Bir Eşiği Aştık; Herkese İlham Olsun! – Güneş Gümüş

22 Nisan’da “Bu Suça Ortak Olmuyoruz” bildirisine imza atan akademisyenlere yönelik baskıres 1 dalgasının zirve noktasını atlatmış olduk. 4 akademisyen arkadaşımızın 38 günlük tutukluluğunun ardından Çağlayan Adliyesi’nden onların tahliye kararını alarak ayrıldık. Elbette ki bütün baskı artık son buldu demek doğru değil; birçok arkadaşımız lisansüstü eğitimleri yarıda kesilerek cezalandırma olarak kadrolarının olduğu üniversitelere gönderildi; orada bin bir zorluk altında çalışmak ve doktora-yüksek lisanslarını tamamlamak durumunda kalacaklar. Ancak bundan sonra baskı ve şiddetin düzeyinin daha hafif, daha alttan şekilde süreceğini bilelim.

Bu tahliyenin sinyalleri aslında önceden gelmişti. Davutoğlu, “tutuksuz yargılansınlar” demiş; Erdoğan’dan papara yedikten sonra da aynı minvalde açıklama yapmıştı. Elbette Davutoğlu çok demokrat olduğu için değil, başka kaygılarla ve basınçlar altında bu yönde tavır gösterdi.

Öncelikle “Bu suça ortak olmuyoruz” metnine yönelik siyasal erk merkezli baskı başından itibaren istediği sonuca ulaşamadı; imzalar geri çekilmedi, aksine imzacıların sayısı arttı. Hatta hatırlarsınız ilk dönemde edebiyatçısından gazetecisine ülkede bir imza furyası yaşandı. Baskı katmerlense de; işten atılanlar, adli ve idari soruşturma geçirenler, hatta tutuklananlar “eyvallah” demedi. Aksine birlikte durarak baskıları göğüsledi; bu dayanışma ağını uluslararası düzeye de genişleterek gündem olmasını ve uluslararası baskı yaratılmasını sağladı.

Bu dayanışma ve birliğin bir ifadesi de 22 Nisan buluşması oldu. Can Dündar ve Erdem Gül’ün AYM kararıyla salıverilmesi sonrasında Erdoğan’ın yerel mahkemeye Anayasa Mahkemesi’ni dinlemeyin çağrısıyla gerçekleşen ve dolayısıyla tutuklanmalarının ciddiye alınabilir bir ihtimal olduğu ilk duruşmanın takipçisi 500 kişi kadardı. 4 arkadaşımızın hakim önüne çıktığı 22 Nisan’da ise çok daha büyük bir kitle gün boyu Çağlayan Adliyesinin önünü doldurdu. Kaldı ki tutuklama kararının alındığı gün, Chris Stephenson’un neredeyse sınırdışı edilmesiyle sonuçlanan bir süreç yaşanmıştı.

22 Nisan’da her şeye rağmen – IŞİD’in bombalı eylemlerinin gölgesinin düştüğü Türkiye’de, bir de buna eklenen olağan devlet baskısı altında (toplanma alanına yığılan polisler, arada sırada çalıştırılarak hazır olduğu hissettirilen tomalar vb.) kitlesel bir destek buluşması yaşandı. Üniversite bileşenleri (öğrenciler ve akademisyenler) ağırlıklı kitle sonuna kadar da bekledi. Şehir dışlarından da -özellikle yakın çevreden- çok büyük sayılarla olmasa da Eğitim-Sen araçlar kaldırdı.

Dolayısıyla yılgınlıktan çok, geleceğe taşınacak bir haklılığın motivasyonu hissediliyordu kitlede, 22 Nisan Cuma günü.

Duruşma hakkında bilgi veren avukatların aktarımına göre davanın gidişatı tamamen siyasi otoritenin istekleri doğrultusunda belirlendi; önce tutuklama isteyen savcı çeşitli telefon görüşmeleri neticesinde duruşma sırasında verilen aradan sonra tahliye isteminde bulundu; normal telakkilerin aksine savcı ve hakim fısıldaşarak zaten siyasi olduğu başından beri aşikar olan davanın bu niteliğini daha da alenileştirdiler. Sonuçta tahliye çıktı.

Bu tahliyeler, İstanbul’da karakolda ifade alınmalarıyla devam eden diğer soruşturmayı da, üniversite ve taşra şehirlerindeki baskının düzeyini de etkileyecektir.

Artık zirve noktasında geriye doğru iniş yaşanacaktır.

Tabii çok sayıda bedel ödenerek (işsiz kalan arkadaşlarımız, eğitimi yarıda kesilerek kadrolarının olduğu üniversitelere geri gönderilenler)…

22 Nisan’da aldığımız tahliye haberinin yanında Mersin’de imzacı olduğu için sözleşmesi uzatılmayan bir hocamızın yürütmeyi durdurma kararı almasıyla gelecekte yaşanabilecek benzer girişimlerin önünü şimdiden kesilecektir.

Peki şimdi önümüzde ne var?

Taşraya dönmek durumunda kalan arkadaşlarımıza sahip çıkmak, onların baskılar temelinde yıldırılmasına karşı bahsi geçen küçük şehirlerde KESK temelinde bir dayanışma, ortak davranma ağı yaratmak! Yani gerekiyorsa üniversiteye birlikte gitmek, şehir içinde birlikte davranmak; arkadaşlarımızı yerellerde yalnız bırakmamak…

İkincisi işsiz kalan arkadaşların davaları süresince maddi bir dayanışma örmek, ki şu an yapılmaya da çalışılıyor.

Bu imza ve takibinde gelen baskı süreci geleceğe aktarılacak bir mücadele deneyimi olacaktır; ağır koşullar altında bile birlikte durulduğunda- mücadelemize sahip çıktığımızda direnebileceğimiz, dayanabileceğimiz konusunda. Bir yandan da Kürt halkının acıları ve bu acılara sessiz kalmayanlara yöneltilen saldırılar karşısında akademinin onurlu bir duruş ve direniş sergileyebilmesiyle.

Türkiye’de mücadele tarihine bir not düştük.

Türkiye’nin o bize umut veren direniş geleneği de işte ilmek ilmek böyle örülüyor.

bolsevik.org

KATEGORİLER
ETİKETLER