AKP İktidarı Çökertilebilir mi? Ne Yapmalı? – Güneş Gümüş

AKP İktidarı Çökertilebilir mi? Ne Yapmalı? – Güneş Gümüş

 

 

19 Martta başlayan süreci Türkiye’de seçme-seçilme hakkına yapılmış bir darbe olarak değerlendirmek gerekiyor. İmamoğlu’nun tutuklanmasını İBB’ye ve CHP’ye kayyum atanması izleyecekti. Böylelikle adım adım ilerletilen sultanlık inşasında niteliksel bir sıçrama yaşanmış olacaktı. Ama gençlik hareketinin öncülüğünde öyle güçlü bir halk tepkisi geldi ki AKP planlarını ertelemek zorunda kaldı. Sadece halk tepkisi de değil dövizde kontrolü kaybetmemek için 52.5 milyar doları iki haftada yakmak zorunda kaldılar. Ama dikkat edin AKP’nin planları iptal olmadı, sadece ertelendi. Tanıdığımız Erdoğan kendisini güçlü hissettiği anda İBB’ye kayyum hamlesi için düğmeye basar ve sonrasında da CHP’nin başına istediğini geçirmeye çalışır… Geçtiğimiz günlerde İstanbul’da yaşanan depremin ardından Bahçeli’nin yaptığı açıklamalar İBB’ye kayyum istenci olarak yorumlanmıştı. Ardından İBB’ye ikinci dalga operasyonu geldi. Kısacası dosya kapanmış değil.

Türkiye’de açık diktatörlüğe gidişin önündeki tek engel, toplumsal muhalefetin canlılığını sürdürmesidir. Meselenin özü bu. Peki bu nasıl sağlanacak? En iyi savunma saldırıdır derler, eğer bir formül varsa o da budur! Yani AKP operasyonlarını beklemek yerine hamle üstünlüğünü elde tutmak gerekir. Bunun için diktatörlüğe karşı demokratik haklar savunusuna yakıcı sorunları ele alan iyi formüllndirilmiş sosyal talepler ekleme gerekir. Bu şekilde ortaya çıkacak güçlü bir kampanyayla içerikli bir seferberlik hali yaratarak iktidara yüklenmek, sonuç almak konusunda etkili olacaktır.

Bu noktada “Diktatörlüğe hayır”, “hükümet istifa”, “derhal erken seçim” taleplerini önemsemek gerekir. Zira verili güçler dengesinde “hükümet istifa-derhal erken seçim” talebi sokaktaki fiili mücadeleyi zayıflatmaz, tersine güçlendirir çünkü hükümetin istifası ve erken seçim ancak sokağın baskısıyla mümkün olabilir. Eğer erken seçim formülü parlamenter pazarlıklar, yüksek politikanın ayak oyunları üzerinden kurgulansaydı o zaman bu talep gerici bir talep olurdu. Ama mevcut durumda ancak fiili mücadelenin baskısıyla AKP erken seçime zorlanabilir. Bu anlamıyla “hükümet istifa-erken seçim” talebi sokak mücadelesini dışlamaz,, aksine ortaya somut hedef koyarak sokak mücadelesini güçlendirir.

Diğer taraftan “Diktatörlüğe hayır”, “hükümet istifa”, “derhal erken seçim” talepleri şu sosyal taleplerle birleştirilmelidir:

  1. Mülakatlar kaldırılsın (RTE söz vermişti.
  2. Asgari ücrete gerçek enflasyon oranında zam + büyümeden pay
  3. Bilimsel eğitime bütçe, yüz binlerce öğretmen kadrosu
  4. Sağlığa bütçe, kamusal sağlık, yüz binlerce sağlıkçı kadrosu
  5. Süper zenginlere servet vergisi

Bu talepler, eksik olabilir, fazla olabilir, revize edilebilir; ama asıl önemli olan halkın acil sorunlarının iyi formüllendirilmesi eşliğinde bir seferberlik hali yaratmaktır. Gençlik hareketi neden kampüslerden mahallelere kapı kapı gezerek, imza toplayarak, mahalle forumları, yürüyüşleri yaparak büyük bir enerji hali yaratmasın? Tüm kent merkezleri, billboardlar, TV konuşmaları, mitingler, emekçi mahalleleri ve sanayi havzaları bu taleplerle donatılmasın! Bakın AKP tabanı 2013’ten farklı olarak 2025’te muhalefete kulak kabartıyor, dinler hale geldiler. Çocuğu atanamayan, gelecek kaygısı taşıyan, düşük ücretlerle ay sonunu getiremeyen, kredi kartlarını çeviremeyen on milyonlara seslenilebildiğinde AKP tabanında göçükler başlayacaktır. Yeter ki bir kere toplumsal heyecan başlasın, AKP artık direksiyonda kalamaz. Toplumsal heyecan ise “şunları istemiyoruz”la gelmez, “şunları şunları istiyoruz” demek gerekir. Öfkenin yanında hayalleri, arzuları kamçılamak gerekir. Böyle bir seferberlik sadece AKP’nin sonraki operasyonları karşısında bir direnç oluşturmaz ama aynı zamanda mücadeleyi olgunlaştırır, kitlesel destek tabanını genişletir ve AKP’nin bastığı zemini kaydırır. Ve nihayetinde üretimden gelen gücün kullanıldığı mücadele biçimlerinin, en ileri anlamda da genel grevin koşullarını yaratır.

Yani kimi gençlik gruplarının sadece polisle karşı karşıya gelmeye dayanan perspektifi mücadeleye katkı sağlamaz, hatta eylemlerin küçülmesine sebep olur. Sadece tepkiselliğe dayanmak, öfke boşaltmaktan ve sonunda çaresiz hissettirmekten başka bir şeye yaramaz. CHP’nin belirli periyotlarla çeşitli bölgelerde yaptığı bölge mitingleri de yeterli olmaz. Seçim mitinglerinin bir tık fazlası olan CHP mitingleri normalleşmeye dönüşür. Ama bizler olağanüstü dönemlerden geçiyoruz ve olağanüstü işler yapmak zorundayız. Sınıf eksenli taleplerle güçlü bir kampanya örmeyi, diktatörlüğe karşı çıkmayı, emekçi halkın acil gündemleriyle birleştirmeyi CHP’den bekleyemeyiz ama sosyalist güçler aralarında anlaşarak bu tarz kampanyaları örgütleyebilmelidir. Mücadeleyi süreç olarak örgütlemeli, ortak akılla içerik oluşturmalı, birliği ve dayanışmayı düstur edinerek emekçi halka ulaşmalıyız. Birleşik bir mücadele için inisiyatif almak devrimci bir görevdir.

İçerikten yoksun 1 Mayıs tartışmaları da gösteriyor ki dar grupçu rekabet, bürokratizm, devrimcilik yarıştırma, somutta iş koyamama gibi eğilimlerden kurtulmak gerekiyor. 1 Mayıs’ı işçilerle, acil talepler etrafında örülen mücadelelerle karşılamadıktan sonra mekan fetişizminin pek bir kıymeti kalmaz. İşçisiz, talepsiz, gündemsiz ve neticede cılız bir mekan zorlamasının amaca hizmet etmesi mümkün değildir.

Kanımca yapılması gerekenler ortada. AKP’nin bu süreçte gidişi gayet mümkün, yeter ki kitlesellik ve cesareti güçlü bir seferberlik ve somut sınıfsal taleplerle birleştirelim. Bu sayede hepimizi gururlandıran bu gençlik hareketi sola kayışını güçlendirecek ve ülkenin geleceği için iddia sahibi olacaktır.

 

CATEGORIES

COMMENTS

Wordpress (0)
Disqus (0 )