AKP Muhteşem Yüzyıl'dan Neden Huylanıyor?
George Orwell ünlü kitabı 1984’te, “Geçmişi kontrol eden geleceği kontrol eder. Bugünü kontrol eden geçmişi kontrol eder.” diye yazar. Tarih anlayışının önemli bir özeti olan bu cümle, bizim ülkemiz açısından egemen ideolojinin değiştirdiği kafa anlayışına göre de şekil almaktadır.
2012 yılının başında Fetullah Gülen’in ağır eleştiri yönelttiği Muhteşem Yüzyıl dizisi bu sefer de AKP’nin tehditlerine hedef oldu. Tehditler Erdoğan’ın “acil” gündemine gelince kuyrukçuları da tepki vermekte gecikmedi. Dizi ilk önce THY’nin uçak dizi listesinden çıkartıldı, daha sonra kanun teklifiyle yayından kaldırılmasına girişildi. Peki, bir dizi üzerinden kopartılan bu fırtınanın altında yatan fikri hegemonya ne?
Egemen Sınıflar Kendi Tarihini Yazar
Okullarda okutulan, yaygın kitapların konusunu oluşturan ve gündelik hayatta herkesin birbirine ezbere tekrarladığı tarih anlayışı aslında egemen sınıfların tarihidir. Bu tarih anlayışında egemenler büyük sınıf hareketlerini, tarihsel dönüşümleri bile fütursuzca yozlaştırarak duruma göre; ya dışarıdaki düşmanların fitnelerine ya cahil-kandırılmış insanların akıl tutulmasına ya da hiç olmazsa kötü bir yöneticinin yanlışlarına bağlarlar. Çünkü egemen sınıflar için tarih, başıboş bırakılamayacak kadar önemli bir örgütlenme aracıdır.
AKP’nin Kemalist bürokrasinin kalelerini ele geçirmesinden önceki resmi tarih anlayışında Osmanlı Devleti güç, kudret ve ihtişamı açısından sahiplenilen ama Cumhuriyet değerleriyle uymayan noktalarda yerden yere vurulan, birkaç yozlaşmış padişah ve yönetici yüzünden “Türk”ün dünya karşısındaki yerini alçaltmış, Birinci Dünya Savaşı’nda ülkeyi dış güçlere parçalatmış, hantal, çağdışı ve gerici olarak anlatılırdı. Yeni cumhuriyetin tarihsel meşruiyeti böyle bir yıkıntı üzerine kuruludur.
AKP’nin hegemonik gücü ele geçirdiği ve ülkenin her köşesini kendi planları doğrultusunda yeniden dizayn ettiği bugünlerde Osmanlı’ya yönelen bu bakış açısının da değiştirilmesi kaçınılmazdı. İlk önce okullarda okutulan kitapların içeriği ve Osmanlı’nın resmi tarihte kapladığı alan genişledi. Şimdilerde ise yeniden yazılan bu eski tarihe uymayan aykırı sesler teker teker kısılıyor. İşte bir dizi üzerinden bu kadar saldırganca alınan tavır da bunun göstergelerinden biri. AKP iktidarı istemektedir ki, bütün yayınlar tıpkı Zaman ve Yeni Şafak gazeteleri gibi kendisini destekleyecek yayınlar yapsın; bütün tv kanalları STV’nin Şefkat Tepesi, Sırlar Dünyası gibi ucube programlarını yayınlasın.
Bu tepkinin AKP cephesiyle sınırlı kalmadığını hatırlatmakta yarar var. Can Dündar’ın “Mustafa” adlı belgeseline Kemalistlerin ve ordunun üst düzeyinin nasıl bir tavır verdiğini hepimiz biliyoruz. Keza bundan çok daha açık olanı, bizim tarihimizi anlatan, burjuvaziyi teşhir eden kitapların toplatılması, filmlerin yasaklatılması çokta yabancı olduğumuz uzak zamanlar değil. Egemen olanlar kendi içinde çatışsa da bu konuda bize karşı hemen birleşmekte gecikmiyorlar.
Muhteşem Yüzyıl Gerçek Tarihi Anlatabilir mi?
Tabii ki de hayır. Seyirci yakalama kaygısıyla yapılan tipik bir dizi olan Muhteşem Yüzyıl’da, tarihten çok aşk anlatmaya, saray entrikalarını merak eden ölümlüleri kandırmaya devam edecek. Osmanlı’nın nasıl yönetildiğini veya sarayların zenginliğine karşı halkın sefaletini göstermeyeceğini hepimiz biliyoruz. Ne isyan edenlere karşı yürütülen katliamlar ne de Osmanlı içindeki ezilen halkların bu dizide kendine yer bulmasının yolu olmayacaktır.
O zaman yüz binlerce insan bu dizileri neden izliyor? Kapitalist sistemin işyeri ve ev içindeki kısır döngüye hapsettiği, TV aracılığıyla cehaleti bir zorunluluk olarak dayattığı işçi sınıfı ve ezilenler için bu dizilerin bir anlamı var. Asla ulaşamayacakları zenginlikleri ve bu hayatı yaşayan yakışıklı erkeklerle güzel kadınları izleyerek onlara imrenmek, kendi hayatlarının o çirkin hapishanesinden kurtulmanın bir yolu haline geliyor. Dizidekine öfkelenerek, sevinerek, acıyarak yani kısacası onlarla bir bütün olarak aslında bu sistemin her gün gözlerine batan çürümüşlüğünü maskelemiş oluyorlar. Sistemin tekil olarak değerini küçücük hale getirdiği büyük çoğunluk, kendisinin anlamlı olmadığına ama bu insanların önemli ve değerli olduğuna tekrar tekrar ikna oluyor. Ertesi gün işyerine gidince bir önceki akşam TV de izlediklerini konuşuyorlar. Her gece başka bir dünyaya açılan o renkli kutu, büyük çoğunluk için kendisinin asla ulaşamayacağını bildiği bir alemin anahtarı gibi. Onunla uyuyup uyanıyor ve gerçek olmadığını bildiği güzel bir rüya gibi ona sıkıca sarılıyor. Her dönem başka bir hikayeye yerleşip, başka yüzlere benzeyerek…
Kendi Tarihimizi Yazalım
İşçi sınıfı kendi sınıfının tarihini dünyanın her yerinde yazarak sistemi değiştirene kadar izleyeceğimiz en iyi seyir bile bize gerçekleri değil masalları anlatacak. Bugün Mısır sokaklarını kuşatıp, tarih yazanların gerçek hikayelerini haberlerde dinlemeyi beklemiyoruz. Ama onlar kazanırsa hepimizin kazanacağını ve öykünmek için şık elbiseler, pahalı mücevherler, lüks arabalar veya zengin yalıların değil; kendi tarihini yazan bizim gibi sıradan insanların büyük hikayelerinin parçası olacağımızı biliyoruz.