Bilim ve Teknoloji Kime Hizmet Ediyor?
Einstein atom bombasını yaratmadı. O, insanlık tarihine geçecek, bugüne kadarki en önemli bilimsel buluşlardan birine imza attıysa da, onun buldukları atom bombasının üretilmesine giden süreci açtı. Peki milyonlarca insanın ölümüne, sakat kalmasına, sakat doğmasına yol açan bu canavarın sorumlusu Einstein mıdır? Yoksa, kar ve sermaye birikimi itkisiyle insanlığın büyük çoğunluğunu sömüren, aç bırakan, doğayı hunharca yok eden, insanlığın ve doğanın zenginliklerini yağmalayan kapitalizm midir?
Doğa bilimleri, yani bugün anladığımız anlamdaki modern bilim, kapitalizmin yükselişiyle paralel bir gelişme içerisine girdi. 16. yüzyıldan sonra büyük keşifler ve buluşlar sermayenin birikimiyle muazzam ölçüde arttı. Bilimsel gelişmeler, sanayi devrimi denilen, 1750’lerden sonraki yaklaşık yüz yıllık dönemde, endüstri yoluyla pratikte insan yaşamına sızmış ve büyük dönüşümler yaratmıştır. Bu bilimsel gelişmeler aynı süreçte Marks ve Engels’in düşüncelerini niteliklendiren ilerlemeler olmuşlardır.
Endüstrinin ve bilimin birbirine daha fazla yaklaşması ilerleyen tarihsel sürecin kaçınılmaz sonucu olmuştur. Bütün bu bilimsel ve teknolojik ilerlemeler insanlığın kurtuluşu için, bütün insanların eşit ve özgür, aynı zamanda bolluk içinde yaşayabileceği zeminin en önemli göstergesidir. Ancak, şu an için büyük bir sorunumuz var: bilim, sermayenin hizmetine koşulmuştur.
Bugün pek çok hastanın yoksulluktan ilaç alamadığını biliyoruz. Daha da kötüsü, üretilen ilaçların çoğu, hastalıkların kesin tedavisi için değil, ömür boyu kullanılması için üretiliyor. Bugün yapılan bilimsel araştırmaların neredeyse tamamı piyasada getireceği yüksek kârlar üzerine kurulu. Salt doğal bilimler de değil, sosyal bilimler de bugünün ekonomisinin ve doğal olarak sermayenin hizmetindedir. Bilimin üretim sürecindeki toplumsal işlevi, yani bilimsel gelişmelerin bütün topluma yararı her ne kadar sürüyor gibi gözükse de; sermayenin elindeki bilim bugün için insanlığın büyük çoğunluğunu umursamıyor ve hatta onları yok ediyor.
Bilim, insanlığın daha iyi yaşamasının bir aracı haline dönüşmek zorundadır; insanlığın sonunu hazırlayan bir araca değil. Teknolojik gelişmeler, işsizliği artırıyorsa, işçi ve emekçiler üzerindeki baskıyı artırıyorsa, insan hayatını kolaylaştırmıyor, aksine zehir ediyorsa ve doğayı yok ediyorsa ortada bir sorun var demektir.
Bilim insanlığa yarar sağlamıyorsa bilim olmaktan çıkar. Günümüzün bütün teknolojik ve bilimsel gelişmelerine büyük önem atfediliyor. Bu gelişmeler, yeni icatlar sürekli şişiriliyor, pohpohlanıyor. Oysa bunlar, içlerinde bu sistemin asla çözemeyeceği büyük bir çelişkiyi de barındırıyorlar: bilimin ilerlemesi bir yandan insan hayatını kolaylaştırıyor, bir yandan da insanlığı ve doğayı yıkıma sürüklüyor. İnternetin, cep telefonunun, elektronik ev eşyalarının, taşıma araçlarının, üretim makinelerinin yararları pek çok; ancak sırasıyla bilgi kirliliğini, tüketim çılgınlığını ve israfı, doğal kaynakların tahribatını, havanın zehirli gazlarla doldurulmasını, işsizliği ve açlığı, insanın emeğine yabancılaşmasını da bu aynı gelişmeler yaratıyor.
O zaman ne yapacağız? Ya “doğayı ve insanı kurtaralım” diye bilimi ve teknolojiyi bir kenara atacağız ya da “dünya batmış, çıkmış bize ne, yaşasın teknoloji” diyeceğiz. Hayır! İnsanlığın önünde, kurtuluşunu yaratabileceği, bilimi insanlığın tümünün yararına kılabileceği, eşitlik ve özgürlük içinde yaşayabileceği bir gelecek var! Bunu yaratmak işçilerin ellerinde. Bunu başarmak için ise örgütlü mücadeleye!