Bir Kamu Emekçisinin Kaleminden: “Meçhuliyet Üzerine”
AKP Türkiye’si emekçilere geleceksizliği dayatmaya devam ediyor. 5 Şubat’ta yayınlanan bir kararname ile çalıştığım kamu kurumunun (ki kamunun elinde kalan ve kar getiren nadir KİT’lerden birisi olur) Varlık Fonu’na devredildiğini öğrendik. Ertesi gün işyerine gittiğimizde ise iktidar destekçisi ufak bir kesimi dışarıda bırakırsak genç yaşlı çalışan herkesin gözlerinde endişeyi görmek mümkündü.
Geçmiş dönemlerdeki özelleştirme deneyimleri göz önüne alındığında (TEKEL, Türk Telekom vs.) özellikle KİT’lerde çalışan kamu emekçilerinde her zaman bir tedirginlik mevcuttur. Özelleştirmelerle birlikte çalışanların haklarına atılan tırpanlar, buna karşı dönem dönem emekçilerin verdiği kararlı mücadeleler akıllardadır. Bizim için de aynı durum geçerliydi. Kar getiren bir KİT’in çalışanı olarak bu değirmenin başına bir gün Cengiz gibi, Limak gibi, Zorlu gibi kan emici bir patronun gelmesini uzak bir ihtimal olarak görmüyorduk.
Şimdi bu ihtimal her zamankinden daha somut ve canlı olarak karşımızda duruyor. Türkiye’nin neredeyse bir asırlık kamusal birikiminin devredildiği, kamuoyunun varlık fonu olarak bildiği, esasında Başbakanlığa olarak faaliyet gösteren özerk bir anonim şirket olan Türkiye Varlık Fonu Yönetim A.Ş. firması bu birikimi keyfi nasıl istiyorsa yağmalayabilecek. Bunun önünde herhangi bir engel bulunmuyor. Geçmişte oluşturulan deprem fonu, işsizlik fonu gibi fonların nasıl yağmalandığını unutmuş değiliz. Bir ekşisözlük yazarının yorumunda dediği gibi Türkiye’de bir fon kuruluyorsa hortum ona “default”* olarak zaten ekleniyor.
Peki bu fon ne yapabilir? Yok Amerika’da, Çin’de varmış; yok bu kurumlar daha da millileşecekmiş gibi işin hikayesini geçelim. Önceden bu kurumlardan gelen karlar hazineye aktarılıyor ve bütçe açığının kapatılmasında önemli rol oynuyordu. Bu devirle birlikte bu durum ortadan kalkıyor. Bütçe açığının nasıl kapatılacağı meçhul. İnsanın aklına vatandaşı iyice geçim sıkıntısına sokmaya başlayan vergi yükünün daha da artırılması ihtimali geliyor. Peki bu kurumların karları nasıl değerlendirilecek? Meçhul.
Çalışanların özlük haklarında nasıl bir değişim yaşanacak? Meçhul. Devlet memurlarının iş güvencesinin bile giderek azaltıldığı bir ülkede böyle bir işleyişte çalışanın haklarına saygı gösterilecek mi? Meçhul. Türk Hava Yolları’nda daha önce sendikalaştıkları için çalışanların toplu bir şekilde işten atıldığını göz önüne alırsak, varlık fonuna devredilen çalışanların örgütlenme hakları korunacak mı? Bu KİT’lerde çalışan kamu emekçileri hangi kanuna bağlı olarak faaliyet yürütecek? 657? 399? İş Kanunu? Meçhul.
Bildiğiniz üzere varlık fonunun yönetim kuruluna iktidarın en yakınındaki isimler getirildi. Özellikle Yiğit Bulut’un da fonun başındakilerden birisi olması insana olabilecekler konusunda işaret veriyor. Yiğit Bulut’un musluğun başına oturmasıyla hortumun bir ucunun saraya bağlanacağı aşikar. Bu yüzden olsa gerek ki bu kurumlar vergi kanunundan bile muaf tutuluyor.
Peki bu şirketleri artık kim denetleyecek? Sayıştay değil. Gerisi meçhul. Bu fonun kararlarına Sermaye Piyasası Kurulu müdahale edebilir mi? Tabi ki hayır. Fona devredilen kurumların iktisadi faaliyetlerinin kamusal denetimi artık hayalden ibaret. Nitekim artık özel bir şirketten bahsediyoruz. Kısacası kamunun malı yangından mal kaçırılır gibi kaçırılmış durumda.
Artık kamunun şans oyunları, at yarışı oynatan kurumlarından tutun, petrol taşımacılığı, posta gibi stratejik önemdeki kurumları gibi beş benzemezi bir arada tutan bir şirketin alacağı kararlar milyonlarca kişinin kaderine etki edecek. Bu durum geleceğimizin açık olarak ipotek altına alınması demektir. Ne uğruna olduğunu yakın zamanda öğreniriz elbet.
İşyerlerine gittiğinizde kamu emekçilerinin yüzlerinde geleceğin belirsizliğinden kaynaklanan endişeyi okumak mümkün. Bizlerin ısrarla kendi göbeğimizi kendimizin kesmesi gerektiğini ve mücadeleden başka şansımızın olmadığını anlatması gerekiyor. Enseyi karartmaya lüzum yok. İnsanca bir yaşam ve çalışma hakkı elbet hak edenler ve mücadele edenler tarafından kazanılacaktır.