Ekonomik Kriz, Sömürü ve Yoksullaşma Hızlanırken Nasıl Bir Sendikal Anlayışa İhtiyacımız Var? – Engin Kara

Ekonomik Kriz, Sömürü ve Yoksullaşma Hızlanırken Nasıl Bir Sendikal Anlayışa İhtiyacımız Var? – Engin Kara


Ekonomik kriz gittikçe derinleşiyor. Kapitalizmin uluslararası tıkanıklığına, Erdoğan rejiminin hamleleri de eklenince emekçiler için zor geçecek bir kış kapıda bekliyor. Tam da kış öncesi bir aylık süre içinde doğalgaza üst üste yapılan zamlar ve bir yıl içerisinde doğalgaz fiyatlarının %50 zamlanmış olması, tablonun ne kadar çarpıcı olduğunu ortaya koyuyor.
Krize karşı mevcut standartların korunup korunamayacağı ya da ekonomik ve sosyal yeni – ve yaşamsal – kazanımların elde edilip edilemeyeceği, emekçilerin ne ölçüde örgütlü olduğu ve emek örgütlerinin nasıl davranacağıyla belirlenecek.
Ülke genelinde sendikalaşma oranları resmi rakamlara göre %13 civarında. Bu rakamlar hesaplanırken kayıt dışı çalışanların dikkate alınmadığını hatırlatalım. Gerçekte sendikalı emekçilerin oranı %10’a kadar düşüyor.
Dahası sendikalı olmak da yetmiyor. Sendikanın en temel işlevi olan toplu iş sözleşmesi hakkına sahip emekçilerin oranı sadece %7! Yani her 100 işçiden 93’ünün toplu sözleşme hakkı dahi bulunmuyor.
Toplu sözleşme hakkına yasal olarak sahip olan emekçilerin neredeyse tümü için bu hakkın etkin kullanımı da engellenmiş durumda. AKP’nin en kritik grevleri tek tek yasaklayarak grev hakkını fiilen ortadan kaldırdığı malum. Bu nedenle aslında ekonomik-sosyal haklarını genişletmek için patronun karşısına örgütlü olarak dikilen emekçilerin, herhangi bir mücadele aracını kullanması engellenmeye çalışılıyor.
Sonuç, örgütsüz ve yoğun bir sömürüye maruz kalan, sendikal ve siyasal özgürlüklerini kullanamayan milyonlarca emekçi!
Bu sıkışmışlıktan çıkmak için emekçi sınıfa yeni bir sendikal soluk gerekiyor.
Söz, Yetki, Karar Emekçilere!
Bugün sendikal alandaki en büyük problem, bürokratikleşmedir. Sendika koltuklarına çöreklenenler, köşe başlarını tutanlar sendikaları bir rant kapısı olarak görmekle kalmayıp, her fırsatta işçileri de satışa getiriyor.
En son Türk-İş Genel “Patronu” Ergün Atalay’ın, yüz binlerce kamu işçisini nasıl satışa getirip bir de kameralar önünde rezil olduğunu gördük. Memur-Sen yöneticileri ise hiddetlenen emekçilerin oklarından kendilerini korumak için memurları masada satmak yerine hakem kurulu eliyle satışı gerçekleştirmeyi tercih ettiler.
Bu zihniyet, pek çok sendikada öyle ya da böyle hâkim durumda.
Emekçilerin kendi haklarına sahip çıkmak ve bunları geliştirmek için sendikaları etkin kullanabilmesinin yolu tabanda gelişen mücadeleci dinamikleri örgütlü bir şekilde yükseltecek bir yapıya sahip olmaktan geçiyor.
Sendikalarda gerekli olan bu dönüşüm lafla olmayacak. Emek hareketinde başarı örnekleri yaratmak ve kriz döneminin basınçlarıyla mücadele arayışındaki kitlelere yol göstermek zorundayız. Bu süreçte kitle hareketinin içinden çıkacak özel deneyimlerin, sistematik sınıf siyasetiyle harmanlanmasını da başarmak gerekecek.
Turizm, Otel, Restoran, Eğlence ve Spor İşçileri Sendikası (TORES-İŞ), böyle bir başarı hikayesi yaratmak hedefiyle kuruldu. Bütün sektörlerde uygun koşulların varlığı halinde mevcut sendikalarda, aksi durumda ise yeni sendikal girişimlerle bu sürece müdahil olmakta kararlıyız.
Sabredersek, emek harcarsak başaracağımızdan şüphemiz yok. Tüm okurlarımızı da sendikal ve diğer tüm alanlarda devrimci bir sınıf mücadelesini yeşertme mücadelemize katkı sunmaya davet ediyoruz.

KATEGORİLER