Dünya Daralıyor, Türkiye Nereye Gidiyor? – Güneş Gümüş

Dünya Daralıyor, Türkiye Nereye Gidiyor? – Güneş Gümüş

Dünya ekonomisinin üzerinde kara bulutlar dolaşıyor. ABD’nin önümüzdeki 6 ay içinde resesyona gireceği kesinleşti gibi. Avrupa’da resesyon zaten kapıda. Çin yavaşladı, Rusya iyice kötüleşti.

Küresel düzeyde Covid pandemisi ve Rusya-Ukrayna savaşı sonrasında üretimin maliyeti artmış durumda; enflasyon artık uluslararası bir gerçek. Gelişmiş ülkelerde enflasyon iki basamaklı rakamlara ulaştı bile.

Enflasyondaki yükselişi durdurmak adına 2008 krizinden itibaren ara vererek de olsa uygulanan parasal genişleme rafa kaldırılarak Merkez Bankaları aracılığıyla faiz artırma yoluna gidiliyor. Faizlerin artması demek kredi kullanımının azalması demek, talebin azalması demek, ekonominin yavaşlaması demek…

Oysa ki 2008 krizinden bir çıkış da sağlanabilmiş değildi. Aksine kamu borçları artmış; küresel borçlanma zirve yapmış; Batı piyasaları parasal genişlemenin yüzü suyu hürmetine yaşıyormuş gibi yapan zombi şirketlerle dolu durumdaydı. Yani bugün bizi bekleyen küresel bir resesyonun toplumsal etkileri 2008 krizinden daha çok hissedilecek; şirket iflasları, yoksullaşan haneler, işsizlik…

Türkiye Ekonomisi Seçime Kadar Dayanır mı?
Herkesin malumu, AKP iktidarı seçime kadar ekonomiyi patlatmamak için bütün güçlerini seferber etmiş durumda. Dolar artmasın diye Merkez Bankası eliyle döviz satılıyor. Merkez Bankası rezervlerinden sadece Eylül ayında 18,4 milyar dolar satıldığı hesaplanıyor. Bir yandan da Kur Korumalı Mevduat ile parası olan vatandaş dövizden uzak tutulmaya çalışılıyor. Bu yatırım aracında parasını tutanlara verilecek faiz yükü bizim cebimizden gidiyor tabi.

Yetmiyor; piyasalar işlesin diye faizler düşürüldükçe düşürülüyor. Eylül ayında %12’ye inen politika faizi, yıl sonuna kadar tek basamaklı bir rakama inecek. Enflasyon bu ölçüde yüksek olmasına rağmen faizler düşük tutularak hem vatandaş hem sermayedar cephesinden kredi kullanımının sürmesi ve piyasanın işlemesi hedefleniyor. 2022 yılının ilk yarısı kamu bankalarının sağladığı neredeyse bedava kredilerle konut satışlarının patlama yaptığı bir dönem oldu ama konut fiyatları zirve yapıp kamu bankalarının kredi muslukları kısılınca konut piyasası da duraklama dönemine girdi. Konut sektöründe satışlar %23 azaldı, kredi kullanımına bağlı satışlarda ise %43’lük gerileme var. İktidarın piyasayı canlı tutmak, parası olana servet transferi yapmak adına konut sektöründe talebi öne çekerek yarattığı bir dönemlik canlanmanın bedeli, genç kuşaklar için ev almanın bir hayale dönüşmesi oldu.

Baksanız kredi faizleri düşük. Hatta özel bankalarda bile. Ama sermaye örgütleri kredi sıkışmasından dert yanıp duruyor. Özel bankalar zorunlu olarak faizleri düşürse de kredi vermemek için takla atıyor. Aynı durum kamuda da üç aşağı beş yukarı geçerli. İktidarın ekonomiyi canlı tutmak adına çok güvendiği ihracatçılar bile sektör için çok kritik olan reeskont kredi musluğunun kısıldığından şikayetçi.

Erdoğan, kamu harcamalarına zirve yaptırarak seçim sürecine kadar hem ekonomiyi ayakta tutar hem de vatandaşın hoşnutsuzluğunu gideririz diye düşünüyor. Bunun için tek ihtiyaçlarının dış borç bulmak olduğu fikrinde. Dolar’ı yerinde tutmak için Merkez Bankası’na rezerv; rezerve döviz koymak ve kısa vadeli borçları çevirebilmek için dış borç lazım. Şimdilik Rusya imdada yetişmiş durumda. Lakin sıkıntı dış borç ile çözülebilecek gibi görünmüyor.
İktidarın kafasında “ekonomi durursa, iflaslar olursa, işsizlik artarsa hoşnutsuzluğu durdurmak mümkün olmaz” düşüncesi vardı. Bunun için hem dolara sıçrama yaptırmamak hem de çarkları iyi kötü işler tutmaları gerekiyordu. Ancak ekonominin 2022 3. çeyreğinde net şekilde yavaşlama eğiliminde olduğu görülüyor. İşletmelerin elektrik tüketimi azalmış durumda. Bir de buna enflasyonun yükü altında halkın tüketim kapasitesinin büyük ölçüde düşmesini ekleyin. Ücretler enflasyon artışına yaklaşmayınca, kredi muslukları da daralınca vatandaş harcamalardan kısıyor. Tek sıkıntı da bu değil. Ekonominin çarklarının dönüşünde ihracatın önemli bir yeri var. İhracat da dış talebe dayanıyor; özellikle de Avrupa’dan gelen dış talebe. Oysa ki Avrupa’da ekonomi durgunluğuna doğru ilerliyor. Avrupa’nın büyümesinin ise 2022’de yüzde 3.1’den 2023’te yüzde 0.5’e gerileyeceği tahmin ediliyor. Bu koşullarda Türkiye’nin Avrupa’ya yaptığı ihracatın zayıflaması kaçınılmaz. İç talebin de geri çekilmesiyle birlikte Türkiye ekonomisinin ivme kaybedeceği zamanlara giriyoruz.

Ekonomi çarklarının yavaş dönmesi demek, kredi borcu çok olan şirketlerin, bilançosu zayıf olanların, talep azalışından en çok etkilenenlerin iflasa doğru ilerlemesi demektir. Hele ki maliyet kalemleri çok artmışken diş sıkarak idare etmek daha da zorlaşır. Bu kış sadece Avrupa ve dünya için değil Türkiye ekonomisi için de çok zor geçecek. Sonrasında ise bu günleri mumla arayacağız.

KATEGORİLER