Bahis, Şike, Tefecilik, Ponzi: Futbol Bu Kiri Taşıyamıyor – Fikret Seyhan
“Metin Kurt gibi yalnızız ceza sahasında”.
Türkiye’de futbol, tıpkı hemen her alanda olduğu gibi 12 Eylül sonrasının dejenerasyon dalgasından fazlasıyla nasibini aldı. Sermayenin sporu piyasalaştırırken yarattığı futbolcu tiplemeleri de mevcut düzenin tüm kirini dışarı vuruyor: Mafyalaşma, iktidar yalakalığı, dolandırıcılık, tefecilik, doymak bilmeyen bir para hırsı, şiddet merakı… Son günlerde “Fatih Terim Fonu” vakası olarak basına yansıyan; Fatih Terim, Arda Turan ve Emre Belözoğlu gibi isimlerin yer aldığı dolandırıcılık vakası Türkiye’de futbol dünyasının geldiği noktanın bir çıktısı aslında.
Olayı kısaca hatırlayalım: Denizbank’ın Florya şubesinin müdürü olan Seçil Erzan 2011 yılında borsada batırdığı batırdığı 1 milyon lirayı telafi etmek için ünlü “Fatih Terim Fonu”nu kuruyor; bu fona Erzan’ın Fatih Terim’e yakınlığına güvenerek birçok futbolcu milyonlarca dolar yatırıyor; ancak en son noktada “fon”un bir ponzi olduğu ortaya çıkıyor ve yaklaşık 44 milyon dolarlık bir para “buhar” oluyor. Öte yandan davanın ayrıntıları basına yansıdıkça meselenin bir tarafında kısa sürede yüksek kar vaadiyle kandırılan futbolcular olduğu gibi, futbol dünyasının ünlü isimlerinin tefeciliğe kaydığı gerçeğiyle de karşı karşıya kalıyoruz. Dahası müfettiş raporlarında fona adının verilmesine sebep olacak kadar olayın merkezinde yer alan Fatih Terim’in, ki avukatının nişanlanmasına vesile olacak kadar Seçil Erzan ile yakın olduğu ortaya çıktı, her ne hikmetse bu dolandırıcılık vakasından tereyağından kıl çeker gibi kurtulduğunu görüyoruz. Bu konuda ayrıntıları merak edenler gazeteci Bahadır Özgür’ün ilgili haberini okuyabilir.
Fona adını veren Fatih Terim’in adı her ne hikmetse uzun süredir bu dosyanın uzağında tutuluyor. Mayıs ayında skandal patlak verdikten sonra Mehmet Ağar’la ve bazı hukukçularla evinde toplantı yaptığı iddiaları ortaya atılmıştı. Dahası Erzan konu yargıya taşındığında şu ifadeleri dile getirmişti: “Fatih Terim ile birlikte çalıştık. Defalarca evime hatta kalkıp yazlığıma kadar geldi. Ben suçlamaları kabul etmiyorum. Hesaplarım mal varlığım ortada. Buna rağmen bana suç isnat etmeye kalkılıyor ise Terim’e de yapılması kaçınılmaz. Zira yüksek kazanç getirisi olan fon çalışmasının her aşamasını beraber yürüttük.”
Peki bu skandalda futbolculara ve “fon”a para yatıranlara ismiyle bir nevi referans olan Fatih Terim’in rolü neden fazla eşelenmiyor?
Ayhan Akman, Semih Kaya gibi isimlerin adı dosyada tefecilik iddiasıyla yan yana anılıyor. Akman, şimdilerde TRT Spor’da futbol yorumculuğu yapıyor. Bu iddialar karşısında bir kamu kurumu olan TRT herhangi bir işlem yapıyor mu? Ya da Seçil Erzan’a şiddet uygulayarak, tehdit ederek verdiği paranın neredeyse iki katını geri alan Semih Kaya’ya dair bir yaptırım?
Aksine son gelişmeler akıllarda şu soruyu yaratmıyor değil: Bu isimlerin iktidarla kurdukları yakın ilişkiler kullanılarak uğradıkları zarar karşılanacak mı? Yani bir avuç açgözlünün zararı yine halkın sırtına mı yüklenecek? Burası Türkiye… Olmayacak iş değil. Bu ülkede emekçiler vergi yükünü sırtlanırken patronların her yıl devasa vergi borçları affediliyor. Herhangi bir itirazın olmadığı yerde tabi ki Ardaların, Emrelerin kaybettikleri milyon dolarların lafı mı olur, bir şekilde halledilir.
Fatih Terim Fonu bir örnek… Endüstriyel futbol ve iktidarın yarattığı düzenin tüm sporseverlere kirli bir hediyesi. Yeşil sahaya her baktığımızda, o sahada ter döken futbolcuların nasıl bir bataklıkta debelendiklerini düşünmemize neden olacak bir örnek.
Futbolda Kapı Her Türlü Kirli İşe Açık!
AKP’nin yarattığı futbol düzeni içerisinde artık hiçbirimize Fatih Terim, Arda Turan, Emre Belözoğlu gibi isimlerin karıştıkları skandallar şaşırtıcı gelmiyor değil mi? Fatih Terim’in futbol dünyasını Mehmet Ağar gibi kirli düzenin aktörleriyle buluşturan köprülerden biri olduğunu bilmeyen yoktur neredeyse… Veya silahla hastane basma ve yaşlı bir gazeteciyi milli takım uçağında darp etme hakkını kendinde gören Arda Turan’ın bu cüretinin arkasında Saray’la kurduğu yakın ilişki olduğunu bilmeyen…
Hemen her alanda olduğu gibi futbolda AKP döneminde hızla partizanlaştırıldı, el üstünde tutulabilmenin koşulu iktidarla yakın olup olmamaya bağlandı. Muhalif veya aykırı isimler Metin Kurt yalnızlığına terk edilirken; muhalif düşüncelere sahip olsa bile futbolcusundan teknik direktörüne birçok isim bu kirlenmiş futbol evreninden aforoz edilmemek adına düzene ayak uydurmayı tercih etti. Neticede ortaya çıkan futbolcu profili ortada: Yaşadığı ülkenin gerçekleriyle hiçbir bağı kalmayan; sadece paraya, lüks yaşamlarına odaklanmış yozlaşmış bir kuşak futbol dünyasını egemenliği altına aldı. Ne diyordu Metin Kurt: “Bizler futbolu bir oyun olduğu için sever ve oynardık. Artık futbol, para, son model arabalar ve güzel mankenler için oynanıyor.”.
Elbette futbol dünyası da bir piramit. Tabanında bu devasa endüstriden milyonlarca emekçinin hayatları boyu çalışsa da göremeyeceği bir zenginlik kazanan futbolcular varken; tepede yine devasa bir zenginlik bir avuç patronun, mafyatik isimlerin elinde kalıyor.
Türkiye’de futbol endüstrisinin nasıl bir bataklığa saplandığını; yasa dışı bahis, kara para aklama gibi kirli işlerle nasıl iç içe geçtiğini ve bu yolla milyarlarca doların nasıl futbolun kirli yüzünde “ak”landığını bir süredir bir avuç muhalif gazeteci gündeme taşıyor. Örneğin, gazeteci Murat Ağırel bir süredir Tuzlaspor gibi TFF 1. Lig’de yer alan görece küçük bir kulüp üzerinden yasadışı bahis kazancının nasıl “ak”lanmış olabileceğine dair iddiaları ısrarla dile getiriyor. Bugünkü yazısında ise futbolcular üzerinden şikenin, maç satmanın nasıl yürütüldüğünü anlattı.
Bu iddiaların üzerine giden yasal bir kurum var mı? Ne federasyon ne “bağımsız” mahkemeler… Yaşananları her zaman olduğu gibi sadece izliyor, top çeviriyorlar.
Çünkü onlar da bir kez gerçeklerin üzerine gittiklerinde kendilerinin içinde bulundukları kirli düzenin bütün akçeli işleri birer çorap söküğü gibi ortalığa saçılacak.