Home / Yazarlar / V. U. Arslan / Corbyn’in Zaferi, Neo-Reformizm ve Devrim – V.U. Arslan

Corbyn’in Zaferi, Neo-Reformizm ve Devrim – V.U. Arslan

Sinyaller geliyordu ve baÅŸardı. Corbyn, bu sol kanat reformcu lider, Britanya standartlarına göre “mini devrim” sayılabilecek bir zafere imza attı. Dünyanın halen içinden çıkamadığı son kapitalist kriz, sürpriz figürleri öne çıkarmaya devam ediyor. Bu seferki sürpriz, neyse ki Trump gibi bir “ÅŸey” deÄŸil. Kapitalizmin en eski ülkesi, köklü gelenekleriyle sınıfsal aidiyetlerin, tarzlar ve alışkanlıkların yerleÅŸik olduÄŸu Britanya, tam da bu sınıfsal ayrışma temelinde olmaz deneni oldurdu.    

Durumu abarttığımız düşünülebilir, ne de olsa Corbyn ve liderlik ettiÄŸi İşçi Partisi, erken genel seçimlerde ikinci oldu. Ama durum gözüktüğü gibi deÄŸil, gerçek kazanan net bir ÅŸekilde Corbyn’dir. Aslında “kazanmak” yerine “zafer”den bahsetmek, daha güçlü bir ifade olarak durumu daha iyi anlatıyor. Muhafazakarların %42’sine karşılık Corbyn’li İşçi Partisi tüm anketleri geride bırakarak %40’a ulaÅŸtı. İşçi Partisi’nin oylarını son seçimlere göre yaklaşık %10 arttırması, Corbyn’in zaferini anlatmak için yeterli deÄŸil. Şöyle anlatalım; Corbyn bir buçuk ay içerisinde 20-25 puan gerilerden gelerek farkı 2 puana indirdi ve Tory’lerin meclisteki salt çoÄŸunluÄŸunu ve belki de Teresa May’in siyasi kariyerini sonlandırdı. Bu büyük sürprizi mümkün kılan Corbyn’in seçim programıydı. Kritik sektörlerdeki özelleÅŸtirmeleri geri çevirmek, parasız eÄŸitim, iyileÅŸtirilecek saÄŸlık hizmetleri, geliÅŸen sosyal politikalar, asgari ücretin yükseltilmesi, artan oranlı servet vergisi, sosyal konutlar, evsizlere ev… Emek merkezli bu sol program, işçi sınıfını ve öğrenci gençliÄŸi politize ederek akın akın kendisine çekti, bütün planları bozdu ve adeta oyunun kurallarını baÅŸtan yazdı. Yani ne sınıf çatışması bitmiÅŸti, ne de piyasa yanlıları yenilmezdi. 

Corbyn’in sistemi eleÅŸtiren emek merkezli söylemi, hiç de söylemini bulandırmadan ve taviz vermeden ÅŸoven-milliyetçi UKİP tabanını ciddi ölçüde kendisine çekmeyi baÅŸardı. Benzer ÅŸekilde İskoç emekçilerin önemli bir bölümü de İskoç Ulusal Partisi ve İskoç milliyetçiliÄŸinden koparak İşçi Partisi’ne destek verdi. 

Emek ve sosyal adalet odaklı program, “zayıf” Corbyn karşısında “yeni demir lady” ÅŸeklinde pazarlanan Teresa May’in bütün yaldızlarını döküverdi. May, gelenek olduÄŸu üzere TV’lerde yapılan ve liderlerin kozlarını paylaÅŸtığı tartışmalarda Corbyn’in karşısına çıkamadı, çünkü Corbyn’in programı karşısında söyleyecek sözü yoktu. Yani May’in kötü performansı kendinden menkul bir ÅŸey deÄŸil, Corbyn’in agresif politikası sayesinde gerçekleÅŸti. May’in Britanya’daki elitlerin sözcüsü olarak Corbyn karşısında zor durumlara düşmesi kaçınılmazdı.

Corbyn’in seçim zaferi Britanya’daki büyük sermayeye, onların medyasına ve satılık kalemlerine kocaman bir tokat oldu. en baÅŸta da İşçi Partisi içerisindeki Tony Blaircı elitlere. İşçi Partisi’ndeki bu piyasacı ana damar, Corbyn’i parti baÅŸkanlığından indirmek ya da baÅŸkanlığını sabote etmek için en başından beri elinden geleni yaptı yapmasına ama belki, en büyük kaybedenler onlar oldular. Burjuva medyaya çıkıp en kaba ifadelerle Corbyn’in, İşçi Partisi’nin başına gelmiÅŸ en büyük felaket olduÄŸunu söylüyorlardı. “Bu adamla seçim kazanmamız imkansız” diyorlardı. Oysa ÅŸimdi İngilizlerin deyimiyle sinirden ÅŸapkasını yiyenlerin başında onlar geliyor.  

Gerçekteyse Corbyn, İşçi Partisi’nin kurtuluÅŸu oldu, zira önceki liderler Ed Miliband ve Gordon Brown zamanında İşçi Partisi %30’ları bir daha göremeyeceÄŸini göstermiÅŸti. “İdeolojiler bitti”, “sınıf mücadelesi geride” argümanıyla İşçi Partisi’ni piyasacı, emperyalist savaÅŸ yanlısı bir parti haline getiren Tony Blair iktidarları boyunca İşçi Partisi bütün varlık nedenlerini saÄŸcı partiler karşısında kaybetmiÅŸti. Neticede İşçi Partisi’ne baÅŸkan dayanmıyordu ki Corbyn partinin bu yaÅŸamsal krizi esnasında devreye girdi. Yani aslında İşçi Partisi içerisinde de sınıf savaşı verildi ve kazanan Corbyn oldu. Åžimdi Corbyn’in bu galibiyetinin gereÄŸini yapıp parti içerisindeki burjuva unsurları saf dışı bırakması gerekiyor. 

Neo-Reformizm

Yanlış anlaşılmasın Corbyn ile işçi sınıfı kazanmıştır, ama neticede bir işçi iktidarının falan kurulduÄŸu yoktur. Corbyn’in de öyle bir perspektifi yoktur, kendisi de bir devrimci Marksist falan deÄŸildir. Ama Corbyn’in devreye girmesi ve baÅŸarısı, Britanya’da rüzgarın yön deÄŸiÅŸtirmesini saÄŸlamış, dengeyi işçi sınıfı lehine döndürmüştür. 

Devrimci hedeflere ulaÅŸmak ise devrimci araçları gerektirir. İşçi Partisi’nin böyle bir araç olmadığı aÅŸikardır. Peki, devrimci Marksistler kendi siyasi gündemleriyle daha büyük mücadeleler için devreye girebilecek midir? İşte, çözülen sosyal demokrasinin alternatifi olarak devrimci bir partinin sürece müdahil olamaması, sol retorik kullanan, emek söylemli, popülist siyasi öznelerin halktan yana vaatlerle hızla öne çıkmasını beraberinde getirdi. Buna son krizle beraber dünyanın çeÅŸitli yerlerinde rastladık. Yunanistan’da Syriza, İspanya’da Podemos, ABD’de Bernie Sanders, Fransa’da Melanchon ve son olarak Britanya’da Corbyn. Yani “refomizm” Blaircilikle reform yapma iddiasından vazgeçerek varlığını dayandırdığı tek özelliÄŸini de yitirmiÅŸ, bu yüzden de iktidar deneyimlerinin ardından kendisini tüketmiÅŸti. Neo-reformizm ise krizin zorladığı ÅŸartlarda emeÄŸi yeniden hatırlayıp sola kayışı hayata geçiriyor.   

Nitekim bütün örneklerde emek merkezli “radikal” söylem, kendisini sistem dışında göstererek işçi sınıfı ve gençliÄŸi mıknatıs gibi kendisine çekmeyi baÅŸarıyor. Bu durum tabii ki biz devrimcilerin temel tezi ve hayat tarafından doÄŸrulanıyor. Bu doÄŸrulamayı test etmek ve gençlikteki sola kayışın heyecanını görmek sevindirici tabi. DiÄŸer taraftan madalyonun bir de öteki yüzü var. Syriza iktidar deneyimi, tam anlamıyla bir fiyasko oldu. Syriza ve lideri Tsipras, emperyalist kapitalizm adına bir taÅŸerondan öte olmadıklarını sosyal kesinti paketlerini uygulayarak gösterdiler. Gelgelelim Yunanistan’da Syriza çöken bir ekonomiyi devraldığı için reformizmin iflası çok hızlı ve çok net biçimde kendisini ortaya koydu. Britanya’da ise durum epey farklı. Corbyn, ÅŸayet iktidara gelebilirse vaatlerinin en azından bir kısmını gerçekleÅŸtirebilir. Ama neticede Corbyn’in ufkunun insani bir kapitalizmin sınırlarını aÅŸmadığını unutmayalım. Kapitalizmi yıkmak isteyen bizlerinse kendi derimci partilerini inÅŸa etmeleri ve işçi sınıfına kendilerini alternatif olarak göstermeleri gerekiyor. Peki bunun bir örneÄŸi dünyada halen mevcut mu? Mevcut, Arjantin‘de. O da baÅŸka bir yazıya.          

Etiketlendi: