Çulhaoğlu, Troçkizm ve Orta Yolculuk – V.U. Arslan
Metin Çulhaoğlu, İleri Haber’de yayınlanan “Troçkizm, Aydınlar ve Tarihsellik” başlıklı bir yazı kaleme almış. Suya sabuna dokunmayan yazı, esaslı meselelerin etrafında dolandıkça entelektüel gevezeliğin kof bir örneği olmanın ötesine gidemiyor. Sorunların köklerine inmek yerine meselelere şöyle bir değinip geçen, ikircikli ve tedirgin orta yolculuktan şaşmayan, eksik ve seçmeci bilgileri yazılarından eksik etmeyen Çulhaoğlu, bu haliyle en fazla okurlarının kafasını karıştırabilir. Önemli bir dinleyici kitlesi olan Çulhaoğlu’nu cevaplamak bu yüzden önemli.
New York Entelektüelleri
Çulhaoğlu’nun aslında hiçbir şey söylemeyen ve bir sonuca ulaşmak gibi bir gayesi olmayan yazısının ana gövdesi, hayatlarının kısa bir bölümünde Sosyalist İşçi Partisi – SWP çevresinde bulunmuş New Yorklu bir grup entelektüelin daha sonraları Soğuk Savaş ortamında ABD emperyalist politikasına adapte olmaları üzerine kurulu. Bu entelektüellerin 20 yılda geldikleri noktanın “inanılmaz” olduğunu belirten Çulhaoğlu, Troçkizm hakkında art niyetli (iftiracı) okumalara alan açsa da bu kayışın Troçkizmin “özü”nden kaynaklanmadığını belirtir. Ona göre sorun aydınların kaypak doğasında, zamana ve mekana göre ortaya çıkan “güçlüye yaslanma” eğilimindedir. Çulhaoğlu’nun yazısı bundan ibaret. Ama gelgelelim bu basit mesajı vermek için Çulhaoğlu, Troçkizme giriyor, 1950’lere gidiyor ve bazı New Yorklu aydınların anti-Stalinistliğinin vardığı noktaya değinip hiçbir sonuca ulaşmayan bir dolu yavan laf üretip neticede kendisini orta yolculuğun ılık sularına bırakıveriyor.
Orta yolculuk kısmına birazdan değineceğiz, ama şunu belirtmeden geçemeyiz: Eğer mesele aydınların kaypaklığına örnek vermekse Türkiye ve dünya tarihinden saf değiştiren bir çok Stalinist ve Maoist aydın bulunabilirdi. Post-modernizmin kurucularının 1968 hareketinin yenilgisinden ötürü hayal kırıklığına uğrayan eski Stalinist ve Maocu aydınlar olması gibi ya da bir zamanlar ismi yeni doğanlara verilen TKP’nin eski genel sekreteri Haydar Kutlu‘nun daha sonra AKP’yi desteklemesi gibi ya da Çulhaoğlu’nun geleneğinden gelen Oya Baydar gibi bir dünya örnek verilebilir.
Ama laf lafı açıyor ya Çulhaoğlu, dikkat çekici bir köşe yazısı için Troçkizmin döneklerini bulmuş. Ama Çulhaoğlu, başını James Burnham’ın (ve Max Schatman) çektiği bu döneklerin fikirlerine karşı SWP’de mücadele edenlerin başını Troçki’nin çektiğini, bu grubun 1940’ta SWP’den tasfiye edildiğini ve dahası Troçki’nin bu ekibin emperyalizme adapte olacağını çok önceden tahmin ettiğini ve uyarılarda bulunduğunu okuyucusuna aktarmıyor (Isaac Deutscher, Troçki Biyografisi, cilt-3). Hadi diyelim Çulhaoğlu bu bilgilere sahip değil; ama Stalinizmi mahkum etmenin üzerinde imalar uyandıracak şekilde bir yazı yazıyorsanız meselenin bu boyutunu da bilmek ve aktarmak zorundasınız. Stalinizm eleştirisini, takipçilerine, ajanlık ve karşı devrimcilik olarak öğreten bir gelenekten gelen Çulhaoğlu’nun neyi nasıl anlattığına çok daha fazla dikkat etmesi gerekir. Bakınız Erkan Baş meseleye zıplamış, Çulhaoğlu’nun bu yazısını mutlaka okuyun diye şiddetle tavsiye etmiş bile.
Jdanov Örneği, Çulhaoğlu’nun Kaypaklığı!
Gelelim Çulhaoğlu’nun kaypak orta yolculuğuna. “…Yoksa Troçkizmin ‘özü’ New York entelektüellerinin gideceği yeri peşinen belirlemediği gibi, ne Marksizmin ‘özü’ Bernstein-Kautsky hattını ne Maoizmin ‘özü’ Pol Pot uygulamalarını ne de Leninizmin ‘özü’ örneğin Jdanovculuğu ve benzerlerini dayatır.” Bu sözler, Çulhaoğlu’nun Stalinci iftira kültüründen ayrıştığının göstergesi sayılabilir, ne de olsa New York entelektüellerini Troçkizmden ayırmıştır. Ama her yanından ikircilik akan Çulhaoğlu’ndan daha fazlasını istemek durumundayız.
Kaypaklık, alıntının Jdanov kısmında gizli. Neymiş, Leninizm Jdanovculuğu dayatmazmış. İyi de Jdanovculuk 1930’lar ve 1940’lara dair bir kavram. Meselenin Lenin ile ne alakası var! Andrey Jdanov, Stalin’in has adamlarındandı ve Ekim Devrimi kuşağını yok eden Stalinist terörün mimarlarından birisiydi. Jdanovculuk (zhdanovshchina) Stalin’in kültür, sanat ve propaganda alanındaki terör politikasına verilen isimdir. Şimdi durum buyken Çulhaoğlu, “Jdanovculuk Leninizmle bağdaşmaz” diyebiliyor, ama Stalinizmi işin içine hiç katmıyor; çünkü bu kapı Stalinizmin mahkum edilmesine açılmaktadır ve Çulhaoğlu’nun bu kapıyı açmak gibi bir niyeti yoktur. Gelgelelim Çulhaoğlu bu kapıdan uzak da duramamakta, etrafında dolanıp durmaktadır. Yeri geldiğinde sürekli devrim teorisini “dikkatlice” olumlamakta, sürekli devrim teorisinin çıkış noktası olan eşitsiz bileşik gelişim yasasını övmekte, Troçki’nin tarihteki rolünü utangaç ve sınırlı bir şekilde dillendirmektedir. (http://ilerihaber.org/yazar/
Orta Yolculuğun Faturası HTKP’ye de Çıkmıştır
Hayatta orta yolculukla ne halledilebilmiş ki? KP’cilerle ayrışıyorsunuz ama eleştiriyi derinleştirmeyip mantıksal sonuçlarına götürmediğiniz için çok önemli fırsatları heba ediyorsunuz. Kemal Okuyan grubuna bürokratizm, salon sosyalistliği ve sekterlik eleştirisi yapıyorsunuz, ama bu sorunların tarihsel-teorik kökenlerine inmediğiniz için eldeki imkanlara rağmen gerekli atılımları yapmak yerine çok daha gerilere düşüyorsunuz. Örneğin Kürt sorununda Leninist ulusların kendi kaderini tayin hakkı prensibi merkezli bir özeleştiri yapıp yurtseverlik-vatanseverlikten kopmadığınız için sağa doğru bir bölünme daha yaşıyorsunuz (TKH). Yine özeleştiriyi mantıksal sonuçlarına götürmediğiniz için elinizde Türk bayrağı burjuva cumhuriyet için göz yaşı döktüğünüz halde komünist olduğunuzu zannediyorsunuz. Sonuçta elinizdeki onca imkana rağmen ulaştığınız nokta ÖDP orta yolculuğu ve vasatlığına teslim olmak oluyor.
Çulhaoğlu’nun Orta Yolculuğunun Kökenleri
Kuşaklar boyu işçi sınıfı ve ezilenlerin kaderi, SSCB’nin kaderi tarafından belirlenmiştir. Ekim Devrimi ve SSCB’de olanlar, tüm 20.yy’a damgasını vurmuş; 21.yy’a derin izler bırakmış ve bugün bizlerin yaşantısını bile belirlemiştir. Hikayenin fiyaskoyla biten kötü sonu ise herkesin malumu: Berlin Duvarı‘nın bizzat işçiler ve emekçiler tarafından yıkılması; Çin, K.Kore, Yugoslavya, Vietnam vb’lerinin berbat hali; sosyalizm idealini gölgelenmesi; tüm dünyada büyük çoğunluğun Marksizmi terk etmesi…
Doğu Bloku’nun yıkılması nasıl yorumlanmalıdır? “Reel sosyalizm” neden yenilmiştir? Stalinist tedrisattan geçmiş olan Türkiye solu bu gibi sorulara derinlikli yanıtlar vermek yerine meseleyi geçiştirmeyi tercih etti. Önemli bir bölüm kendisini hakim rüzgara bırakarak Stalinizm’in günahlarını Lenin’e yükledi ve liberalizmin yolunu tuttu. Diğerleri ise Stalin’i her halükarda savunmaya kararlıydı. “Stalin ne yapmışsa Sovyetler için yapmıştı.” Oysa Stalin sovyetleri 1928’de Birinci Beş Yıllık Kalkınma Planı ile yasayla ortadan kaldırmıştı bile (3- T.Cliff, Rusya’da Devlet Kapitalizmi). Bu gibi önemli tarihsel meseleleri ve teorik tartışmaları özenle örtbas eden ve yeni kuşak devrimcilerin bunları bilmesine ve tartışmasına izin vermeyen Stalinci şeflerin elinde Türkiye sosyalist geleneği giderek yavanlaştı, kabalaştı, sığlaştı ve bu haliyle Kemalizm gibi, liberal kimlik siyaseti gibi burjuva ideolojilerin etkilerinden kurtulamadı. Stalinizmin devrimci Marksist karşıtı Troçki hakkında en ufak bir bilgiye bile sahip olmadan küfür edebiyatlarına girişen yeni kuşaklar yetiştirildi ve önyargılar bilinçlere kazındı. Bu sayede Troçki konusunda ya da Stalinizm eleştirisi bağlamında bir çeşit mahalle baskısı oluşturuldu. Ağzınızı açtığınız anda karalama kampanyası kapıyı liberallikten ya da karşı devrimcilikten açıyordu.
Bu mahalle baskısının sadece genç devrimcileri değil, deneyimli “teorisyenleri” de etkilediğine şüphe yok. Meseleleri geçiştirmek yerine mercek altına alıp eleştiriyi nereye kadar gidiyorsa oraya kadar götürmek zor iştir. Aforoz edilmeyi, dışlanmayı ve saygınlık kaybına maruz kalmayı göze almak zorundasınız. Hele bir de aktif siyasette “şeflik” pozisyonunuz varsa işler daha da zor olacaktır. Kırk yıllık bağlantılardan kopmak ve yeni baştan temiz bir gelenek yaratmak hiç de kolay bir iş değildir. İşte bu yüzden meselelere gayet hakim olan bir çok şef ve “teorisyen” de tarihsel ve ideolojik meselelerin üzerine gitmek yerine sol içerisindeki statükoda kariyerlerini korumayı tercih etmişlerdir. Orta yolculuğun üzerinde yükseldiği küçük burjuva zemin budur ve maalesef Çulhaoğlu bu kumaştan yapılmıştır.