Emperyalizmin Yarattığı Katil, Ortadoğu’da Katliamlarına Devam Ediyor – Çağın Erdinç

15 Eylül, 2014

 

Irak Şam İslam Devleti, ele geçirdiği bölgelerde uyguladığı vahşi yöntemlerle insanları katletmeye devam ediyor. Neredeyse her gün servis ettikleri kafa kesme görüntüleri ve ele geçirdiği alanların stratejik önemi nedeniyle, IŞİD’in karşısında yeni koalisyonlar oluşuyor. IŞİD’in oluşturduğu tehdit algısı öyle büyük ki bir yıl evvel düşman olanlar, bugün IŞİD karşısında doğrudan ya da dolaylı ittifaklar oluşturuyor.

Uluslararası gündemin ilk sıralarına yerleşen IŞİD’i, bundan birkaç yıl önce çok az kişi biliyordu. Peki nasıl oldu da IŞİD Ortadoğu’nun en önemli aktörü haline geldi? Aslında bu sorunun net bir yanıtı yok. Zira IŞİD’in, çok çeşitli hamlelerin ürünü olduğunu belirtmek gerekir.

IŞİD Nasıl Doğdu?

IŞİD’in kökleri 2003’teki Irak işgaline kadar uzanır; ancak Irak’ın işgali, IŞİD’in var olmasının tek nedeni değildir. Irak işgali, IŞİD’in güç kazanmasını sağlayan toplumsal, ekonomik ve siyasal nedenleri olgunlaştırmıştır. IŞİD, Irak işgalinin çok daha öncesinde, SSCB’nin Afganistan’ı işgal ettiği dönemde, örgütün kurucusu Ebu Musab Zerkavi’nin Afganistan’a geçerek IŞİD’in ilk nüvelerini bünyesinde toplamasıyla var olmuştur. Zerkavi, sözünü ettiğimiz dönemde, SSCB ordularıyla savaşmak için Afganistan’a geçmiş, ancak Afganistan’a geçtiği sırada savaş sona ermiştir. Zerkavi Afganistan’daki bazı kamplarda eğitim aldıktan sonra Tevhid ve Cihat Cemaati isimli bir örgüt kurarak Afganistan’da kalmaya devam etmiştir. ABD’nin Afganistan’ı işgal etmesinden sonra, Irak’a geçerek buradaki yerel cihatçı örgütlerle bağlar kurmuştur.

ABD’nin Irak işgali sonrasında tecavüzler, işkence, yolsuzluk, yoksulluk, artan ölümler vb, Saddam döneminden çok daha kötü bir ‘Irak tablosu’ ortaya çıkarttı ve Irak halkının öfkesi giderek büyüdü. Irak’taki yerel cihatçı guruplar, ABD ordusuna yönelik arttırdıkları saldırılarla özellikle mezhepçi gerilimde kaybeden taraf olan Sünni Iraklıların öfkesini kendi lehlerine çevirmeye çalıştı.

IŞİD’in öncülü Tevhid Ve Cihat Cemaati, bu dönemde El Kaide ile yakınlaştı. Örgütün sözünü ettiğimiz dönemde önemli bir aktör olmamasına rağmen operasyonel gücünün iyi olması, ABD ordusuna karşı etkili saldırılar gerçekleştirebilmesini sağlıyordu. Zerkavi ise kurucusu olduğu Tevhid ve Cihat Cemaati’nin söz konusu dönemde Irak’ta büyümesinin zor olduğunu biliyordu. Buna bağlı olarak El-Kaide ile karşılıklı görüşmelerin zemini hazırlandı. Kısacası El Kaide ile IŞİD ve öncüsü Tevhid Ve Cihat Cemaati karşılıklı çıkar ilişkilerinin zorlamasıyla bir araya geldi. Tevhid Ve Cihat Cemaati birleşmeden sonra adınıIrak El Kaidesi olarak değiştirdi. 2006 yılında Zerkavi öldürülünce yerine geçen Ömer El Bağdadi, stratejik manevraları iyi hesaplayan bir lider olarak örgüt üzerindeki mutlak egemenliğini sağladı. Ömer El Bagdadi de nisan 2010’da ABD ve Irak özel kuvvetlerinin operasyonunda öldürülünce örgütün liderliğine Ebu Bekir El Bagdadi geçti.

Suriye iç savaşıyla beraber Irak El Kaidesi ismini Irak Şam İslam Devleti olarak değiştirdi. IŞİD’in isminde geçen ‘Şam’, bugün bilinen Şam sınırlarını değil, Levant bölgesi olarak bilinen Suriye, Lübnan, İsrail, Ürdün ve Hatay’ı da içine alan bölgeyi ifade eder.

Bağdadi’nin stratejik manevraları iyi yapabilen bir lider olduğunu belirmiştik. Bağdadi, Suriye’deki iç savaşı örgütün büyümesi adına tarihsel bir fırsat olarak görüp Suriye İç Savaşı’nda IŞİD’in etkinleşmesinin yolunun bağımsız politika izlenmesinden geçtiğini düşünerek El Kaide’nin Suriye’deki uzantısı El Nusra’ya karşı sert cümleler kullanıp El Nusra’nın kendisine biat etmesi gerektiğini ifade etti ve böylece ayrışma çatışmalara dönüştü.

IŞİD Nasıl Güçlendi?

Irak Şam İslam Devleti’nin güçlenmesinde çok çeşitli aktörlerin ve hamlelerin etkili olduğunu söylemiştik. Bu aktörleri ve hamleleri kısaca ele almakta fayda var.

ABD: ABD, IŞİD belasını büyüten aktörlerin başında geliyor. ABD’nin Afganistan’daki SSCB işgali sırasında cihatçı fanatiklerin şebekelerini bizzat örgütlediğini biliyoruz. Ayrıca, Saddam’ın devrildiği süreç, Irak’ın toplumsal dokusunu ciddi anlamda zedeledi ve toplumsal öfkeyle büyüyen cihatçı örgütlerin güçlenmesine neden oldu. Bu örgütlerin başında IŞİD geliyor. Çıkarları gereğince ABD ve müttefikleri, Ortadoğu’yu kendileri lehine kaynak sağlayan bir duvar olarak inşa etmeye çalıştı. Bugün o duvar yıkıldıkça, yıkılan duvarların içerisinde yuvalanan böceklerin çıkması gibi çeşitli sorunlar ortaya çıkıyor. IŞİD, ortaya çıkan sorunların ne ilki ne de sonuncusu…

Körfez Ülkeleri: Körfez ülkeleri, IŞİD terörünün büyümesindeki etkili faktörlerden biri. Bugüne kadar ABD’nin bir dediğini iki etmeyen Körfez ülkeleri Katar, Kuveyt ve Suudi Arabistan, mezhepsel perspektiflerini Ortadoğu’ya dayatmaya çalışarak IŞİD terörünü büyüttü.

The Daily Beast’ten Josh Rogin, IŞİD’in ilk zamanlarında ellerine geçen paranın Körfez ülkelerindeki zenginlerden geldiğini belirtiyor. Yakın zamana kadar, IŞİD tehdidinin kapsamının genişliği netleşmeden önce, bu ülkelerin para aklama konusunda olağanüstü zayıf yasaları bulunuyordu. Bu da özel bağışçıların ufak yaptırımlarla Suriye’deki muhalif gruplara ve IŞİD’e para aktarmasına izin veriyordu. Atlantic’teki yazısında, üst düzey Katarlı bir yetkilinin açıklamalarına yer veren Steve Clemons, “IŞİD, bir Suudi projesidir” demişti. Katarlılar, yalnızca El Kaide’nin Suriye kolu El Nusra Cephesi’ne destek verdiklerini iddia ediyor. Ne var ki, bu örgütler arasında finansman ve silah sevkiyatının mümkün olduğu biliniyor. Uzmanlara göre, IŞİD’in paraya en fazla ihtiyaç duyduğu zamanda Suudi, Katarlı ve Kuveytli bağışçıların Suriyeli muhaliflere para aktardığı ve bunu, paranınkiminelinegeçeceğiniumursamadan yaptığı görüşü daha elle tutulur duruyor.

IŞİD’i el birliğiyle güçlendiren Körfez ülkeleri, bugün ‘bumerang’ etkisine maruz kalmaktan korkuyor. Zira IŞİD ‘tağut’ ilan ettiği Suudi Arabistan’ı açıkça tehdit etti. Suudi Arabistan, IŞİD tehdidinin kendi kapısının eşiğinde olduğunu biliyor ve silahlanmaya fazladan para harcıyor. Diğer Körfez emirlikleri için de durum farklı değil. Zira IŞİD, 100’ün üzerinde aktörü ‘tağut’ (Allah’ın koyduğu sınırları aşan) ilan ettiğini açıkladı. IŞİD’in tağut yelpazesi son derece geniş. IŞİD, Cübbeli Ahmet Hoca’dan AKP’ye, Ürdün’den Kuveyt’e kadar birçok kişiyi, hükümeti ve örgütü tağut ilan etti.

Türkiye: Aslında Türkiye’nin IŞİD’e yardımı ayrı bir yazı konusu olacak kazar uzun. Zira iddialar ve kanıtlar uzadıkça uzuyor. Bu iddiaları ve kanıtları kısaca ele alalım.

New York Times, 26 Ağustos tarihli başyazısında Türkiye’nin IŞİD militanlarının sınırlarından geçmesine ve silah taşımasına müsaade ettiğini yazdı. New York Times gazetesinde yer alan söz konusu başyazıda IŞİD’in bugüne kadar, bölgedeki birçok Müslüman ülkeden beslenerek gücünü artırdığı ifade edildi.

Kuveyt, Katar, Suudi Arabistan ve Türkiye’nin dolaylı yoldan IŞİD’e destek olmakla suçlandığı başyazıda, “IŞİD, Kuveyt ve Katar’daki bağışçılardan finansal destek aldı. Suudi Arabistan Suriyeli muhaliflere adeta silah yağdırdı ve IŞİD’e gidip gitmediğini hiç umursamadı. Türkiye, IŞİD’li miltanlara sınırlarından silahların geçişine müsaade etti. Bunların hepsi durmalı.” İfadelerine yer verildi.

Ayrıca, Ortadoğu ve Türkiye Uzmanı Nick Brauns’la, Burak Soyer’in yaptığı; Sendika. org adresinde yayınlanan röportajın birkaç cümlesini aktarmakta fayda görüyoruz.

Burak Soyer’in “IŞİD’i kim koruyor?” sorusuna Nick Brauns şöyle cevap veriyor:

IŞİD, Suudi Arabistan ve Katar tarafından finanse ediliyor. Fakat IŞİD’in yükselmesindeki en kritik destek, Türk hükümeti tarafından sağlanıyor. Cihatçılara, Türkiye’den Suriye hükümet güçlerine ve Kürt özerk bölgesi Rojava’ya karşı yapılan roket saldırılarına izin veriliyor. Türkiye gizli servisi MİT, yüzlerce kamyon dolusu silahı cihatçılara gönderdi. Bunların birçoğu da IŞİD’in elinde bulunuyor. Cihatçılar, Türkiye sınırlarında eğitim yapıyorlar. Yaralı cihatçılar Türkiye hastanelerinde tedavi ediliyorlar. Bazı zamanlarda Türk ordusu, Kesab ve Serekaniye’deki çatışmalarda olduğu gibi ağır silahlarla direkt olarak cihatçıları destekledi. Aynı zamanda Türk büyükleri IŞİD’in kontrolü altında olan bölgelerden Türkiye’ye petrol kaçakçılığına da göz yumuyor. Bu, cihatçılar için çok önemli bir gelir kaynağı.”

Tekrar belirtmekte fayda var: Türkiye’nin IŞİD’e yönelik yardımlarını birkaç paragrafla anlatmak mümkün değil. Türk Dış Politikası, mezhepçi fanatizme duyulan sempati üzerine inşa edildi. Davutoğu’nun gördüğü ‘Yeni Osmanlı’ hayalleri, öngörüsüz ve sonu felaketle sonuçalancak hamlelerin yapılmasına neden oldu. Örneğin IŞİD, kontrol edilebilir bir güç olarak tanımlandı ve PYD’ye karşı Suriye’nin kuzeyinde savaşması itibari ile dolaylı ve doğrudan destek verildi. Türk Dış Politikası, iç sorun olarak görülen ve çözüm sürecinde sürekli etkisizleştirilmeye çalışılan “PKK’ye karşı IŞİD’in desteklenmesinin gerekliliği” üzerine kurgulandı. Bu politik yönelimde, IŞİD’in Türkiye’ye yönelmeyeceği düşünülerek çok büyük hata yapıldı, ya da bu risk bilerek görmezden gelindi.

Ayrıca AKP, IŞİD’in elinde olan 49 diplomat ve kolluk kuvvetini, dış politikasının rezilliğini örtmek için araç olarak kullanıyor ve IŞİD’e verdiği desteği gizlemek için “ellerinde rehinelerimiz var, karşı hamle yaparsak onları öldürürler” söylemini kullanmaya devam ediyor. Rehineler, AKP politikasının bir tür kalkanına dönüşmüş durumda. IŞİD’in muhtemel yeni Reyhanlı saldırılarının ve dökeceği bütün kanın tek sorumlusu, AKP olacaktır.

IŞİD’in güçlenmesinde etkili olan başka faktörler de sıralanabilir; Örneğin Maliki yönetiminin Şii’lik üzerine inşa ettiği iktidarı, Sünni halkı ötekileştirerek mezhepsel gerilimleri korumuştur. Bu, IŞİT’in Irak’taki tabanının oluşması için gereklik koşulları hazırlamıştır.

IŞİD Irak’ta ve Suriye’de Güçlenmeye Devam Ederken Dengelerin Yeniden Kurulmasını Sağlıyor

IŞİD Suriye ve Irak arasında koridor açarak çok önemli kazanımlar elde etti. Her şeyden önce kendisini destekleyenlerin ve militanlarının motivasyonunu arttırdı. Dünyadaki çoğu cihatçı şebeke ve bireysel militanlar, IŞİD zaferlerinin etkisiyle desteklerini bu örgüte yöneltmiş durumdalar. İkincisi, örgüt, Suriye’ ve Irak’taki güçlerinin birleşmesini sağlayarak elde ettiği silahların ve diğer stratejik kaynakların yönünü konjonktüre göre Irak’a ya da Suriye’ye yoğunlaştırma olanağı buldu.

IŞİD şu anda Tel Abyad’ın güneyindeki Rakka; Rakka’nın güneydoğusundaki Deyr Ez Zor ve Deyr Ez Zor’un güneyindeki Al Bukamal bölgesinde etkili. Ayrıca PYD ile çatışmaları sonucunda Rojava bölgesindeki bazı bölgeleri de ellerinde tutuyor. Rojava bölgesindeki üç parçanın arasına giren IŞİD, Kobani ve Afrin arasında Jerablus’u (Cerablus) Kobani ve Serekaniye arasında Tell Abyad ve çevresini kontrol ediyor. Buradan Irak’a uzanan IŞİD, şu anda Musul’un doğusu ve kuzeyi haricindeki yakın bölgeleri kontrol ediyor. Irak’ın mevcut durumunu şöyle genelleyebiliriz: IŞİD neredeyse bütün Sünni bölgelerini ve buna ilaveten bir kısım Şii ve Kürt bölgesini elinde bulunduruyor. Birçok bölgenin kontrolü için yürütülen çatışmalar devam ediyor. Örneğin Tuzhurmatu’ya 25 km uzaklıkta IŞİD’e karşı yaklaşık üç aydır direnen Türkmen kasabası Amerli’deki kuşatma henüz yeni kırıldı. ABD desteğini arkasını alan peşmerge güçleri ve Irak ordusunun toparlandığı görülüyor.

Yazının girişinde belirttiğimiz gibi çatışmalar devam ederken dengeler yeniden kuruluyor. Rojava konusunda daha düne kadar gerilim yaşayan hatta karşılıklı gözaltılar ve tutuklamalarla birbirlerine gözdağı veren PKK ve Barzani cephesi, IŞİD’e karşı ortak hareket ediyor. Elbette bu ortaklığı karşılıklı kazanım üzerine inşa ettiklerini, ortak tehdit karşısında dönemin zorlamasıyla ittifak kurduklarını özellikle belirtmek gerekir. Zira Cemil Bayık’la yapılan son röportajda Bayık: peşmergenin villa ve araba meraklısı olduğunu, iyi eğitim almadığı için IŞİD karşısında direnemediğini söylemişti. Hakikaten peşmerge Şengal’de IŞİD karşısında çok kötü bir sınav vermişti. Radikal yazarı Fehim Taştekin, peşmergenin geri çekilmesinin bir strateji olduğunu ve batıdan silah desteği bulmak için böyle bir strateji uyguladığını söylese de böyle bir çıkarımın son derece zorlama olduğunun altını çizmek gerekir. Zira birçok defa soykırıma uğramış Kürt Ezidilerin, IŞİD’e karşı savunulamaması tabiri caizse Barzani’nin karizmasını çizmiş, Kürt halkı nezdindeki saygınlığına büyük gölge düşürmüştür. Kaldı ki sonraki çatışmalarda da son derece dağınık, savaşma azminden uzak olan peşmerge güvenilir bir görüntü çizmedi. Birçok Batılı aktörün IŞİD’e karşı peşmergeye destek vereceğini açıklaması ve ABD hava gücünün devreye girmesi, peşmergenin motivasyonunu olumlu etkiledi ancak bu motivasyonun IŞİD’le savaşta güvene dönüşüp dönüşmeyeceğini zaman gösterecek.

Ayrıca, büyük ölçüde dağılmış olan Irak Ordusu da güvenilir olmaktan çok uzak. Maliki’nin yerine geçen Abadi hükümetinin tüm sorunları kökünden çözmesini beklemek de hayalcilik olur. Tepeden inmeci ulusal ittifak hükümetlerinin böyle sorunları çözme yeteneği genellikle Batı’nın “iteklemesiyle” arttırılmaya çalışılır; amaç ılımlı bir Bağdat hükümeti sayesinde Sünni aşiretlerin geçmişte olduğu gibi IŞİD’e karşı taraf değiştirmesi. Ama mezhepsel düşmanlık öyle boyutlara gelmiş ki, güven bunalımının aşılması bir hayli zor görünüyor.

Ek olarak, Suriye’deki gibi “iç savaş içerisinde iç savaşın” Irak’ta da yaşanması kuvvetle muhtemel. Zira şu anda IŞİD’in Sünni muhalefeti içerisinde ciddi bir ağırlığı söz konusu. Bu ağırlık, Iraklı muhalif oluşumların şimdilik IŞİD’e biat etmesini zorunlu kılıyor; fakat ilerleyen süreçte IŞİD’in güç kaybetmesi durumunda, amaçları ve araçları farklı olan Iraklı muhalif oluşumların namluyu birbirlerine yöneltmesi sürpriz olmaz. Zira, Iraklı Sünni Aşiretler ve IŞİD dışındaki şeriatçı guruplardan olan Mücahitler Ordusu, Ensar El Sünne sadece Irak içerisindeki Sünni şeriat devletinden söz ediyor. Müslüman Kardeşler’in Irak’taki uzantısı olan Hizbi İslami, Sünni üçgeninde özerklik ilan edilmesini istiyor. Iraklı ulusalcılar, özerklikten ziyade Sünnilerin haklarının iyileştirilmesinden yana. BAAS’çıların yönettiği Nakşibendî Ordusu ise Saddam dönemindeki avantajlı konumlarını tekrar sağlamak derdinde.

SONUÇ: “Ya Sosyalist Ortadoğu Ya Da Barbarlık”

Altını tekrar çizmekte fayda var: IŞİD güçlenmeye devam ediyor. IŞİD, başlarda “çete” denilerek küçümsendi; fakat Bağdadi son derece öngörülü bir terörist. Suriye İç Savaşı’nda başarıyı sağlayacak dinamikleri iyi okudu. Suriye’den Irak’a açtığı koridorla örgüte nefes aldırdı. Ele geçirdiği bölgelerdeki petrolü ucuza satıp söz konusu bölgelerde sosyal yardımları arttırarak bölge insanının sempatisi kazandı ve tabanını genişletmeyi başardı. Ayrıca IŞİD, Rakka’daki Tabka havaalanında yüzlerce rejim askerini öldürerek stratejik öneme sahip havaalanını ele geçirdi. Esad rejiminin IŞİD karşısında aldığı ağır yenilgiler, Suriye iç savaşının da farklı bir merhaleye evrilme ihtimalini ortaya koydu. Esad, çok fazla sayıda İslamcı grubu önce durdurup sonra da yavaş yavaş geriletmeyi başarmıştı. Bunda Hizbullah’ın desteğinin önemli bir rolü vardı. Ama o sıralar IŞİD devrede değildi. IŞİD daha çok Esad’ın gözden çıkardığı Rakka ve Deyr Zor ile meşguldü, üstelik diğer İslamcı gruplarla iç savaş içerisinde bir iç savaş yürütmekteydi. Şimdi iç savaşın bu kısmı büyük ölçüde sonlandı. Diğer İslamcı gruplar IŞİD karşısında tutunamadılar ve birçoğu bu yüzden IŞİD saflarına katıldı. Yani yavaş yavaş IŞİD-Esad çatışması başlayacak. IŞİD, diğer grupları tek başına yenilgiye uğratacak kadar güçlü. Doğal olarak Esad’ın da IŞİD karşısında işi bir hayli zor. Üstelik diğer İslami gruplar, Şam kırsalı, Hama, Humus çevresi, İdlib, Dera ve Kuneytra gibi bölgelerde Esad rejimini rahatsız etmeye devam ediyor. Bu durumda IŞİD’in Suriye’de yeni soykırım alanları yaratması tehlikesi iyiden iyiye kendisini gösteriyor.

IŞİD, her gün onlarca insanın kafasını kesiyor. Aslında bunu da “stratejik harbin” bir gereği olarak görüyor. Kendisiyle savaşanların içine büyük bir korku salarak “düşmanın” savaşma iradesini yok etmeye çalışıyor. IŞİD saldıracağı şehirlere önce birçok havan atıp korku sarmalını devam ettirerek işgali kolaylaştırıyor. Kısacası şunu rahatlıkla ifade edebiliriz: Stratejik derinlikleri AKP’nin övündüğü “stratejik derinlikten” çok daha derin!

Böyle korkunç, vahşi ve stratejik bir örgüt, Suriye’de zamanla daha etkili hale gelecek ve Türkiye’nin güney sınırlarının önemli bir bölümüne sahip olacak. IŞİD’in metropollerde sansasyonel eylemlere girişmesi de sürpriz olmayacaktır.

ABD, Ortadoğu’nun dokusunu müttefikleriyle birlikte kendi çıkarları doğrultusunda bozdu ve IŞİD gibi birçok belayı Ortadoğu halklarının başına musallat etti. Şimdi, kendi yarattığı belayı hava saldırılarıyla frenlemeye çalışırken uluslararası kamuoyu nezdinde “Süpermen” imajına sahip olmanın derdinde. Gazeteci James Folley’in vahşice öldürülmesinden sonra esip gürleyen Obama, IŞİD’e karşı acımasız olacaklarını ifade etti; fakat Obama’nın, bu çıkışının altını doldurabilmesinin son derece zor olduğu ortadaydı. Irak’ta ve Afganistan’da binlerce askerini ve imajını kaybeden ABD’nin, bu deneyimler belleklerde hala tazeyken IŞİD’e karşı kara harekatı yapması zor görünüyor. Zaten Obama, Beyaz Saray’da gündeme dair soruları cevapladığı basın toplantısında IŞİD’e karşı net bir stratejilerinin olmadığını açıkça ifade etmiş ve ABD Dışişleri Bakanı John Kerry’ye, bu tehdide karşı koymak için gereken koalisyonu inşa etme çabaları kapsamında bölgeye gitmesi talimatı verdiğini de eklemişti. Obama’nın söylediklerini şöyle de çevirebiliriz: “Bölgede IŞİD’le savaşan unsurlardan peşmerge ve Irak ordusuna silah verip hava saldırılarıyla desteklemek dışında stratejimiz yok.”

ABD’nin hava saldırıları IŞİD’in Irak’taki ilerlemesini şimdilik durdurdu; fakat IŞİD tabanını genişletmeye devam ediyor. Bağdadi, yaptığı açıklamalarda ABD’nin saldırılarına rağmen amaçlarına ulaşacaklarını iddia ediyor ve militanlarının moralini yüksek tutmaya çalışıyor.

Tüm bu gelişmeler yaşanırken, Batı’nın ve Körfez ülkelerinin umurunda olmayan Irak ve Suriye halkları, IŞİD zulmüne maruz kalmaya devam ediyor. Kadim halklar ve kültürler yok ediliyor. Irak’ta dengeler IŞİD’e direniş lehine olsa da Suriye’de durumun daha da vahim bir hal alması olasılığı oldukça güçlü.

Hep söyledik, yine söylüyoruz: “Ya sosyalizm; ya barbarlık!” Bu sloganın anlamı, bugünkü konjonktürde çok daha önemli hale geliyor. Emperyalizmin yarattığı barbarlığa karşı sosyalizm mücadelesi yükseltilmediği sürece, IŞİD Ortadoğu’nun ne ilk ne de son belası olacak.

KATEGORİLER
ETİKETLER