Çürüyen Sistem ve Şiddet Sarmalı – Güneş Gümüş

Çürüyen Sistem ve Şiddet Sarmalı – Güneş Gümüş

Bireysel şiddet olaylarında adeta bir patlama yaşanıyor. Başka dönemlerde olsa infial yaratacak olaylar günlük haberlerin içinde kaybolup gidiyor. Bu durumun kendisi bile toplumsal bir salgınla karşı karşıyayız demek.

Şiddet bu toplumun hep bir parçasıydı. Çelişkiler yumağı, derin eşitsizliklerle bezeli, insanın hayattan soğuduğu bir düzende farklısı olmaz zaten. Geç kapitalistleşmiş ülkelerde hukuk da aksak olacağından mafyası, suç örgütleri, uyuşturucu şebekeleri şiddet sarmalını besliyor da. Ancak başka bir manzara var önümüzde. Eskiden de şiddet vardı ama dışarıda bir yerlerde oluyordu. Haberlerde karşımıza çıkan ama büyük oranda bize temas etmeyen bir şiddet haliydi bu. Şimdi ise hayatının bir köşesinde şiddetle hemhal olmayan kalmadı.

Şiddet faillerine kızıp öfkelenmek kolay. Onları bütün pisliğin sorumlusu ilan etmek de. Ancak ne öfkemiz bu gidişatı değiştirmeye yetiyor ne de sadece failleri suçlamak bu salgını anlamamızı mümkün kılıyor. Aksine suçu sadece faillere yükleyen anlayış tehlikeli algılanan toplumsal ortamdan kaçarak ailenin, daracık sosyal çevrelerin içine sıkışmamızı salık veren bir yabancılaşmayı güçlendiriyor. O yabancılaşma ortamında empati fikri yerle bir oluyor, şiddet uygulamak ahlaken de kolaylaşıyor. Manyak diye düşündüğümüz faillerden kendimizi korumak adına bireysel haksızlıklara sessiz kaldığımızda ise şiddet faillerinin karşılaşacağı tepkileri azaltıyor, elleri kollarını sallayarak hayatımızı zehrediyorlar.

Artan şiddet toplumsal bir mesele dedik. Dönemsel bir salgına dönüşmesi bunun göstergesi değil mi? Bu faillerin bir kısmı başka zamanlarda da suçun içindeydi, olmaya devam edecek ama hepsi için geçerli değil bu durum. Ne kadar yaşananlara öfkelensek de her suçluyu cani, psikopat olarak görmek bizi kurtarmayacak bu sarmaldan.

Öncelikle şiddeti besleyen nedenleri ortaya koymalıyız. Başa kapitalist düzeni, onun en vahşi hallerinden birini almış Türkiye’deki biçimini yazalım. Asgari yaşamlara mahkum edilmiş milyonlar var. İşyerinde, toplumda insan yerine koyulmayan büyük kalabalıklar. Bu ortamda öfke, kızgınlık birikmemesi eşyanın tabiatına ters. Bir de üstüne artan yoksullaşmayı ekleyin. Aile içi sorunların yoksullukla ne kadar paralel olduğunu bilmeyen yoktur. Kendisini ezen, yok sayan düzene , patrona gücü yetmeyen hırsını yanı başındaki en korumasız, en güçsüzden; çoğunlukla kadından, çocuktan çıkarmaya çalışıyor.

Paranın her şey olduğu bir zamanda parasız olmak, gelecekten umudunu kesmek, kaybedecek bir şeyin olmadığı hissiyle gençliğin şiddete yönelişini besliyor.

İkinci büyük etmen olarak siyasal iktidarın çürümeye büyük katkısından bahsetmek lazım, hem de çok yönlü olarak. Toplumun derin şekilde ayrıştığı, hoşgörü ve dayanışmanın yerini kavga ve çatışmanın aldığı bir siyasal ortam yaratıldı. Salt bir çıkar ve zorbalık birlikteliğine dönüşen bu iktidar, ülkeyi suç şebekelerinin merkez üssüne çevirdi. Büyükşehirlerin her köşesinde uyuşturucu satılırken suç nasıl patlamasın! Köle gibi çalışmak yerine çetelere dahil olup paraya ulaşmak yoksul ve umutsuz gençliğin gelecek umudu haline gelirse suç nasıl patlamasın! Suç işlemek neredeyse normalleşti; suçun cezasızlıkla ödüllendirilmesi de bu duruma tuz biber ekti. Örgütsüz ve gelecekten beklentisi kalmamış, büyükşehirlerin varoşlarında sıkışmış gençliğin lümpenleşmesi de şiddetin yaygınlaşmasını kolaylaştırdı.

Evliliği içinde ne yaşanırsa yaşansın yıkılamaz bir kutsal birlik ilan eden iktidar, boşanmaya kalkışan kadına yönelik şiddete zemin hazırladı. Kırsalın hızla yok olduğu, yabancılaşmış kentlerin içine taşınan ve başka sosyal bağlara imkan vermeyecek bir çalışma temposuna sokulan milyonlarca emekçi açısından tek sığınak çekirdek aileye dönüşünce ondaki bir kırılma her şeyin bitişi anlamına da gelebildi. Aşırı muhafazakarlaşma baskısının birçok küçük şehirde kadınla erkek arasındaki ilişkileri anormalleştirmesini ve sapkınlıkların artışını da eklemek gerek.

Üçüncü bir etkili faktör olarak da iktidar ortağı MHP ve Ülkü Ocakları’nı unutmak olmaz. Suç ve şiddetle, mafyayla iç içe geçmiş bu yapının AKP ile iktidar ortaklığı çerçevesinde ülkede artan etkisinin şiddetin normalleşmesi ve yayılmasına büyük katkısı var. Kendisi aleyhine konuşan gazetecileri, siyasileri alenen döven; eski Ülkü Ocakları Başkanı’nı suikastle ortadan kaldıran; ana muhalefet liderini açıktan tehdit eden bir yapının güçlenmesi demek bu gücün etrafında biriken kokuşmanın büyümesi ve topluma etki etmesi demek.

Özetle Türkiye tipi vahşi sömüruye dayalı bir kapitalizm AKP’nin yağmacı muhafazakar düzeni ve onun iktidar ortağı MHP’nin çeteciliği ile buluşunca ülkeyi içten çürüttü.

Peki nasıl çıkacağız bu sarmaldan? İmkanı var mı? Var elbette. Öncelikle öfkenin doğru hedefe yönelmesi gerek. Patronunun ezdiği, yaşanmayacak ücret verdiği, yoksul olduğu için toplumsal olarak örselenmiş emekçilerin mücadelesi hem onları patronlar karşısında güçlendirecek hem de toplumsal dokuyu sola çekecek. Diğer bir kritik mesele de iktidarın beslediği suç şebekelerine, uyuşturucunun gençliği esir almasına, herkesi birbirinin kurduna dönüştüren milliyetçi histeriye karşı mücadele etmek. Yoksa bu çürümenin içinde boğulup gideceğiz.

 

KATEGORİLER
ETİKETLER

Yorumlar

(0)