En Büyük Engel Kapitalizm! – Arzu Görmez

En Büyük Engel Kapitalizm! – Arzu Görmez

Kapitalizm sürekliliğini, sömürülecek genç işçi kitlesinin ve yeni işçi kuşaklarının varlığıyla sağlıyor. Her şeye “kâr” odaklı bakan bu sistem açısından yaşlılar ve engelliler gibi artı değer üretmeyen kesimler yükten başka bir şey değil. Düzen, artık işine yaramadığını düşündüğü insanlara tek kuruş harcamama peşinde. Kapitalist sistem genç işçinin sırtına uzun süre sigorta primi ve vergi ödeyerek sosyal güvenlik kurumunu beslemeyi ve emeklilerin maliyetini karşılamayı yıkarken ev kadınlarının omuzlarında ise yeni işçi kuşakları dünyaya getirmek ve devletin neredeyse hiçbir hak tanımadığı yaşlı ve engellilerin bakımını bedavaya üstlenmek var. Kadın, düzenin işine yaramadığı için bir kenara atılan yaşlı ve engelli bakımıyla başbaşa bırakılıyor. Bu ağır yük de emekçilerin zor hayatını daha zor hale getiriyor.

Türkiye’deki sosyal politika berbat durumda. AKP hükümeti sosyal yardımlarıyla övüne dursun 2013 yılında evde bakım, engelli ve yaşlı maaşlarının alımını zorlaştıran yasa değişiklikleri gerçekleştirilmiş, yüz binlerce engellinin maaşının kesilmesine neden olmuş, engelli ve yaşlılar mağdur edilmişti. On binlerce kişiye geriye dönük borç çıkartılmıştı. Engelli ve yaşlılar devlet tarafından icraya verildi, mahkemelere çıkarıldı. 2020 yılında ödenen zamlı engelli ve evde bakım maaşları açlık sınırının çok çok altında. Üç ayda bir ödenen engelli maaşını almak da sanıldığı kadar kolay değil. Bunun için, hanede yaşayan tüm kişilerin, her türlü gelirlerinin toplamı dikkate alınıyor. Aile geliri asgari ücretin üçte birini aşıyorsa engelli maaşı alıyor. Evde bakım maaşından yaralanabilmek içinse hane içindeki gelirde kendisine düşen payın asgari ücretin üçte ikisini aşmaması gerekiyor.

Kamu kaynaklarından yeterli miktar engelliler için aktarılmadığı gibi çalışabilecek durumda olanlara da istihdam yaratılmıyor. Yandaşlara ve tarikatlara adrese teslim kadrolar açılırken engelli kontenjanları yıllardır boş bırakılıyor; atama yapılmıyor. Kamuda istihdamın önü açılmayınca engelli yurttaşlar özel sektörün insafına bırakılıyor. Özel sektörde de kâr hırsı en büyük engel. Kapitalistler özel ihtiyaçları karşılamak istemiyor, engelli yurttaşları verimsiz işçiler olarak görüyor. 

TÜİK’e göre 2011 yılı itibariyle Türkiye’de 5 milyona yakın engelli var. Bu da nüfusun yüzde 6,6’sını oluşturuyor. Ancak devlet yıllardır engelli bireylere ilişkin istatistikleri açıklamıyor. Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de sosyal politikalar hak kavramına dayalı olarak değil, “yardım” temelinde yürüyor. Türkiye’de kamuda yüzde 3, işçiler için kamuda yüzde 4, özel sektörde yüzde 3 engelli memur çalıştırma zorunluluğu var. Engellilerin istihdam edilme oranı yüzde 20 ve istihdam edilen engellilerin çoğu yardımcı hizmetler sınıfında istihdam edilirken, yüzde 40-60 oranında ortopedik engelliler istihdam ediliyor. Özel sektörde de engelliler istihdam şansı bulamıyor. Engelliler işyerlerinde “verimi düşüren kişiler” olarak görülüyor ve kurumlar engelli birey çalıştırmak yerine kişi başına aylık 1.700 TL para cezası ödemeyi tercih ediyor.

Konuşulmayan İstismar

AKP dönemiyle beraber engelli ve çocuk istismarı çok ciddi boyutlara ulaştı. Elde net veriler yok çünkü Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı kuruma bağlı bakım evleri ve rehabilitasyon merkezlerinde yaşanan istismar olaylarıyla ilgili bilgi edinilmesini “özel hayatın gizliliği” kapsamında reddediyor, Milli Eğitim Bakanlığı ve Adalet Bakanlığı ise veri bulundurmuyor. Artan muhafazakarlık ve hükümet düzeyinde pompalanan kadın düşmanlığı “sesi çıkmayan”ın istismarına çok açık olduğu bir ülke yarattı. Çocuk istismarı belli oranda gündeme gelebildi ancak engellilerin istismarı konu dahi edilmiyor.

Asıl Engel Kâr

Engellilerin toplumsal yaşama katılması ve kendini geliştirmesi için gereken sağlık ve özel eğitim hizmetleri kapitalistlere maliyetli geliyor. Oysa uygun koşullara sahip engelliler toplumda eşit ve başarılı birer birey olabileceklerini çoktan kanıtladı.

Sistemin yarattığı sorunlarla her gün yüzleşmek zorunda kalan yaşlılar, engelliler, çocuklar ve kadınlar için kaynak yetersizliğinden bahsediyorlar. Dünyanın en zengin yüzde 1’lik kesimin küresel servetin %82 sine sahip olduğunu düşünürsek bu kaynakların kimlere ayrılmış olduğu ortada. Engelliler, yaşlılar ve bakıma muhtaç olanlar maddi zenginlikten de öte toplumdaki bütün bireylerle eşit ve adil bir yaşam istiyor. Ken Loach’ın İngiltere’deki sağlık sisteminin insanları nasıl evsizliğe, bakımsızlığa, açlığa mahkum ettiğini gerçek hikayelere dayanarak anlattığı “Ben, Daniel Blake” filminin baş karakteri Daniel Blake karakterinin haykırdığı gibi:

Ben bir müşteri, bir alıcı ya da hizmet kullanıcı değilim, ben bir kaytarıcı, bir beleşçi, bir dilenci ya da bir hırsız değilim, ben bir sosyal güvenlik numarası ya da ekranda yanıp sönen bir ışık değilim, faturalarımı, vergilerimi zamanında ve son kuruşuna kadar ödedim ve bununla da gurur duyuyorum, kimseye boyun eğmem, ama elimden gelirse komşumun gözünün içine bakarak ona yardım ederim. Sadaka istemiyorum ve kabul de etmiyorum. Benim adım Daniel Blake, ben bir insanım, bir köpek değilim. Bu sıfatla haklarımı talep ediyorum. Benim adım Daniel Blake, bir vatandaşım, ne bir eksik ne de bir fazlası…”

Bu düzen engellileri, yaşlıları ve üzerinden para kazanamadığı milyonları aşağılıyor. Ömrünü çalışarak geçiren, topluma hizmet eden emekçiler yaşlanınca bir kenara atılıyor. Sevgi, şefkat ve insanca bir gelişim için desteğe ihtiyacı olan engellilerin önündeki en büyük engel kapitalizmdir. İnsanlığın bir kenara atıldığı bu ahlaksız düzeni alaşağı edip sosyalizmi kurduğumuzda herkes için eşit yaşam şansı olacak.

 

KATEGORİLER
ETİKETLER