Almanya’da Faşistlerin Yükselişi ve Hanau Saldırısı – B. Defne Erten

Almanya’da Faşistlerin Yükselişi ve Hanau Saldırısı – B. Defne Erten

19 Şubat Çarşamba gecesi, Almanya’nın Hanau kentinde gerçekleştirilen faşist saldırıda 5’i Türkiyeli 10 kişi hayatını kaybetti. Saldırıyı gerçekleştiren kişinin annesini de öldürdükten sonra intihar ettiği öğrenildi. Almanya’da son yıllarda göçmenlere karşı büyüyen tepkiler, bu şekilde toplu katliamların meydana gelmesi ve aşırı sağ partilerin mecliste güçlenmesi herkesin kafasında aynı soruyu uyandırıyor:

Almanya’da Nazizm yeniden mi güçleniyor?

2008 krizi sonrası bütün dünyada aşırı sağ unsurların güçlenmesi ve iktidara gelme süreci yaşanmıştı. Bu durum etkinliğini hala koruyor. İsveç, Norveç, İsviçre, Almanya gibi “refah” devletleri olarak görülen ülkelerde yaşam standartlarının düşüşüyle fatura göçmenlere kesiliyor. Sistem krize girdikçe işsizlik, hayat pahalılığının artması ve yaşam kalitesinin düşüşüne karşı tepkiler Latin Amerika gibi sol hareketlerin güçlü olduğu ülkelerde kapitalizm ve neoliberalizm karşıtı bir kanaldan örgütlenirken, Avrupa’daki aşırı sağ ve faşist yapılanmalar bu durumu ırkçılığı ve ayrımcılığı körüklemek için kullanıyor.

Faşistlerin örgütlendiği legal bir parti olan AfD (Alternative für Deutschland) yani Almanya için Alternatif Partisi 2013 yılında Euro krizi döneminde kuruldu ve 2015-2016 yıllarında göçmen karşıtlığı üzerinden hızlı bir şekilde örgütlendi. 2017 seçimlerinde % 12 oranında oy alan ve 1930’larda Nazilerin güçlü olduğu şehirlerde seçim kazanan parti, merkez sağ partilerle de işbirliği yaparak gücünü arttırdı.
Faşistlerin liberal demokrasi adı altında bu kadar kolay örgütlenmesi ülke çapında tepki görüyor. Çarşamba günü gerçekleşen Hanau Saldırısı’nın ardından 46 şehirde büyük protestolar gerçekleştirildi ve Almanya sokaklarında “Kahrolsun Nazizm” sloganları atıldı. AfD ile seçim birlikteliğine giren partilerin de tepki görmesi üzerine, bu partiler bir daha AfD ile ittifak yapmayacaklarını açıklamışlardı.

Bild gazetesinin genel yayın yönetmeni Julian Reichert, Hanau Saldırısının ardından şu açıklamaları yaptı:

“Breidscheidt Meydanı saldırısı (2016 Noelinde İslamcı bir terörist kitlenin içine tırla girerek katliam yapmıştı.) ardından hissedilen sıkıntının aynısını hissediyor muyuz? … Erfurt ve Winnenden’deki cinnet vakalarındaki gibi gözyaşı döküyor muyuz gerçekten? Dünya tarihinde ırkçıların en büyük soykırımı yaptığı ülkenin duyması gereken dehşet, utanç ve öz eleştiri gibi duygulara sahip miyiz? … Maalesef emin değilim ben. … Hanau’daki terör saldırısının ardından Almanya’da yaşayan herkes şu soruyu sormakla yükümlüdür: Benedikt ve Britta için tuttuğum yası Bilal için de tutuyor muyum? Dürüst bir cevap vermek hepimizin bu ülkeye borcu.”

Beklenilen dürüst cevap AfD’den ya da Alman hükümetinden hiçbir zaman gelmeyecek. Parlemento’da ırkçı eylemlerin sözde her türlüsü kınanacak ve önlemlerin arttırıldığı vb. açıklamalar yapılacak; fakat önemli olan nokta faşist, ırkçı, aşırı sağ yapılanmaların nasıl örgütlendiği. 2020’nin ilk iki ayında kurulan ve AfD içinden çıkan büyüklü küçüklü birçok ırkçı örgütlenme var. Bu yapılanmaları Almanya’daki burjuvazi el altından destekliyor ve fonluyor. AfD’nin adayları içinde de bu tarz zenginlere rastlamak mümkün. Yani ırkçılığın örgütlenmesinin perde arkasında patronların yüzü gözüküyor. Almanya hükümeti gerçekten AfD’ye ve ırkçı saldırılara karşı önlem alacaksa, ilk önce onları fonlayanlarla sürtüşme yaşamak zorunda. Bu radikalizmi de beklemek de boşuna beklemek olur. Almanya’da da, dünyanın her yerinde olduğu gibi, göçmen düşmanlığını örgütleyenlerle göçmenlerin sırtından geçinenler aynı. Almanya için alternatifin ırkçılıktan, neonazilerden yana değil, emekçilerden,göçmenlerden, gençlerden yana oluşturulacağı bir mücadele örülmek zorunda.