Bugünden Boykot Konuşmak: Bir Acizlik Göstergesi!! – V.U. Arslan
2019 kritik bir seçim yılı olacak. Ekonomik kriz iyice ağırlaşmadan, Afrin’de estirilen fetih atmosferi dağılmadan RTE’nin seçimleri öne alma ihtimali var tabi… Mutlak favori AKP. Zorbalıkta ve alengirli işlerde ustalar. Ama bu madalyonun sadece bir yüzü, madalyonun diğer yüzünde ise AKP’nin oy devşirmekte de başarılı olduğu gerçeği bulunuyor. Evvela meseleyi bu bütünlükte ele almak gerekiyor.
RTE’nin her zamanki gibi bir oyun planı var. Asıl merak edilen AKP diktasına karşı olanların ne yapacağı. İçlerinde en kritiği olan cumhurbaşkanlığı seçimlerinde HDP kendi adayını gösterip kampanyasını yapacaktır. CHP’de ise korkulan, ikinci bir Ekmeleddin faciası. Bu olasılık müzmin karamsarları iyice bezginleştiriyor.
CHP içerisinde kendisini sol kanat olarak ortaya koymaya çalışan İlhan Cihaner ve S.S.Böke çevresi ise boykotu gündeme getirdi. ÖDP ve bazı sol çevreler de yazdıklarıyla benzer tavır göstermeye yatkın olduklarını açıkladılar.
HDP baskı altında, Kılıçdaroğlu’nun CHPsi ise bitik… Dikta şartlarında sol-sosyalist unsurların yapacağı işler her zamankinden daha çok önem kazanıyor, ama gelin görün ki umutsuzluk ve karamsarlık çoğu yeri kaplamış; pasiflik almış yürümüş. Herkes bir değil tabi, ama ana arterlerde tıkanma bariz durumda. Ortaya bir proje konduğu yok. Bir mücadele hattı da oluşturulmuyor. Ne yapalım o zaman: Boykot!!
Boykot, bugün bir çeşit çaresizlik ya da kendinden umudunu kesme halini ifade ediyor. Bunun da pasifisizmden başkasını üreteceği yok. Şu aşamada en son ihtiyacımız olan şey de bundan başkası değil. Boykotun aktif bir taktik olabilmesi için kitlelerle beraber gidersiniz sandıkları ateşe verirsiniz! O zaman boykot doğru bir tavırdır. Bu da ancak devrimci dönemlerde olabilecek bir şeydir. Bugünse durum bu değil.
Bugün bizlerin tüm gücümüzü ortaya koyacağımız bir oyun planına ihtiyacımız var. Bir defa sosyalistler olarak elimizde Ovacık Belediye başkanı Fatih Maçoğlu gibi heyecan yaratacak bir isim var. O’nun etrafında bir araya gelip güçlü bir kampanya ile 100 bin imzayı ve büyük bir ekonomik gücü toparlayabiliriz. İnsanların gecesini gündüzüne katarak çalışabilecekleri bir alternatifi ortaya koymamız gerekiyor, bu da gayet mümkün. Sosyalistlerin ortak adayı olarak Maçoğlu kampanyasına on binlerce genç, emekçi, öğrenci, emekli, köylü Türkiye’nin dört bir yanında seferber olacaktır. Yani aslında çaresizliği bırakın önemli fırsatlara sahibiz. Burada oluşan enerji, sosyalist soldaki birliğin uygun biçimlerini sonrası için de dayatacaktır ve bu bir sıçramadır. Bu başarıldığı takdirde sosyalistler olarak diktanın en büyük rakibi olmak ve emekçi halkın umudu haline gelmek işten bile olmayacaktır.
Sosyalistlerin ortak adayı olarak başka bir isim düşünülmez değil elbette. Ahmet Şık da olabilir örneğin. Aday elbette önemli, ama asıl belirleyici olan siyaset üretebilmek, enerjik bir şekilde sahada olabilmek ve dahası seçimleri de aşan uzun ve etkili kampanyaları örgütleyebilmektir.
Bu ihtimalleri kovalamak yerine boykotu gündeme getirmek, bitikliğin başka bir versiyonudur. Hele hele bir CHP’linin boykotu gündeme getirmesi düpedüz saçmalıktır. CHP’nin Türkiye’nin her noktasında örgütleri var, TV’si var, dünya parası ve insan sayısı var… Demezler mi insana “halk orada, mahalleler orada, işçiler-emekçiler orada; elini kolunu bağlayan mı var, gidip örgütlesene, gereğini yapsana…” Diyecekler ki “biz gereğini yapsak bile hile olacak”. O zaman tekrar gereğini yaparsın ve sokaklara inersin!
Zaten önemli olan süreçtir, yani ortaya koyduğun kampanyanın gücüdür, yarattığı rüzgardır. Eğer güçlü bir kampanya ile rüzgar estirirsen hile durumunda da karşılığını sokakta güçlü bir şekilde örgütlersin. Ama güçlü bir kampanya, ancak güçlü bir içerikle mümkündür. Boykot önerisinin gündeme gelmesi de meselenin bu kısmıyla ilgili. Yürütülmesi gereken siyasetin emek radikalizmi olduğunu anlamayan, sınıfa karşı sınıf çizgisini ortaya koyamayan, bunun yerine laik-demokratik cumhuriyeti korumayı baş gündem olarak ortaya koyanlar bu şekilde belirli sosyolojik sınırları aşamayacaklarını biliyor ya da hissediyorlar. Bu yüzden de tükenmişlik ve inançsızlık gelişiyor. Sonuçta nereye varıyorlar: Boykot! Ya sonra? Boykot tek atımlık kurşun. Sonrasında diktaya karşı hangi mücadeleyi ortaya koyacaksın, hangi politikayla ne yapabileceksin? Bunu örgütleyecek güçlerin, örgütlerin vb var mı? Kaldı ki madem kesin seçim hilesi olacak, AKP seçime katılımı da %80 gösterir olur biter. Kendi kendisini çürüten bir açıklama.
Sosyalistler emek merkezli konularla halkın gündemine gelirlerse kazanacaklar. Maçoğlu’nun toplumdaki karşılığı bunun ispatı. Yani emekçi halka güvenmeme tavrının en ufak bir haklılığı yok. Yeter ki biz sosyalistler bir araya gelelim, gecemizi gündüzümüzü katalım, çalışalım. Cumhurbaşkanlığı seçimleri kullanmayı becerebilirsek güzel bir fırsat olabilir. Müzmin boykotçular, Lenin’in 1905 Devrimi’nin yenilgisi sonrası Çarlık Duması’nın boykot edilmesini savunanlara karşı yürüttüğü tartışmaları okurlarsa belki bazı sonuçları çıkarabilirler.