışla 4 milyar dolardan 7,7 milyar dolara ulaştığını gösteriyor.

İstanbul Sanayi Odası Başkanı Erdal Bahçıvan ise enerji krizinin “toplumsal yükleri” artıracağını belirtirken, yüksek enerji ve gıda fiyatları nedeniyle “toplumlarda yükselmeye başlayan olumsuz sesler”e işaret etmişti. Bahçıvan’ın bu konuşmayı gerçekleştirdikten sonra İtalya ve Çekya gibi ülkelerde sokaklarda kitlesel protestolar yaşanmış, İngiltere’de “Ödemiyoruz” hareketi yükselişe geçmişti. Patronlar da Avrupa’dan yükselen hoşnutsuzluğun yayılma potansiyeli taşıdığının farkında.

Kısacası, uyguladığı ekonomi politikalarını sanayi üretimi ve ihracatın büyümesi üzerinden mantıksal çerçeveye oturtmak isteyen iktidar için de baş edilmesi gereken sorunlar çığ gibi büyüyor. Burada asıl sorun bu krizin kimin sırtına basılarak aşılacağıdır.

Şimdiye kadar ekonomik büyümeyi her ne pahasına olursa olsun sürdürmeye çalışmanın bedeli emekçi sınıflara ödetildi. Büyük şirketlerin devasa vergi borçları silinirken, halk sosyal yardım adı altında borçlanarak yaşamaya mecbur bırakıldı. Sonuç günden güne fakirleşme… Bu konuda geçtiğimiz günlerde açıklanan ikinci çeyrek verilerine bakmak yeterli: Türkiye ekonomisi % 7,6 büyüdü; ancak işgücünün milli gelirden aldığı pay % 32,6’dan % 25,4 geriledi; yani emeğin karşılığı % 7,2 küçüldü. Sermayenin payı ise % 49,2’den % 54’e yükseldi. Karşı karşıya kaldığımız kriz dalgaları her çarptığında yoksul emekçilerin gemisi alabora olurken, sermayenin gemisinin kazasız belasız yol alması için iktidar cephesi elinden geleni yaptı. Halka da her fırsatta aynı gemideyiz masalı anlatıldı. Aynı gemide olmadığımız ortada. Birileri servetini katlarken, birilerine kesilen faturanın yükü gün geçtikçe artıyor. Oturduğumuz yerden öfkelenmenin, eleştiri yükseltmenin birşeyleri değiştirmeyeceğini şimdiye kadar gördük. Kara kışı tersine çevirmek istiyorsak bu faturayı ödemeyeceğimizi daha gür bir sesle iktidara göstermek zorundayız.

KATEGORİLER