Home / Karışık / BİR KOLTUKTA İKİ KARPUZ | Caner Fayza

BİR KOLTUKTA İKİ KARPUZ | Caner Fayza

Tayyip_erdogan_fethullah_gulen

Fethullah Gülen ile Tayyip ErdoÄŸan’ın arasındaki uzatmalı iliÅŸkinin sonlanışının ardından yaÅŸananlar herkesi malumu artık. Yıllardan bu yana ülkede hakimiyetini sürdüren Kemalist sivil-asker bürokrasinin egemenliÄŸine son vermek için geniÅŸ bir sermaye çevresini de arkalarına alarak güç birliÄŸi yapan ErdoÄŸan ve Gülen ikilisi, karşılarındaki düşmanlarına ardı ardına büyük darbeler indirdiler. Ancak tabiri caiz ise “iki karpuz bir koltuÄŸa sığmadı”. Elbette bu yaÅŸananlar Türkiye’nin çarpık burjuva demokratik sisteminde ne ilk oldu, ne de son olacak.

Nereden Nereye?

Kanlı bir darbe giriÅŸimiyle iktidarı ele almaya çalışacak kadar güçlü konuma yükselen Fethullah Gülen bu güce nasıl ulaÅŸtı? Sorunun cevabını bilmeyen yok aslında. Dünyanın geri kalanın adını bilmediÄŸi ülkeler de dahil olmak üzere yüzden fazla ülkede okulları, ticari ve siyasi baÄŸlantıları olan ve Türkiye’de de Emniyet’ten TSK’ya, meclisten Anayasa Mahkemesi’ne daha adını sayamadığımız yüzlerce kurumda en kilit noktalarda kadroları olan Gülen cemaati buralara kendi yoÄŸun kadrolaÅŸma giriÅŸimleri yanında önüne sunulan fırsatları kullanarak da geldi. Kenan Evren’den bu yana her iktidara gelene aÄŸam gidene paÅŸam tavrıyla yapışıp kendine gereken tüm imtiyazları alan Gülen, ilk kez kendisi de destek açıklaması yaptığı halde 28 Åžubatçılarla bozuÅŸtu. 28 Åžubatçıların adeta kırbacı durumunda olan Devlet Güvenlik Mahkemelerinin (DGM) ceberrut savcısı Nuh Mete Yüksel tarafından hedef tahtasına oturtuldu. Nuh Mete Yüksel; Tayyip ErdoÄŸan, Merve Kavakçı davalarının savcısı olmasıyla ünlenmiÅŸti. Yüksel’in hazırladığı iddianame cemaat’n ordu ve polis’te kadrolaÅŸmaya baÅŸladığına dair iddialar içeriyordu. Kendisine karşı DGM ve medya üzerinden yürütülen süreç sonrası Gülen çareyi ABD’ye kaçmakta buldu ve “okyanus ötesinden” Türkiye’ye müdahale sürecine baÅŸladı.

Gülen, İslamcılar ve sermaye baÅŸta olmak üzere önceki dönemde atlarını koÅŸturmakta sıkıntı yaÅŸamaya baÅŸlamış olanlar AKP iktidarıyla birlikte derin bir nefes aldılar ve eski düşmanlarına (kimilerinin de eski dostları) karşı ÅŸaha kalktılar. Ardı ardına haraç mezat yapılan özelleÅŸtirmelerle sermaye grupları ihya edildi, İslamcılara hayatın bir çok alanında nüfuz edebilme imkanları açıldı ancak aslan payını alan ise Gülen cemaati oldu. Bu sıkı müttefike, AKP tarafından devletin her kademesinde daha önceki dönemlerdekine kıyasla kat be kat fazla yer açıldı. DGM’ler kapatıldı, Fethullah Gülen aklandı, yeni dönemde ise Özel Yetkili Mahkemeler (ÖYM) kuruldu. ÖYM’lerde ise yeni bir Nuh Mete Yüksel sahneye çıktı; Zekeriya Öz. Elbette ki Zekeriya Öz sınırsız yetkilerle Kemalist sivil-askeri bürokrasinin üzerine gönderildi. Bugün darbe destekçisi olduÄŸu için kapatılan Taraf gazetesi o dönemde “darbelere karşı mücadelede” operasyon merkezi olarak kullanılıyordu. Ergenekon ve Balyoz davalarında yayınladıkları belgelerle eski devlet yöneticilerinin baÅŸtan aÅŸağıya yerinden edilmesine katkı sundu. Bu dönemde AKP Zekeriya Öz’ü yerlere göklere sığdıramıyor, Öz Türkiye’de en çok konuÅŸulan isim oluyordu. Hatta ErdoÄŸan çıkıp “bizzat ben bu davanın savcısıyım” demekten çekinmiyordu. Åžimdilerde ise “bunlar ordumuza karşı giriÅŸilmiÅŸ komplolar”, “kandırıldık” diyerek iÅŸin içinden çıkmaya, hatta bir zamanlar hapse tıktıkları eski düşmanlarından müttefik yaratmaya çalışıyorlar.

Bin Dereden Su Getirseler

ErdoÄŸan – Gülen ittifakının Türkiye’de yarattığı dejenerasyonun en büyük maÄŸdurlarından biri de şüphesiz ki öğrenciler oldu. Dershanelere milyarlarca para kazandırmak için dizayn edilmiÅŸ sınav sistemleri ve eÄŸitim müfredatı adeta yap – boza çevrilmiÅŸ, devletin eÄŸitim kurumları tam anlamıyla vasfını yitirmiÅŸti. Önce KPSS’deki kopya skandalı ardından YGS’de çıkan ÅŸifreler büyük infial yarattı ama ErdoÄŸan, ÅŸifre skandalı sonrası cemaate karşı sokakları dolduran liselilere “biz de onların karşısına 5 bin – 10 bin genci koyarız” diyordu. Åžimdilerde KPSS’de soruları çalanları tutuklayanlar, o zamanlar onları korumakla, kopya iddialarını reddetmekle meÅŸguldü. Peki ya atanamadığı için intihar eden öğretmenlerin yada sahte delillerle hayatları karartılan ve intihar eden diÄŸer insanların hesabını nasıl verebilecekler mi? Bin dereden su getirseler de veremezler.

19cfkck_plastik_kelepce

Her Devrin Ezileni; Kürt Halkı

90’lar boyunca sistematik bir ÅŸiddete maruz kalan Kürt halkı bu dönemde de cemaatin kumpaslarına kurban edileceklerdi. KCK davalarının baÅŸlamasıyla o dönem Demokratik Toplum Partisi yöneticilerine yönelik bir tutuklama dalgası baÅŸlatıldı. Yüzlerce yöneticinin elleri plastik kelepçeli fotoÄŸrafı hatırlanacaktır.

12 Eylül 2010

Bir çok alanda güç kaybeden Kemalist bürokrasinin AKP için hala en büyük engel oluÅŸturduÄŸu kurum ise yargıydı. Ancak yargıyı yeni baÅŸtan dizayn etmek çok daha büyük deÄŸiÅŸiklikler gerekiyordu. Gereken anayasa deÄŸiÅŸikliÄŸini gerçekleÅŸtirmek için referanduma gidildi. Kenan Evren ve diÄŸer 12 Eylül darbecilerin yargılanabilmesinin de önünü açan yasaları da kapsayan bu deÄŸiÅŸiklik kamuoyunda “darbecileri yargılayacağız” denilerek meÅŸrulaÅŸtırılmaya çalışıldı, bu propagandanın ilk destekçileri (zaten ilk olarak AKP için “kandırıldık” diyenler) liberaller ve “Yetmez Ama Evet”çiler oldu. Bu kısma ÅŸimdilik deÄŸinmiyoruz. Bu referandum için büyük destek olan Gülen cemaati, referandumun ardından hızlıca yargı içinde en yüksek kurumlara yerleÅŸmeye baÅŸladı.

Yargı içine oluÅŸan güç ile toplumsal muhalefetin üstüne daha da fazla gelinmeye baÅŸlandı. TC’nin düşe kalka ilerlemiÅŸ olan burjuva hukuku bu dönemde hem adli hem siyasi yönden büyük skandallara imza atıyordu. Yapılan kamuoyu yoklamalarında adaletsizlik, hukuka güvensizlik toplumda açık ara en çok yakınılan sorun haline gelmiÅŸti. Bugünlerde ise 2010’da yargıya yerleÅŸtirilen cemaatçiler temizlenmeye ve yerlerine yeni müttefikler getirilmeye çalışılıyor. O günlere dönersek Gülen cemaatinin polis teÅŸkilatı içinde kuralarda hile yapmaktan, soruları çalmaya deÄŸin 30 yılı aÅŸkın süredir içten içe örgütleniÅŸine kitabında yer veren Ahmet Şık’ın henüz dijital ortamda bulunan “İmamın Ordusu” isimli kitabı ilk önce savcı Zekeriye Öz’ün talimatıyla İthaki Yayınevi’ni basan polislerce yok edildi. Ardından Şık, Ergenekon soruÅŸturması kapsamında 3 Mart 2011 tarihinde gözetim altına alınarak 6 Mart 2011’de “Ergenekon terör örgütüne yardım etmek” suçundan tutuklandı ve Metris Cezaevi‘ne gönderildi. Ahmet Şık’ın tutuklanmasının ardından Oda Tv davası baÅŸladı ve basın üzerindeki baskı arttırılmaya baÅŸlandı ve birçok gazeteci bu dönemde cezaevine gönderildi.

İttifak Çatırdıyor

PKK ile devlet arasında Oslo görüşmeleriyle baÅŸlayan süreç sürerken Özel Yetkili Savcı Sadrettin Sarıkaya’nın talimatıyla Oslo görüşmelerini gerçekleÅŸtirdiÄŸi gerekçesiyle Hakan Fidan ifadeye çaÄŸrıldı. İşte bu hamleyle artık AKP, cemaatin gücünü kavramaya baÅŸlıyordu. İlk olarak Hakan Fidan savcının elinden kurtarıldı ve ardından bir dönemi sarsan Özel Yetkili Mahkemeler tarihe karıştı. Bu dönemde AKP ve cemaat ittifakının çatırdamaya baÅŸladığına dair söylemlere her seferinde “bunlar nifak tohumu”, “ÅŸer odaklarının oyunu” denilse de gerçekler su yüzüne çıkmaya baÅŸladı. Artık iki karpuz da çok büyümüştü ve iktidar koltuÄŸu her ikisini birden taşımıyordu! Süreç dershanelerin kapatılmasına gelene kadar iki taraf da ihtiyatı elden bırakmadan danışıklı dövüşe devam ediyordu. Bu koalisyonun dediÄŸim dedik, saldırgan tavrı ve günden güne artan despotluÄŸu karşısında her geçen gün protestolar da daha da artıyordu ve 2013 Mayısını Hazirana baÄŸlayan gece Taksim Meydanında baÅŸlayan ayaklanma tüm Türkiye’yi sardı ve gemiyi ilk önce liberaller terk etmeye baÅŸladı. Kandırıldık söylemi iÅŸte tam da onlar tarafından icat edildi. AKP o zamana kadar demokratikleÅŸtirmenin taşıyıcısıydı da birden otokrat oldu, iÅŸte tam da liberallere yakışır cinsten bir tahlil. Daha onların günah çıkartmaları bitiyordu ki film bir anda kopuverdi.

17-25 Aralık

Dershanelerin kapatılmasına tam kesin gözüyle bakıldığı anda cemaat ilk saÄŸlam kroÅŸesini attı ve eski dostuna dair tüm yolsuzluk iddialarını 17-25 Aralık operasyonlarıyla ortalığa saçıverdi. İlk olarak bu dönemden sonra karşılıklı kan kayıpları baÅŸladı. Tapelerle AKP meÅŸruiyet kaybı yaşıyor; aynı zamanda da cemaatçi savcı, hakim ve polislere sürgün süreci baÅŸlıyordu. Ancak devletin kurumlarına sirayet etmiÅŸ bu dört başı mamur canavarı temizlemek öyle kolay deÄŸildi. Dershaneler kapatıldı ve zaten eÅŸitsizliÄŸin kol gezdiÄŸi sınav sisteminde öğrenciler yine devasa bir maÄŸduriyetin öznesi oldular. Tabi cemaat de hazırlıklarına devam ediyordu, çünkü artık geri dönülmez bir yoldaydılar, bu zamana kadar ilk kez bir iktidar baÅŸlarını ezmeye çalışıyordu. DiÄŸer bir yandan bir zamanlar AKP’nin TMSF aracılığıyla el koyup cemaate devrettiÄŸi bir zamanların muhalif kanalları bu sefer de kayyum atarak cemaatten söküp alındı. Devlette temizlik bir türlü yeterli gelmezken, uzun yıllardır tartışma konusu olan Gülen cemaatinin TSK içindeki yapılanmasına da el atılması kararı alındı. YandaÅŸ medyada açık açık 1-4 AÄŸustos arası “FETÖ’nün iÅŸi YAÅž’ta bitecek” haberleri geçmeye baÅŸlamıştı ki, cemaatin ya hep ya hiç diyerek yıllardan bu yana hayalini kurduÄŸu iktidar için harekete geçti; 15 Temmuz gecesi kanlı bir darbe giriÅŸimi gerçekleÅŸtirdi. Åžu an için darbe savuÅŸturulmuÅŸ gözükse de ErdoÄŸan için artık bir paranoya dönemi açılmış durumda. Cemaatten boÅŸalan komuta kademelerine bir zamanlar Balyoz ve Ergenekon kumpaslarında içeri atılan isimlerin getirilmesi ve biçare müttefik arayışları onu daha ne zamana kadar ayakta tutacak hep birlikte göreceÄŸiz. Ancak ÅŸunu iyi kavramak gerekli ki egemenler arasındaki çatışmadan medet ummak, daha da baskıcı yönetimlere boyun eÄŸmek zorunda kalmak demektir!

Etiketlendi: