“Armistice Day” İkiyüzlülüğü – Emre Güntekin

“Armistice Day” İkiyüzlülüğü – Emre Güntekin

Dün Paris’te Birinci Emperyalist Paylaşım Savaşı’nın bitişi adına Paris’te tören düzenlendi. Törene 80’ yakın ülkenin liderleri katıldı. Kimler yoktu ki? Macron’un evsahipliğinde Trump, Putin, Merkel, Erdoğan, Trudeau… Bugün dünyayı savaş alanına çevirenlerin neredeyse tamamı Paris’teydi. Mevzubahis barış olmasına rağmen herkesin cebinde keldi uluslarının siyasal ve iktisadi çıkarlarını temsil eden ajandalar mevcuttu. 100 yıl önce yaklaşık 10 milyon askerin, 6 milyon da sivilin canına mal olan, milyonlarcasını evsiz yurtsuz bırakan, 4 yıl içinde Avrupa’yı adeta harabeye çeviren bir savaş sona erdi. Fakat bu savaşın neden çıktığına dair elbette “barışsever” liderlerden tek söz duyulmadı.

Bilimkurgu edebiyatının öncülerinden H. G. Wells Birinci Dünya Savaşı’nı “bütün savaşları bitirecek” bir savaş olarak nitelemişti. Ancak Birinci Dünya Savaşı ne ilk oldu ne de son. Çürüme çağını yaşayan kapitalizm savaşlar olmadan sistemik krizlerini çözemeyeceğini daha 20. yüzyılın erken safhalarında kanıtlamıştı. Dahası 20. Yüzyıl Lenin’in de ifade ettiği üzere “savaşlar ve devrimler yüzyılı” oldu. Emperyalist rekabet büyük güçleri daha birincisinin dünya üzerindeki dumanı kalkmadan, bir ikincisine sürükledi. Wells’in iddia ettiğinin aksine 1918 yılı başlangıcın bitişi oldu.

Kapitalistler, bugünlerde İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana savaşlarda ne kadar az insanın öldüğüyle övünüyorlar. Hatta atom bombası korkusunun savaşları ne de güzel engellediği üzerine güzellemeler yapılıyor. Yani kapitalizm, büyük savaşların önüne geçmenin bir yolu olarak yine kendi dehşetini bizlere sunuyor.

Şurası açık ki, kapitalizmin savaşlar olmadan var olamayacağını ispatlayabilmek için illaki yeni bir emperyalist savaş yaşamak gerekmiyor. Clausewitz’in, Lenin’in de kullanmayı sevdiği, sözünü hatırlatmak gerekiyor: “Savaş politikanın başka araçlarla devamıdır.” Öyle ya da böyle emperyalist rekabet son büyük savaştan bu yana çeşitli şekillerde sürüyor.

Bugün içinde yaşadığımız dünyada bu rekabetin insanlığa nasıl bir barbarlık yaşattığını görmek çok zor değil: Yaklaşık 30 yıldır Ortadoğu coğrafyasında savaşlar adeta bölge gerçeği haline dönüştü. Balkanlar 90’lı yıllar boyunca kanlı etnik çatışmalara sahip oldu. Kafkaslar keza aynı şekilde. SSCB’nin çözülüşüyle birlikte emperyalist rekabet bölge halklarına savaştan başka bir çözüm yaratamadı. ABD, İngiltere, Rusya, Fransa gibi ülkeler kimi zaman bizzat müdahil olarak kimi zamanda vekilleri aracılığıyla dünyanın hassas noktalarını kaşıyarak çıkarlarını koruma peşinde. “Barışsever” liderler Yemen’de Suudi rejiminin, Filistin’de İsrail’in yürüttüğü kıyımı sessizce izlemeye ve katil ülkelerin sırtlarını sıvazlamaya devam ediyorlar.

Suriye örneğini ele alacak olursak… 10 yıldır süren kanlı iç savaşı, IŞİD gibi barbar bir çetenin ortaya çıkışını, halklar arasına ekilen düşmanlık tohumlarını sebeplerini nereye bağlamalı? Nihayetinde savaşın kıvılcımını yaratan neden olarak etnik ve dini çelişkiler öne çıksa da, meselenin üzerini biraz kazıdığımızda kapitalistlerin bitmek bilmeyen kar hırsı savaşın temel nedenidir. Rusya, İran, ABD, Türkiye gibi ülkeler merakla bu savaşı kendi burjuvazilerinin çıkarları doğrultusunda sonlandırma derdindeler.

Birinci Dünya Savaşı kapitalizmin çelişkilerine çözüm getirmedi, aksine daha da şiddetlendirdi. Çarlık Rusya’sı savaşın ağır yükü altında ezilirken, savaştan bunalan Rus proletaryası ve köylülük Bolşevikler öncülüğünde devrimci seçeneği insanlığın önüne taşıdı. Savaştan yenik ayrılan Almanya’nın içine düştüğü derin kriz devrimci olasılıkların önünü açsa da sosyal demokrasinin ihanetiyle devrim ezildi; Rosa Luksemburg ve Karl Liebneckht gibi iki büyük devrimci katledildi. Devrimin yıkıntıları arasından Hitler faşizmi yükseldi. Faşizm sadece Almanya ile sınırlı kalmadı; İtalya’da Mussolini, İspanya’da Franco, Portekiz’de Salazar ile birlikte kendine yeni üyeler buldu.

Bugüne dönecek olursak kapitalist kriz derinleştikçe egemen sınıflar giderek Hitler ve Mussolini’yi aratmayacak bir ırkçı çözüme doğru yol alıyorlar. Tüm dünyada kapitalizmin yarattığı savaşlardan, çatışmalardan ve iktisadi krizlerden muzdarip milyonlar, çareyi gelişmiş ülkelere doğru iltica etmekte ararken; bu insanlara karşı ABD ve Avrupa ülkelerinde ırkçı saldırılar yoğunlaşıyor. Hitler üzerinden “utanarak” hatırladıkları bir düşünceye bugün sarılmaktan başka bir çare üretemiyorlar.

Kapitalistler için ikiyüzlülüğün haddi hududu yok. Törenlere ev sahipliği yapan Fransa Cumhurbaşkanı Macron bunun en bariz örneği. Bir yandan Trump’ı hedef alarak milliyetçiliği eleştirirken, diğer taraftan Birinci Dünya Savaşı sırasında 1916 yılında Verdun Savaşı’nın komutanı General Philippe Patein’i övüyor. Kim bu Petain? İkinci Dünya Savaşı sırasında Hitler’le işbirliği yapan, on binlerce Yahudi’yi Hitler faşizmine teslim eden Vichy Fransa’sının başındaki isim. Ama söz konusu Fransa’nın çıkarları olunca büyük bir askeri kahraman olarak görülmesi normal!

Son olarak şunu eklemek gerekiyor. Kapitalistler silahlanma yarışına dur durak vermeden devam ediyorlar. Her yıl emekçi sınıfların sırtından kazanılan yüzlerce milyar dolar egemen sınıfların yeni ölüm oyuncaklarına harcanırken, bunlar elbette gelecekteki büyük savaşlara hazırlık anlamına geliyor. Kapitalizm savaşlar olmadan köklü sorunlarından kaçamaz. Dahası her bir savaş bu çelişkileri daha da derinleştiriyor. Savaşlara dur demenin yolu ise hümanist bir barışseverlikten ve yurtseverlikten değil, kapitalizmle uzlaşmaz bir devrimcilikten geçiyor.