Boric’in Maskesi Düşerken – B. Defne Erten
Geçtiğimiz Aralık ayında Şili’de Frente Amplio’nun (Geniş Koalisyon) ortak adayı olarak seçime giren Gabriel Boric’in başkanlık koltuğuna oturması büyük yankı uyandırmıştı.
Türkiye’de de sosyalist solun bir bölümü de sol aday Boric’in seçilmesini coşkuyla karşılamıştı. Boric daha başkanlık seçimlerini kazanmadan önce Sosyalist Gündem’de yayınladığımız yazılarda reformizme bel bağlamanın istikrarlı bir hüsran getirmekten başka hiçbir işe yaramayacağını söylemiştik.
Şimdi Beckett’in sözleri aklımıza geliyor:
“Hep denedin, hep yenildin,
Yine dene, yine yenil, daha iyi yenil!”
20. yüzyılın hem en coşkulu hem de en karanlık dönemlerine tanıklık etmiş olan Beckett’in sözleri bile şu senaryoda daha umutlu kalır. Nitekim sosyal demokrasi ve reformizm tarih sahnesinde daha iyi bile yenilemiyor. Şili’deki emekçilerin, gençlerin, kadınların taleplerini seçim propagandası haline getiren Boric’in koltuğa oturur oturmaz yaptığı bütün işler sağ muhafazakar, neoliberalizm destekçisi bir iktidarın yapacaklarından farksız olarak ilerledi.
Şili’de 2019’da isyana yol açan ekonomik ve sosyal koşullar bugüne kadar çok az değişti. Boric’in yükselişi de halkın büyük bölümünün içinde yaşadığı koşullara tepkinin bir ürünü oldu. Fakat kısa iktidar deneyimi Boric’in emekçilerin ve gençliğin ekonomik ve sosyal taleplerine yanıt vermekten ne kadar uzak olduğunu kanıtlıyor. Geçtiğimiz Mayıs ayında başkent Santiago’da yükselen gıda fiyatlarına tepki olarak gelişen eylem dalgasına tıpkı 2019’da olduğu gibi yoğun bir polis terörüyle karşılık verilmişti.
Yerli halkların topraklarının korunması, haklarının geri kazandırılması Boric’in seçim vaadlerinden biriyken, yerlilerin yaşadığı bölgelerde OHAL ilan edildi; karar üzerine halkı direnişe çağıran yerli örgütler de “terör örgütü” kapsamına alındı. Bu da yetmezmiş gibi, “antiemperyalist” Boric şimdi de ABD ve AB’den de yerli örgütleri terör örgütü olarak tanıması için ricacı olmaya hazırlanıyor. Böylelikle maden zengini Mapuçe toprakları OHAL ile birlikte yağmalanabilir hale gelecek.
Boric’in maskesini düşürdüğü bir diğer mesele de öğrenci hareketi oldu. Gıda yardımı bütçelerinin arttırılması ve okulların iyileştirilmesi talebiyle sokağa çıkan öğrenciler karşısında polisi, biber gazını, tazyikli suyu buldu. Kendisi de öğrenci hareketi kökenli olan Gabriel Boric hem Şili halkı için hem de reformist sol için birkaç ay içinde hayal kırıklığına dönüşen bir figür haline gelmiş durumda. Son yapılan anketler Boric’in görev onayının daha şimdiden % 24’lere kadar düştüğünü gösteriyor.
Peki perşembenin gelişi çarşambadan bellidir diyebilir miyiz?
Boric, Komünist Parti`nin de içinde bulunduğu, ekolojistler, bölgeselciler ve Hristiyan Sol`dan oluşan seçim ittifakı ile “yeni solun” temsilcisi Frente Amplio’nun (Geniş Koalisyon) ortak adayı olarak seçilmişti. Peki, 2019’daki isyanda yer yerinden oynarken bu güçler ne yapmıştı? Şili halkı Pinochet diktatörlüğünün kalıntısı olan anayasaya, neoliberalizme, özelleştirmelere, yoksulluğa, eşitsizliğe karşı ayağa kalkmıştı. Bu ayaklanma, Şili’nin neoliberal politikalar açısından başarılı bir örnek olduğunun ilan edilmesinden ve ekonomiye yapılan övgülerden yalnızca birkaç ay sonra başlaması açısından da kapitalist istikrar için manidardı. 36 kişinin polis tarafından öldürüldüğü bu ayaklanmada Şili Komünist Partisi ve Frente Amplio Pinochet ekolünün devamcısı Pinera ile “diyalog” süreci başlatmış, Komünist Parti söz sahibi olduğu sendikalarda işçi grevlerinin bastırılmasında rol oynamış, burjuva iktidarın devamını garantileyen bu desteğin soldan gelmesi iktidar için de paha biçilemez bir can suyu olmuştu. Bu senaryolar tarihteki ilk örnek değil elbette, sosyal demokrasinin artık toplumsal değişimler için devrime ihtiyaç duyulmadığı ve seçimlerle sosyalizme ulaşılabileceği fikri 20.yy’ın başından beri var. Sonuç, hep hüsran hep hayal kırıklığı. 21. Yüzyılın başından bu yana Latin Amerika’da Chavez, Correa, Morales gibi örneklerle büyük hayal kırıklığı yaratan reformizmin son halkası Boric olacak gibi duruyor.
Şili’deki emekçi sınıfların Pinera rejimi ile Boric arasında yapısal olarak bir fark olmadığını kanıksamaları için çok beklemelerine gerek kalmayabilir.
Esas mesele yaklaşık yirmi yıldır pek çok örnekte olduğu gibi solun reformizmin bir türevinin peşine hala kolayca takılabiliyor olmasıdır. Halbuki bu yirmi yıl reformizm konusunda arkasında önemli tarihsel dersler bıraktı. Hal böyleyken bir yenisinden de aynı hayalkırıklığıyla çıkmanın sonuçları tartışılmalıdır.