Son 6 yılda 5 başbakan değiştiren Britanya’da sistem, tarihte eşine az rastlanır bir istikrarsızlık süreci içerisinde. Kapitalist ekonomi, verimlilik artışı sağlayamadığı, tarihsel olarak dinamizmini çoktan kaybettiği için içine düştüğü yapısal krizi aşamıyor. Ekonomik kriz bahanesiyle aralıksız biçimde uygulanan sosyal kesinti paketleri yüzünden emekçi sınıfların yaşam standartları düzenli biçimde geriliyor. Ulusal sağlık hizmetleri (NHS) çökerken taşeronlaştırma yaygınlaşmış, ücretler ve sosyal haklar gerilemiş, konut krizi ve hayat pahalılığı emekçilerin belini bükmüş durumda.
Neticede gelişen halk tepkisi ve sistemik sorunların çözümsüzlüğü yüzünden hükümetler birbiri ardında biçare vaziyette ömürlerini tamamlayamadan bir kenara fırlatılıyor. Bu boşluğu doldurmak için öne atılansa hemen her yerde olduğu gibi sağ popülist/aşırı sağcı partiler oluyor. Britanya’da bu modelin ifadesi olan Nigel Farage liderliğindeki Reform UK, anketlerde %30’lara dayanarak birinci parti konumuna yükselmiş durumda. Aşırı sağın formülü her yerde aynı basitlikte: Sistemik sorunlar yerine göçmenleri tartıştır, kültürel sağcılık yap, emekçileri ayrıştır, alternatif olarak daha fazla neoliberalizmden başka hiçbir şey önerme ve bu içeriksizliği göçmen kartıyla perdele…
Corbyn’in Yükselişi
Reform UK, Britanya’nın geleneksel burjuva partisi Muhafazakarlar’ın gözden düşmesinin neticesi olarak yükselirken İşçi Partisi’nin krizi yeni bir sol alternatifi doğuruyor. 14 yıllık Muhafazakar Parti iktidarının ardından Britanya’da bir yıldır iktidarda olan Keir Starmer liderliğindeki İşçi Partisi, bu kısa zamanda neoliberal ve sağcı politikalarla özdeşleşti ve Muhafazakar’lardan bir farkının olmadığını herkese ispatladı. Geleneksel olarak İşçi Partisi’ne sadakatla bağlı olan kesimler bile duygusal ve politik anlamda partiden kopuyorlar.
Sistemin krizi İşçi Partisi’nin de krizine dönüşürken tam da bu uygun zamanda Jeremy Corbyn liderliğinde yeni bir sol proje ortaya konuyor. Bir dönem İşçi Partisi liderlerliği de yapan, fakat kendi uzlaşmacılığının kurbanı olarak partideki sağ kanat hakim çevreler tarafından başkanlık koltuğundan indirilen sol reformist Jeremy Corbyn, tabandan gelen basıncın da etkisiyle, yeni bir sol partinin kuruluşuna imza atmış durumda. Jeremy Corbyn ve Zarah Sultana liderliğindeki yeni siyasi partiye katılmak için şimdiden 500.000’den fazla kişi kaydoldu. Böylelikle Corbyn önderliğindeki Your Party (yeni partiye henüz isim konmuş değil) şimdiden Britanya’nın en kitlesel partisi haline geldi. Bu yeni parti anketlerde %18’e ulaşan bir desteğe sahip. Özelikle gençlik ve sendika tabanındaki mücadeleci unsurlardan yeni partiye yoğun bir destek var. Tarihsel olarak Britanya’daki politik düzenin iki sacayağından birisi olan İşçi Partisi, bir kenera atılma tehlikesiyle karşı karşıya. Aynı şekilde sisteme tam uyumlu Yeşiller de bu yeni partinin basıncı ile erime noktasına doğru ilerliyor.
Burada sınıf mücadelesinin en hassas konusuna geliyoruz. Kapitalizmin krizi, burjuva partilerin kriziyle birlikte sistemik bir krize dönüşüyor ve tam da bu süreçte emekçi kitleler ve gençler sola doğru radikalleşiyor. Kitleler sermaye yanlısı partilere karşı tepkilerini göstermek için bir kanal bulduklarında büyük bir heyecanla oraya akıyorlar. Devrimci alternatifin henüz olgunlaşmadığı koşullarda bu enerji sol-reformist politikacılara yöneliyor. Kitleler sola kayıyor, sınıf bilinci yükseliyor ama bu sürecin bir yerde akamete uğramaması için devrimci güçlerin mücadelesi gerekiyor.
Küresel Eğilim
Kapitalizmin krizinin dünya çapında sağ popülizm ve aşırı sağa yaradığı sürekli vurgulandı. Otoriter liderler yükseliyor, demokrasi geriliyor, aşırı sağ güçleniyor… Bunlar objektif gerçekler ama biz, gelişimin tek taraflı sonuçlar üretmesinin mümkün olmadığını, özellikle Batı metropollerinde bir ”karşı sol tepkinin” yükseleceğini vurgulamıştık. Dünya genelinde faşizmin zafere yürüdüğünü ilan edenlerin umutsuzluğu ve etrafa yaydıkları karamsarlık karşısında diyalektik bir kavrayış ortaya koymak gerekiyor. Sınıf mücadelesinin dinamiklerine bakıldığında özellikle Batı dünyasından sağın ve gericiliğin yükselmesine karşı bir reaksiyonun yükseleceğini vurgulamıştık. Kitleler Trump, Netanyahu vb ile özdeşlen bu dönemde giderek yoğunlaşan bir öfkeyle bileniyorlar. Gençlik içerisinde devrimci fikirlere yönelim bariz bir eğilim olarak kendisini gösteriyor. Dünyanın doğusunda mücadeleler daha çok öfke patlamaları şeklinde kendisini ortaya koyacakken Batı’da kitleler daha olgun mücadeleler için gerekli araçlara sahipler. Britanya’daki Corbyn örneği dışında ABD’deki sol reformist yükselişe dikkat çekmek gerekir. New York belediye başkanlığı seçimleri için yapılan Demokratik Parti ön seçimlerini kendisini ”demokratik sosyalist” olarak tanıtan ve emekçiler lehine sosyal reformlar yapmayı vaat ederek güçlü bir kampanya yürüten Zohran Mamdani kazanmıştı. ABD’de Trump’ın göçmen karşıtı politikalarına karşı geçtiğimiz haziran ayında çok büyük eylemler düzenlenmiş, California’da polisle çatışmalar büyük ölçeklere ulaşmıştı. Fransa’da da sınıf mücadelesinin kendisini keskin eylem ve grevler biçiminde göstereceğini, Fransa’daki devrimci Marksist yapılanmaların atılım yapmak için önemli fırsatlara sahip olacağını, buna karşın seçim dinamiklerinin sol popülist Melanchon’u öne çıkaracağını tahmin edebiliriz.
Özellikle Batılı metropollerde seyrettiğimiz bu durum, kitlelerin yüzlerini sola dönmeleri anlamında oldukça kıymetli. Ama devrimci alternatifin bu süreçte öne çıkamaması durumunda reformist partilerin yükselişinin yeni hayal kırıklıkları üretmekten başka bir anlam taşımayacağını iyi bilmek gerekiyor.
Corbyn’in Sınırları ve Devrimcileri Görevi
Reformizm neden çıkmaz sokaktır? Sistemin krizi, kapitalist işleyiş ve üretim araçları üzerindeki burjuva özel mülkiyet kaynaklı olduğu için sistemin temellerine saldırmayı asla düşünmeyen reformizmin çaresiz kalması, uzlaşması ve sonunda işçi sınıfını satması kaçınılmaz bir süreçtir. Diğer taraftan devrimci Marksist politika, reformizmin tarihsel sınırlarına dair en bilindik konuları tekrarlayarak kendi kendini tatmin etmek değildir. Önemli olan sınıf mücadelesinin şiddetlendiği bu tarihsel anda kitlesel devrimci bir parti inşa edebilmek ve belirleyici mücadelelerde devrimci roller oynayabilmektir. Bilindik sol lafazanlıklarla kitlelere Corbyn’e güvenmeyin çağrısı yapıp kenarda izleyici konumuna geçmek sadece devrimcileri izole edecektir. Devrimci öncülüğün politik saflık vaaz eden yorumculukla hiçbir alakası yoktur. Lenin ve Troçki’nin önderliğinde devrimci Marksizmin bu gibi dönemler için geliştirdiği taktik zenginliği kullanmak gerekir. Bugün Corbyn’in partisinin yapısının nasıl şekileneceği henüz belirsiz ama devrimci Marksistler reformist kaypaklığın sorumluluğunu asla almadan, eleştiri özgürlüğünü asla bırakmadan bu sürece müdahil olmalıdır. Bunun biçimlerine dair kesin reçeteler vermek durumunda değiliz; ama en olmayacak şey, devrimcilerin kenarda oturarak kendisini izole etmesi ve sola kayan kitlelerden beslenememesi olacaktır.