“Başkalarını Ezen Uluslar Özgür Olamazlar!”
“Başkalarını ezen uluslar özgür olamaz” diyor Marks. Başta kuru bir ajitasyon cümlesi gibi görünüyor. Ama diğer pek çok soyut argüman gibi bu da gerçek yaşamda deneyimlenmeden anlaşılamıyor tam anlamıyla.
Biz, 7 Haziran’dan beri deneyimliyoruz bu sözün ifade ettiği gerçekliği. 7 Haziran’da düşmenin eşiğine gelen AKP, tam da başka bir ulusu ezerek koruyabildi iktidarını.
Peki, ama nasıl?
Öncelikle şovenizmle… Milliyetçiliğin garip bir mantığı var. Hem eleştirip hem sevemezsin milliyetçi bakış açısında. Ya sevip teslim olacaksın, ya da terk edeceksin. Ülkeye yöneldiğine inandığın bir dış tehdit karşısında ya içerideki halk düşmanıyla çelişkilerini bir tarafa bırakıp onunla birlik olacaksın, ya dışarıdaki düşmanla birlik olup vatan haini. Üçüncü bir ihtimalin varlığından habersizdir milliyetçi mantık. 7 Haziran’dan sonra iktidarının altı daha fazla eleştiri kaldıramayacak denli oyulmuş olan AKP iktidarı da bunun farkındaydı. Kendisine yönelen tüm suçlamaları histerik savaş çığlıkları arasında boğmak için Kürt halkına savaş açtı. Ezilen ulusa karsı savaş, tüm millete yönelmiş bölücü tehdide karşı savaş olarak lanse edilince de içerideki her türlü uzlaşmazlığın ertelenmesi gerekti. “Teröristler”; Cizre’de, Sur’da hendekler kazmışken AKP’nin üç beş milyoncuk yolsuzluğunu ya da bir kaç demokratik alanı ihlalini kim umursardı ki?
Tabi bir de ezilen ulus üzerinde denenen ve normalleştirilen baskı yöntemlerinin egemen ulus coğrafyasında da kullanılması var. İlk somut örnek milletvekillerinin tutuklanması… HDP’li vekillerin dokunulmazlıklarının resmen düşürülmesi ve ardından tutuklanmaları, milletvekillerinin toplumun gözünde sahip oldukları geleneksel “itibarı” da yerle bir etti. Selahattin Demirtaş gibi kamuya mâl olmuş bir liderin tutuklanmasına gelen tepkilerin cılızlığı iktidarın daha büyük saldırılar gerçekleştirebilmek için ihtiyaç duyduğu psikolojik eşiğin aşılmasını sağladı. Bunun doğal sonucu olarak artık tüm vekiller dokunulabilir oldu. Tüm TBMM “Erdoğan’ın rehinesi” konumuna düştü.
Ya da Kürt siyasetine yasal siyaset alanının kapatılması… Teröristlere miting yaptırmamak, teröristlerin sesine medyada yer vermemek bahanesi ile Kürt hareketinin demokratik mücadele alanları kapatıldı. Yüzde on üç oy almış bir partinin elinin kolunun bağlanabileceği topluma kabul ettirildi. Hemen arkasından batıda sokağın tamamen kapatılmasına yönelik hamleler geldi. Önce doğuda denenip olağanlaştırılan her yasak hemen ardından bütün “olağanlığı” ile batıya taşındı.
Aaa!
Ezilen ulusa karşı savaşın düzen muhalefetini kıskıvrak yakalayıp iktidarın arkasında hazırola geçmesini sağlamasını es geçersek yazının başındaki sözü gerçekten anlayabilmemiz mümkün olmaz!
Savaş; toplumun şovenist damarlarını kabartıp milliyetçi rüzgârı fırtınaya çevirmişken, o milliyetçi rüzgârdan nemalanma derdinde olan muhalefet de iktidara yedeklenmekten başka politika üretemez hale gelir. Zira artık yürüyen savaşı kazanmak dışında kalan her şey tali sorun haline gelmiştir. “Muhalefetin” başka her konuda söyleyeceği her söz savaş aletlerinin şakırtıları karşısında eriyip gitmeye mahkûmdur. Savaşı silahlara sahip olanlar yürütür. Silahlı güçlerin kontrolünde söz sahibi olamayan düzen muhalefeti ise mecburen izleyici pozisyonunda kalır. Savaşın yürütülüş tarzını eleştirirse vatan haini olur. Savaştayken kimse kaybetme ihtimalini duymak istemez. Savaşta sadece zaferlerin haberleri verilir. Bu yüzden muhalefete de başkomutana ve onun ordusuna başarılar dilemekten başka söyleyecek söz, yapacak şey kalmaz.
Savaş, özellikle de ezilen ulusa karşı savaş, bir istibdadın en büyük varoluş dayanağıdır. Ayakta kalmak için bu yolu seçmiş bir rejime karşı kim daha milliyetçi yarışına girerek mücadele edilemez. Bu tür bir rejime karşı mücadele sadece “amasız fakatsız” bir enternasyonalizmle yürütülebilir. Egemen ulusun demokrasi mücadelesinin ezilen ulusun özgürlük mücadelesinden ayrı düşünülemeyeceği döne döne vurgulanarak yürütülür. Denklemi tersinden kurup egemen ulusun “demokratikleşmesinin” ezilen ulusu da özgürleştireceği yanılsamasına kapılanlara başkasını ezen ulusların asla özgür olamayacakları tekrar tekrar söylenerek yürütülür. Söylenen fetih marşlarına, okunan fetih dualarına karşı “işgalciler her yerde yenilecek” sloganını korkusuzca haykırarak yürütülür.