Emperyalizmin Maşası Olanların Irak'tan Çıkaracağı Dersler – Veli Umut Arslan
30 Haziran, 2014
Geçtiğimiz günlerde IŞİD’in Irak’taki zaferlerini “Sünni isyanı” olarak selamlayan ve işçi sınıfının bu isyanı savunmaya davet eden “komünistleri” görünce gülümsemeden edemedik. (http://www.thecommunists.net/worldwide/africa-and-middle-east/iraq-sunni-rebellion/)
Ne de olsa böylesi bir zırvaya ancak gülünür. Ama bu zırva, pusula bir kez şaştığında nerelere varılabileceği konusunda ibretlik bir örnek sunuyor. Dünya solunda kitle hareketini desteklemek adına emperyalizm yanlısı tutumlar almaya teşne güçlü eğilimler var. Libya’da, Suriye’de, Ukrayna’da bu tarz işbirlikçiliği ziyadesiyle görme şansımız oldu. Emperyalizm yanlılığının sahadaki karşılığı (devrimciler!), her seferinde, aşırı sağ hareketlerdi. Ukrayna’da Neo Nazi Sağ Sektör hareketin başını çekerken Libya ve Suriye’de Batı’nın silahlandırdığı, parasını verdiği, hatta eğittiği, aşırı sağcı fanatik İslamcılar başroldeydi.
Afganistan’dan sonra Irak ve Suriye’yi de harabeye çevirip İslamcı fanatizme teslim eden ABD ve ortakları ile beraber bu utanmaz sözde sosyalistler, devrim şarkıları söylediler. Suriye’ye emperyalist müdahaleye karşı Batı’daki toplumsal muhalefetin zayıf kalmasında “Suriye devrimi” diye ortalığı velveleye veren bu şarlatanların payı çok büyük. Bakınız Libya. Bugün Libya mutlak mahvoluşa sürüklenmişken Libya halkının önünde seçenek olarak İslamcı fanatikler, şehir eşkiyası bir dolu savaş ağası ve CIA ajanı bir generalden (Hafter) başkası yok. Acımasız diktatör Kaddafi devrilecekti, devrilsindi, ama bu ahmaklar sormadılar: Kaddafi’yi devirenler kim?
Yine Esad’ın ABD, Katar, Türkiye, S.Arabistan eliyle devrilme çabasında da bu ve benzeri sorular sorulmadı. Üstelik işçi sınıfı ve gençlikten de “Suriye devrimine” gözü kapalı destek istediler. Bazıları, bir dolu çıplak gerçekliğin ardından yanlışlarından döndü, en azından şakşakçılığı bıraktı; ama faydalı ahmakların büyük çoğunluğu hala devrim masalları anlatmaya devam ediyor. Kimyasal saldırı bahanesiyle Suriye’ye ABD müdahalesi gündemdeyken işi NATO askeri saldırganlığına ya da uçuşa yasak bölge uygulamasına destek vermeye kadar vardıranlar oldu.
Peki, pusula nerede şaşırıyor? IŞİD’in zaferlerini bile neredeyse halk isyanı başlığı altına sokan hastalıklı tutumlar nerden peyda oluyor? Emperyalizme bilerek hizmet eden karanlık unsurları hesaba katmayarak faydalı ahmaklığın politik çıkış noktalarını ele almaya çalışalım: Eli kanlı diktatörleri alaşağı eden kitle hareketleri, örgütsüz olabilir, net bir perspektife de sahip olmayabilir. Talepleri ve doğrultusuyla ilerici potansiyelleri olduğu müddetçe devrimciler bu kalkışmaları destekleyeceklerdir, hatta bu ülkelerde devrimci Marksist bir örgütlenmenin gelişmesi için var güçleriyle çaba sarf edeceklerdir. Mısır ve Tunus’ta durum tam da buydu. Ama eğer örgütlülüğü emperyalizmin maşası paravan oluşumlar, aşırı sağcı çeteler, soykırımcı fanatikler dolduruyorsa ve kitle hareketinin doğrultusunu emperyalist güçler çiziyorsa işte o zaman gerçek devrimciler meseleye bambaşka açıdan bakarlar. Libya’da, Suriye’de, Ukrayna’da ve şimdi de Irak’ta durum budur.
Gözü kapalı bir ayaklanma güzellemesi yaparsanız Libya, Suriye ve Ukrayna örneklerinde emperyalizmin maşası olduğunuz gibi olası etnik temizlik ve soykırımlara da ortak olmuş olursunuz. Bakınız bugün eğer Suriye’de Esad düşürülmüş olsaydı milyonlarca Arap Ailevisinin durumu 100 yıl önceki Ermeniler ve Süryaniler ile çok benzer olacaktı. Bugün Ermeniler için büyük hassasiyet şovları yapan sol liberallerin ne kadar samimi oldukları da böylelikle açığa çıkıyor. Suriye’de cihatçı fanatiklerin en büyük nefreti Aleviler üzerinde yoğunlaşsa da Suriyeli Hıristiyanlar, Dürziler ve diğer azınlıklar da büyük tehlike içerisindedir. Kendisinden başka kimseye yaşam hakkı tanımayan Selefi fanatizme “devrimci” payesi biçmek böyle bir şey. Onlar bizim mikroskopla inceleyip bulamadığımız Suriyeli sosyalistlerden dem vuradursun ÖSO bile Suriye iç savaşında tarihe karıştı. Kendileri liberal parlamenter sistem çatısı altındaki ülkelerinde müzmin yaşantılarını sürdürenlerin Selefi fanatizmini Ortadoğu halklarına kolayca reva görmeleri de ayrıca mide bulandırıcı. Göz göre göre soykırıma giden bir süreci devrim diye allayıp pullayanlardan da başka bir şey beklenmez doğrusu.
Irak’ta Durum
Bugün Irak diye bir ülke kalmamış durumda. Herkesin herkesi boğazladığı korkunç bir gırtlaklaşma senaryosu oynanıyor. Irak Komünist Partisi’nin Şii’si, Sünni’si, Kürdü ile milyonları peşinden sürüklediği günlerin anısı, o kadar gerilerle kalmış durumda ki adeta masalsı bir havaya sahip. Stalinizm’in seri ihanetleri sonrasında IKP tarih sahnesinden çekilirken ABD’nin gözdesi Saddam, Irak’ın yeni kanlı diktatörü oldu. Bu zengin petrol ülkesinin başındaki faydalı ahmak Saddam’ın başına çorap örenler de yine ABD ve ortakları olacaktı. Saddam’ın devrilmesinin üzerinden 11 yıl geçmişken artık Irak diye bir ülkeden söz etmek mümkün değil. (Bu arada Kürtlerin kendi devletlerini kurmalarının en doğal hakları olduğunun da altını çizmek gerekir.) ABD daha önce kendi eliyle El Kaide canavarını yaratmıştı. Bu canavar, Afganistan’dan sonra şimdi de Irak ve Suriye’nin bir bölümünde devletleşme sürecine girdi. Suriye’de oluşan boşluğun en çok IŞİD’e yaradığı şimdilerde ayan beyan ortaya çıkmış durumda. Mezhep savaşının gazıyla her geçen gün güçlenen bu vahşi güç, ele geçirdiği yerlerde etnik temizlik uyguluyor. Musul’dan Bağdat’a Tikrit, Felluce, Ramadi, Bakuba gibi bölgelerde Hıristiyan ve Şiilerin kökü kazınmış durumda.
AKP ve başındaki RTE’nin bu mezhepçi fanatizmle mutlak bir duygudaşlığının var olduğu kimse için bir sır değil. Suriye’de Esad’ı devirmek için var gücüyle çırpınan AKP, Irak’ta da Maliki hükümetinin zayıflaması ve mezhep savaşının şiddetlenmesi için elinden geleni yaptı. AKP’nin Suriye’ye gönderdiği tırlar dolusu silah, para ve mühimmatın İslamcı cihatçılara ve bu arada IŞİD’e aktığını da herkes biliyor. Türkiye’de bir sürü vakıf ve derneğin Suriye’deki dramı bahane ederek açık bir şekilde cihatçılar için kampanya yaptığı da gün gibi ortada. Türkiye’den cihatçı saflarda savaşmak üzere Suriye’ye gidenlerin sayısı, şimdilik yüzlerle ifade edilirken yakın gelecekte bu sayı binlerle ifade edilecektir. Burada deneyim kazanan, psikopatlığı iyice pekiştiren bir sürü militanın Türkiye’deki azınlıklar ve özgürlüklere ne kadar ciddi bir tehlike yaratacağı ortadadır. Bu yüzden ABD ve AKP’nin savaş değirmenine su taşıyan faydalı ahmakların teşhir edilmesi gerekiyor.