Britanya’da dün yapılan seçimleri 3 mesele belirledi.
Seçimler bir çeşit Brexit referandumuna dönüştü, diğer konuların geri plana düşmesi Corbyn’i feci şekilde baltaladı. Kendi partisinin tabanı da Brexit yanlıları ve karşıtları olarak bölünmüş olan Corbyn bu konuda fazlasıyla yalpaladı. Brexitçi kanattaki sağ dominant hava ile remainci liberal kapitalist çizgi arasında sıkıştı, kararsız kaldı. “Halk için Brexit”ten Brexit karşıtlığına kaydı ve bir sürü zigzagdan sonra ikinci kez referanduma gitme kararı aldı oysa seçimlerin kendisi zaten 2.referanduma dönüşmüştü. Brexitçi %52’yi toparlayan Tory’ler seçimi rahat kazandılar.
Corbyn ulusal sağlık sisteminde (NHS) yapmayı planladığı iyileştirmeleri öne çıkararak odak noktası olan Brexit sıkışmasını aşmayı denedi. Gerçekten de NHS Brexit’ten sonra en çok tartışılan konu oldu, ama sağ partiler de NHS de iyileştirmeler yapacaklarını vaat edince Corbyn bir kez daha boşa çıktı. Corbyn sol reformcu farkını toplumun çoğunluğu için somutlayamadı. Üniversite harçlarını kaldırmak ya da herkese ücretsiz internet gibi somut talepler gençliği yakaladı ama yaşlı Britanya’da sadece genç oyları tabi ki yetmedi.
Sınıf hareketinin ve toplumun radikalleşmesinin olmadığı bir ortamda göçmen karşıtlığı gibi konuların ağır bastığı görüldü. Kapitalist sağcı basının muazzam bir kampanya yürüterek Corbyn’i göçmen dostu, anti-semitik, Müslüman aşırılıkçıların yandaşı gibi göstermesi ve korkulara oynaması büyük oranda iş yaptı. Corbyn’in önerdiği ve çok da öne çıkaramadığı reform paketleri bu korkular karşısında yeterince cazip olmadı.
İskandinav Modeli Kapitalizm ve Devrimci Marksizm
Sağ basın ve bu arada post-modern sol, dünkü sonuçları sınıf merkezli solculuğun yenilgisi olarak ballandıra ballandıra anlatıyorlar. Abuk sabuk bir sürü yorum karşımıza çıkıyor. Bunlara göre Labour Parti’yi aşırı sol ve hatta Marksizme çeken Corybn sınıf merkezli solculuğun yetersizliğini bir kez daha kanıtlamıştır. Daha dengeliler ise sağ popülizme karşı sol popülizmin çare olamayacağından dem vuruyor. Bunlar oldukça saçma iddialar. Neden:
Corbyn bir defa ılımlı bir reform programı vaat etmiştir. Üstelik kapitalistlerin basıncı altında daha da yumuşamıştır. Corbyn son durumda İskandinav modelini Britanya’ya önermektedir. Ortada bu bağlamda Marksistlik vb. yoktur.
Corbyn’in ılımlılaşan reformculuğu bir yana aklı başında hiçbir Marksist toplumda güçlü bir sınıf hareketi dalgası olmadan Marksist bir programın seçimlerde %40-50 oy arası oy alarak birinci parti olmasını beklemez. Britanya’da sınıf hareketini örneğin bir Fransa ile karşılaştırırsanız Britanya çöl olmasa da çorak bir topraktır. Sınıf merkezli bir solculuğun Marksizmin geçerliliğinin test etmek istiyorsanız Britanya’ya değil, Fransa’ya Şili’ye İran’a bakmanız gerekir.
Corbyn sol popülizm tanımına da sığmaz. Eğer Corbyn reformist söylemini göçmen karşıtlığına da göz kırparak zenginleştirseydi, Müslüman cemaatle arasına mesafe koysaydı Fransa’daki Melanchon gibi ulusal gurur hikayesinden dem vursaydı bu sol popülizm olurdu. Corbyn sol popülizmin sularına açılmadı, sol sosyal demokrat bir adamdı ve zor bir konjonktürde bu kadarını yapabildi.
Sonuç
Sandıklar sınıf mücadelesinin nasıl şekilleneceği konusunda gerçekte çok az belirleyicidir. ABD’de oy sandıklarından Trump çıktı, ama ABD şu sıralar tarihinin en bereketli mücadele dönemlerini yaşıyor. Ya da Fransa’da Macron seçimleri kazandı, ama Fransa işçi sınıfı bugün keskin mücadeleleri göğüslüyor.
Diğer taraftan dünyanın birçok ülkesinde halihazırda emekçi ayaklanmaları yaşanıyor. Bizlerin bakması gereken yer buralardır. Corbyn ABD’deki Sanders ile beraber parlamenter solculuğun yıldızının yeniden parlamasını sağlayabilirdi. Ama bu neo-reformist proje Britanya’da ağır bir yenilgi aldı. Gelgelelim neo-reformizmin bu yenilgisi otomatik biçimde devrimci sosyalizme yarayacak değil. Siyaset alternatiflerle yapılır. Kendiliğinden patlayan emekçi ve gençlik yığınlarına öncülük edecek devrimci Marksist alternatifin eksikliği çağımızın en yakıcı sorunudur. Diğer taraftan Yunanistan’da Syriza’nın iktidara geldiğinde kapitalist sistemi kurtarmak adına yaptıkları reformizmin tarihsel işlevini örneklendirmektedir. Yazıyı devrimci Marksistlerin tarih boyunca yaptığı temel vurguyla sonlandıralım: oy sandıklarına değil, sınıf mücadelesine güvenelim; devrimci öncünün inşasına katılalım. Kapitalist geleceksizlik karşısındaki tek alternatifimiz budur.