Emekçilere Karşı Bir Silah: Torba Yasa

AKP hükümetinin bir biri ardına saldırı maddeleri ekleyerek hazırladığı torba yasa 10 Eylül’de Meclis Olağanüstü Genel Kurulu’nda kabul edildi ve 11 Eylül’de Resmi Gazete’de yayımlandı. İyileştirmeler yapılacağı söylenerek hazırlanan torba yasa hem kamu hem de özel sektör emekçilerine saldırıyor. Patronların istekleri doğrultusunda birbirinden alakasız sayısız konu torbaya doldurulurken emekçiler lehine olan maddelerse reddedildi. İçerdiği bir takım iyileştirmeler de göstermelik olmaktan öteye gitmiyor. Soma katliamının ardından oluşan tepkileri hafifletmek ve esas niyetlerini maskelemek için yapılan Soma katliamında ölenlerin ailelerine maddi destekte bulunulması, madendeki çalışma koşullarının düzeltilmesi vb. iyileştirmeler dahi asıl amaçlarını ortaya koyuyor. Örneğin her madende yaşam odaları bulunması zorunlu hale getirilmiyor. İyileştirmenin de bir sınırı var ve bu sınır kapitalistlerin daha fazla kar hırsı. AKP bu sınırı geçmemeye dikkat ediyor. Ne de olsa yaşam odasının maliyeti 250 bin ABD doları. Torbada taşerondan sağlığa, iş güvenliği kapsamını daraltılmasından esnek çalışmaya çok sayıda madde var. Yani esas hedef iyileştiriyoruz diyerek kapitalistlerin önündeki tüm engelleri kaldırmak, emekçilerin elinde kalan son hakları da tırpanlamak.

Daha Fazla Sömürü

Yasaya eklenen her yeni maddeyle AKP, işçileri değil patronları koruduğunu bir kere daha gösterdi. İyileştirmeye gidileceği söylenen asgari ücrette iyileştirme şöyle dursun patronlara işçiler üzerinden daha fazla kazanmanın kapıları ardına kadar açılıyor. 16 yaşından küçükler ve büyükler için ayrı belirlenen asgari ücrette yaş sınırı 18’e çekiliyor ve patronların asgari ücreti işçilerin görebileceği yerlerde ilan etme zorunluluğu kalkıyor. Bölgesel asgari ücret uygulamasıyla gelişmemiş ve yoksul bölgelerde çalışan işçilerin daha fazla sömürülmesinin önü açılıyor. Bölgesel asgari ücret uygulaması işçiler arası rekabeti arttırarak mücadeleyi bölmenin de önemli araçlarından birini oluşturmakta.

İşçinin emeğini değersizleştirmenin bir diğer ayağı da kiralık işçi uygulaması. Özel istihdam bürolarıyla yeniden getirilmek istenen kiralık işçilik sistemi işçinin daha fazla sömürülmesinden başka bir şeyi ifade etmiyor. Kiralık olarak çalışan işçi yerine çalıştığı işçiyle aynı ücreti alacak. Ancak çalışma süresi 3+3 ten en fazla altı ay olabilecek. Sonrasında işçiler yine işsizlikle yüz yüze gelecek.

Patronların işe iade ve tazminat davalarının fazlalığından şikayet ettiğini bilen hükümet patronların başını ağrıtan yasaları kaldırmak için kararlı adımlar atıyor. Geçtiğimiz yıl Ekim’de meclise gelen esnek çalışma paketi de bu adımlardan biri. “Tümden yarı zamanlı” çalışmayla işçinin hakkı olan kıdem tazminatının önünü kesmek hedeflenmekte. Kadınlara tavsiye olarak sunulan “evden çalışma”, “uzaktan çalışma” gibi çalışma şekilleriyle kadın eve hapsedilmek isteniyor. Zaten sistem tarafından iki kez sömürülen kadınlar tazminat haklarından da mahrum bırakılıyor. İşin özü, kadına bir kere daha “Senin görevin sadece çocuk büyütmek, çalışacaksan da otur evinde çalış.” deniliyor.

Esas Çalışma Biçimi Taşeron

Anayasanın 128. maddesine göre devlet kamu hizmetlerini kadrolu çalışanlarıyla yürütmek zorunda olmasına rağmen kamu hizmetlerini ticari işletme mantığıyla yürütmek isteyen AKP’nin önergesiyle “taşeron ihaleleri” maddesi değiştirildi. Taşerona verilecek işlerin hükümet tarafından belirlenmesi yasadan çıkartılarak bunların “saklı olduğu” belirtildi. Anlaşılan hükümet sermayeye ayak bağı olmak istemiyor. “Asıl iş taşerona devredilemez.” hükmünün kaldırılmasıyla kamu kurum ve kuruluşları “kadro yetersizliği” nedeniyle işin tamamını alt işverene devredebilecek. Kamu kuruluşlarındaki doktorlar dahi taşeron çalışabilecek. Üstelik bu ihale alt işverenlik ilişkisi sayılmayacak ve aslen taşeron çalışan işçiler taşeron işçileri koruyan yasalardan faydalanamayacaklar. Temizlik, servis, yemek, güvenlik hizmetleri zaten taşerona verilebilen bölümler. “Asıl iş taşerona verilemez.” hükmünün kaldırılmasıyla üretim bölümleri arasında da taşeron olabilecek. Böylece, patronlar hem ücretleri düşürmüş olacak hem de aynı işyerinde aynı işi yapan işçileri kağıt üzerinde bölerek en büyük korkuları olan sendikal örgütlülüğü zorlaştıracaklar. Taşeron şirket tarafından işkolu tescilinin değiştirildiği ve işçilerin istedikleri sendikaya üye olamadığı da düşünüldüğünde torba yasa taşeronu yaygınlaştırarak patronların ekmeğine yağ sürmüş oluyor.

Torba yasanın en önemli konularından biri de muvazaalı iş ilişkileri. Muvazaalı işçiyi kadrolu hale getirme ve geçmişe dönük haklarını verme zorunluluğu kalkıyor. Yeni yasa geçmişteki davaları da etkileyecek. Böylece muvazaalı iş ilişkilerinde taşerondan kadroya geçme imkanı ortadan kalkıyor. Dahası muvazaa durumunda kamu taşeron işçileri SGK’ya başvurmadan dava açamayacak. SGK’nın uygun görmemesi halinde dava açmak için 90 gün beklemek zorunda kalacak. Kadroya geçme imkanının kaldırılmasıyla yetinilmeyip “O işyerinde çalıştırılan kimse ile alt işveren ilişkisi kurulamaz.” maddesi çıkartılıyor. Böylece kadrolu işçiler taşerona devredilebilecek. Taşeronda sömürü bununla kalmıyor. İşçilerin hem hakları hem de güvenlikleri yok sayılıyor. Ana firmanın taşeron şirketin maaşları ödememesinden ve iş güvenliği önlemlerini almamasından sorumlu tutulamayacağı torbadaki maddeler arasında.

Torba yasa kamuflaj niteliğinde iyileştirmeler de içeriyor. Bunlardan biri taşeronda zorunlu sözleşme süresinin bir yıldan üç yıla çıkartılması. O da sadece kamuda çalışanlarını kapsıyor. Sömürünün en yoğun olduğu özel sektördeki emekçiler bundan faydalanamıyor. Her yıl yapılan ihale tekrarlarıyla işçilerin en fazla bir yıllık çalışan gözükmeye devam edeceği düşünüldüğünde, bu madde kamu emekçileri için de göstermelik olmaktan öteye geçmiyor. Yeni iyileştirme maddesi ise şöyle: Taşeron işçinin ücreti ve sosyal hakları asıl işvereninkinden düşük olamaz. Ancak bu yasa hiçbir yaptırım içermiyor. Bunu yapan bir taşeron şirket olsa bile maliyetin artmasından dolayı ihaleyi almayacaktır. Bu durumda işçilerin karşısında iki yol olacak: taşeron köleliği ya da işsizlik.

Madenlerde İyileştirme Adı Altında İşsizlik

Yasa maden işçilerinin beklentilerinin çok altında olsa da hükümetin ballandıra ballandıra anlattığı bir takım iyileştirmeler içeriyor:

  1. Yeraltı maden işçilerinin emeklilik yaşının 55’den 50’ye düşürülmesi.
  2. Madende çalışan işçinin ölümü halinde ailesinden bir kişiye istihdam sağlanması. Yasa ailesine tazminat ödenmesini de içeriyor ancak bu tazminatı kimin ödeyeceğinin ucu açık bırakıldığından tazminat ödenmemesiyle sonuçlanacaktır.

  3. Haftalık çalışma süresi 45 saattenken 36’sı yeraltında 9 saati yer üstünde olacak şekilde değiştiriyor. Çalışma süresinin 36 saate düşürülmesi öngörülmüşken patronların baskıları sonucu 9 saat daha eklendi. Madende asıl işin yeraltında olduğu düşünüldüğünde uygulamada bu 9 saatin de ne kadarının yeryüzünde geçirileceğini tahmin etmek zor değil.

  4. Linyit ve taş ocaklarında asgari ücretin standart asgari ücretin iki katına çıkarılması.
  5. Kıdem tazminatı süresinin kaldırılması.
  6. Fazla çalışma ücretlerinin %100 zamlı ödenmesi.

Yasa maden sektörü için asıl kritik olan özelleştirme, taşeron, iş güvenliği ve sağlığıyla ilgili hiçbir düzenleme içermiyor. Madenlerde aynı sömürü koşullarının iş kazalarının ve işçi ölümlerinin devamının önünde hiçbir engel bulunmuyor.

Üstelik bir yandan iyileştirme yapılırken diğer yandan yasanın yürürlük tarihi 1 Ocak 2015 ertelenerek patronlara zaman kazandırılıyor.

Ancak patronlara bu kadara bile fazla geldi. Yasanın kabul edilmesiyle, sektöre olan yükün arttığı gerekçesiyle 9 maden ocağı kapatıldı ve altı bine yakın işçi izne ayrılmaya zorlandı. Bu durum aslında madenlerde dayatılan kölece çalışmanın ispatıdır. Bunun böyle olacağı öngörülebilmesine rağmen hükümet madenciyi koruyor görünebilmek için hiçbir tedbir almadan sözde iyileştirmeler yapmış ve maden işçilerini işsizlikle baş başa bırakmıştır.

Patronların Karı Her Şeyin Önünde

Kar hırsıyla gözü dönmüş patronlar işçilerin sağlığını dahi hiçe saymaktan çekinmiyor. Bu konudaki en büyük destekçileriyse uyguladığı sermaye politikalarıyla AKP hükümeti. Son olarak da gözlerini hava ve deniz çalışanlarının güvenliğine dikmiş durumdalar. Torba yasayla iş güvenliğinin kapsamı daraltılarak hava ve deniz işkollarında çalışan işçi ve emekçiler yasal korumadan çıkarılıyor. Seyrüsefer halleri de dahil çalışanlar iş güvenliği ve sağlığının dışında bırakılıyor. Bahanesiyse yerli firmaların uluslararası rekabette geri kalmaması gerektiği.

Torba yasada yapılan değişiklikle ücretli izin parası devlet tarafından ödenecek. Patronların karını arttırmak için ücretli izin emekçi sınıflardan toplanan vergilerle ödenecek.

Torba yasa kapsamındaki diğer değişikliklerse: Deneme süresinin 4 aya uzatılması, engelli çalıştırma yükümlülüğünün ihlalinin kolaylaştırılması. Bu değişikliklerin nasıl da işçiler değil patronlar lehine olduğundan söz etmeye bile gerek yok.

Kadrolaşma Aracı Olarak Sürgün

TBMM Genel Kurulunda kabul edilen torba yasanın 100. maddesine göre kamuda görev alan daire başkanları, üst düzey yöneticiler, bakanlık müşavirleri ve müfettişleri istenildiği zaman görevden alınabilecek ve başka bir yere sürülebilecek. İşe iade davası açılması durumunda dahi mahkeme eski göreve iadeye karar veremeyecek. Aylık derecesine uygun başka bir kadroya atanmak içinse 2 yıl erteleme kararı verilebilecek. Kaldı ki dava kazanılsa bile işe iade davalarında kazanılmış davalarda uygulanacak yaptırım hükümleri olmadığından dava sonucu hiçbir anlam ifade etmeyecek. AKP kamuda şekillendirmek istediği kadrolaşma için sürgünü bir araç olarak kullanabilecek. Kamunun üst düzeylerindeki istemedikleri isimleri uzaklaştırıp susturarak engelsiz bir şekilde istediği telden çalabilecek.

Sürgün üst düzey çalışanlarla sınırlı kalmıyor. Kamuda çalışan işçilerin görev yeri hatta işi değiştirilebilecek. İşçiler asıl işyerlerinden çok uzak yerlere gönderilebilecek. Madde sadece kamuda görevli işçileri değil belediye taşeron işçilerini de kapsıyor. Bu madde patronlara mücadelenin yükseldiği anlarda liderliği üstelenen işçileri uzaklaştırmak ve mücadeleyi bölmek için eşsiz bir fırsat sunuyor.

Emekçiler İçin Çıkış Yolu Nerede

Torba yasayla saldırılar devam ederken, sendikal bürokrasi emekçiler ve işçiler için kendisinin bir çıkış yolu sunamayacağını göstermiştir. Sendikalar kitlesel eylemlere imza atacak güçleri varken, iyi organize edilmiş somut eylemlerle AKP hükümeti üzerinde baskı kurabilecekken sendika bürokratlarının uyuşuklukları, ucuz hesapları, önemli bir kısmının AKP tarafından ele geçirilerek etkisizleştirilmesi buna engel olmuştur. Torba yasayla mücadele sendikalar tarafından sadece Ankara çapındaki ve düşük katılımlı eylemlerle geçiştirilmiştir. Bu durumda işçiler için tek çıkış tabandan gelen kendi örgütlenmeleridir. İşçi sınıfı torba yasaya karşı işyeri merkezli kampanyalarla, somut eylemlerle ve üretimden gelen güçleriyle yani grev hakkıyla mücadele etmeli; ekmeğine, onuruna sahip çıkmalıdır. İşçiler yönetimi ele alana dek yönetenler patronların ve kendilerinin çıkarına olan yasalar çıkarmaya devam edecek. Unutulmamalıdır ki onlar yasa yazıyor, biz tarihi yazacağız. 

KATEGORİLER
ETİKETLER