AKP’den Kurtulmak!
Gezi Hareketi, Türkiye tarihinde yeni bir toplumsal mücadele dinamiğinin ortaya çıktığı bir dönüm noktası olarak tarihe geçecektir. Türkiye, yeni bir gençlik radikalleşmesinin hemen kıyısında yer alıyor. Bu radikalleşmenin en büyük itici gücünün AKP karşıtlığı olduğu su götürmez bir gerçek. Diğer taraftan radikalleşme, salt “AKP karşıtlığı” ile sınırlı kalacak diye bir şey yok. Tarihte birçok kez büyük kırılmaların başlangıç noktasının görünüşteki mütevazi hareketler olduğunu akıldan çıkarmamak gerekir. Gezi Hareketi’nde de böyle bir radikalizm potansiyelinin varlığı aşikar. AKP’ye karşı biriken enerjinin bir kuşağı harekete geçirmesi ve hareket halindeki gençliğin daha radikal sulara açılması eşyanın tabiatı gereğidir.
AKP’ye başkaldıran ve kendisini en geniş anlamda “özgürlükçü” olarak adlandıran Gezi Hareketi, yoğun devlet terörü ve siyasal çizginin olgunlaşamaması sebebi ile şimdilik sokaklardan çekildi. Diğer taraftan kitlelerdeki öfkenin hiçbir şekilde yatışmadığı da ortada. Bu da eylemsel ve düşünsel radikalizmi bir üst boyuta taşıyacak sokak hareketinin koşulların olgunlaşması ile beraber geri döneceğini gösteriyor. Sokak hareketi içerisinde sosyalistlerin hatırı sayılır bir gücü olduğunu da özellikle vurgulamak gerekiyor. Zira, bu durum önemli sonuçlar doğurmaya namzettir. Bunu bir karşılaştırma ile anlatmaya çalışalım:
Mısır’daki Tahrir Devrimi, Gezi eylemlerinden kat ve kat daha büyük ve daha sert bir sürü merhaleden geçse de sosyalist alternatifin epey zayıf kaldığına şahit olduk. Türkiye’de ise sosyalist hareketin potansiyeli, etkisi, kitlesi çok daha büyük. Bu da kitle hareketini ileriye taşıyacak, ülkedeki iklimi değiştirecek düşünsel radikalizm sıçraması için de büyük bir potansiyel anlamına geliyor.
Seçim Süreci
Bütün bu tarihsel eğilimler, kendisi ancak zamanla ortaya koyabilir. Diğer taraftan ülke büyük bir hızla seçim sürecine girdi, giriyor. Ülkedeki konsantrasyonunun seçimlere yönelmesi, sosyalist alternatifin yarışa gerçek anlamda girememesi yüzünden, sokak hareketi adına bir handikap oluşturuyor. Mücadelede öne çıkan sosyalistlerin kendilerini gösterip alternatif yaratacakları bir partinin ya da seçim platformunun olmaması büyük bir sıkıntı kaynağı durumunda. Sokak hareketinin gidebileceği ileri boyutlar ve içerisindeki devrimci potansiyellerle seçim sürecinin kitlelere dayattığı alternatifler arasında dağlar kadar fark var. Ufak ufak esen radikal rüzgarlar güçlü fırtınalara dönüşebilecekken sığ sulara sürüklenme ve neticede karaya vurma tehlikesiyle karşı karşıyayız.
AKP’den kurtulmak isteyen kitlelerin çok büyük bir kısmının CHP’ye yüklenecekleri gözüküyor. AKP’den kurtulmak adına CHP’ye bel bağlayanların en büyük umudu İstanbul. “AKP, İstanbul’u kaybederse, ayakta kalamaz” yorumları yapılıyor. Böylelikle, aslında umutlar Sarıgül’e bağlanmış durumda. Olası “İstanbul fethi”nin rüzgarını arkasına alan Sarıgül’ün CHP’nin başına geçeceği ve başbakanlığa kadar uzanacağı hesaplanıyor. Böylelikle de AKP’den kurtulmuş olacağız! Sarıgül’ün ABD ile, F.Gülen ile hatta Koç gibi Türkiye büyük sermayesinin önde gelen temsilcileriyle de arasının çok iyi olduğu düşünülerek emperyalist kapitalist sistemin CHP’ye destek olacağı umuluyor. Böylelikle de AKP’den paçayı kurtaracağız! Yani aslında iş, emperyalist kapitalist sistemden medet ummaya kadar gidiyor.
Mesele sadece M.Sarıgül ile alakalı değil. Bir süredir ABD’nin Ankara Büyükelçisi Francis Ricciardone, hem CHP Başkanı, hem yakın ekibiyle temaslarda bulunuyor. Kılıçdaroğlu, 1 Aralık pazar günü partinin önde gelen isimlerinden oluşan kalabalık bir heyetle Washington’a gidecek. Ziyaret öncesi Amerikan Wall Street Journal gazetesinde CHP Başkanı’nın imzasıyla Türkiye’deki sorunları dile getiren sert bir makalenin yer alması da dikkat çekti. Kılıçdaroğlu’nun yaklaşımının ne boyutta olduğunu en iyi şu cümlesi ele veriyor: “Yeni anayasa yapılması için liderlik etmek istiyoruz. ABD’li dostlarımızla ziyaretim sırasında detaylı olarak bunu da konuşacağız…”
ABD destekli, Gülen Cemaati-CHP yakınlaşmasına dayanan bir kuşatmanın AKP’yi daha da yalnızlaştıracağı umuluyor. Gerçekten AKP’nin de kendi çapında ABD’ye mesajlar gönderdiğine şahit oluyoruz. En barizi bir NATO ülkesinin Çin’den füze satın alma girişimi ya da T.Erdoğan’ın Şanghay ittifakında yer almak niyetini Rusya’da Putin’e bildirmesi, ancak bu şekilde yorumlabilir.
Yani AKP’den kurtulmak adına ABD ile iş tutacağız, cemaate bel bağlayacağız, Koç gibi kapitalistlerle kader ortaklığı yapacağız!! Bu deli gömleğini sola giydirmek isteyenlerin, ya ağızlardan çıkanı kulakları duymuyor, ya da AKP paniğiyle bütün algıları kapanmış. Sarıgüllü bir CHP’nin laiklik dışında AKP’den temel hiçbir farkı olmayacaktır. İşçi düşmanlığı, emperyalizm yanlılığı… Bütün bu koşullarda CHP şu çerçevede, şu bölgede ya da şu adayda desteklenebilir türünden fikirlerin de bir anlamı yoktur. Karşılığı olmayan bu tarz akıl yürütmelerin sadece kafa karıştırıcı bir etkisi olabilir.
Sosyalistlerin Tutumu
Bu arada CHP’nin HDP, ÖDP, TKP, Halkevleri gibi parti ve oluşumlarla ittifaka gidebileceği konuşulurken bu partilerin tutumlarını açıklamaları gerekmektedir. Yani tıpkı yıllar önce T.Erdoğan’ın yaptığı gibi, icazet almak için ABD kapılarını aşındıran, Koç vb’leri ile düşüp kalkan bir CHP ile ittifak kurmalarının mümkün olmadığını açıklamaları şarttır. Oysa HDP’nin CHP ile seçim ittifakına kapıları kapatmadığını, tam tersi bir durumu dillendirdiklerini biliyoruz. S.S.Önder’in bu konuda demeçleri bulunuyor. Yine tecrübelerimizden yola çıkarak ÖDP ve Halkevleri’nin de böyle bir ittifak teklifine soğuk bakmayacaklarını biliyoruz. Bütün bunlar kitlelerdeki kafa karışıklığını arttıran büyük hatalardır.
Diğer taraftan devrimcilerin sunacağı sihirli bir formül ya da kestirme bir yol bulunmuyor. Haziran Günleri’nde mücadeleye girişen emekçiler ve gençler bedeller ödediler. Ama şurası da bir gerçek ki özgürlük bedeller olmadan kazanılmaz. Gerçek zaferler ancak uğruna sağlam ve uzun mücadeleler verildiğinde kazanılır. Bu süreçte kitleler hızlı bir şekilde eğitlirler, bu şekilde bilinçlerde büyük kırılmalar olur ve bu kırılmalar toplumda uzun erimli derin izler bırakır. Bu yüzden hala bir 68 ya da 78 kuşağından bahsedillir.
Diğer taraftan AKP’nin yenilgisi, Sarıgüllü bir CHP ile gelecek olursa bu zafer olsa olsa Pirüs zaferi olabilir. Unutmamak gerekir ki 1989-91 yerel ve genel seçimlerinin ardından SHP-CHP geleneğinin yaptıkları rezillikler yüzünden İslamcılık zafer kazanmıştır. Ekonomik krizin faturası halka ödeten, adı patron – müteahhit partisine çıkan, demokratik hakları rafa kaldıran, yolsuzluklara batan bir gelenekten bahsediyoruz… Netice Erbakan’ın Refah Partisi (RP) ve ardıllarının zaferi olmuştu.
Neticede seçimler yaklaşıyor ve devrimcilerin nasıl bir tutum davranacağı önem kazanıyor. Sol bir figür olarak İstanbul’da S.S.Önder desteklenmelidir, ama asıl ihtiyaç HDP’nin solunda yer alan devrimci grupların ortak adaylar etrafında birleşmeleridir. Böyle bir durumda Gezi Hareketi sırasında barikatın en önlerinde çarpışanlar kendilerini bir alternatif olarak emekçilere ve gençlere sunabileceklerdir. Böylelikle devrimciler uzun seçim süreci boyunca siyasetsiz bir şekilde kenarda durmak yerine kendi programlarını kitlelerle tartışmak ve örgütlenmek fırsatı yakalayacaklardır.