Afrin’de Son Durum – Askeri Analiz
TSK ve AKP destekli cihatçı grupların Afrin’e yönelik başlattığı operasyon, 10 Şubat itibariyle 22. günü geride bıraktı. 10 Şubat günü Afrin’den gelen 11 asker kaybı ve bir helikopterin düşürülmesi haberleri, Türkiye’de geniş yankı buldu ve operasyonun başarısı hakkında ilk defa ciddi kaygıların oluşmasını beraberinde getirdi.
Konuyla ilgili daha güvenilir veriler sunan Londra merkezli Suriye İnsan Hakları Gözlemevi’nin verdiği rakamlara göre operasyonun ilk 22 gününde TSK 33 askerini kaybederken ÖSO’nun kaybı 141, YPG’nin ise 140 oldu. 21’i çocuk 13’ü kadın olmak üzere toplam 74 sivil de operasyonun ilk 3 haftasında canından oldu, onlarcası yaralandı. Kilis ve Reyhanlı’ya atılan roketlerden ötürü de 2’si Suriyeli 7 sivil hayatını kaybetti.
Hava Saldırılarının Belirleyiciliği
YPG Afrin’de hat tutuyor, mevziler kazmış, kritik noktalara mayın döşemiş, sığınaklar oluşturmuş, siperler kazmış, tüneller ve gözetleme noktaları yapmış… TSK ve ÖSO’nun karadan ilerleyişini durdurmak için alınan bu önlemlerin en büyük yıkıcısı şüphe yok ki hava saldırılarıdır. Bu yüzden hava saldırıları Afrin’deki savaşın gidişatını doğrudan belirlemektedir. 3 Şubat’ta İdlib’de Rus savaş uçağının düşürülmesinin sonraki en az 5 gün boyunca Rusya’nın izin vermemesi nedeniyle TSK havadan saldırı yapamadığı için Zeytin Dalı adeta tıkanmıştı, ne var ki son üç gündür Rusya’nın yeniden izin vermesiyle hava saldırıları yeniden başladı ve YPG’ye karşı ilerlemeler kaydedildi. Operasyonun başlamasının ilk haftasında da kötü hava şartları yüzünden hava saldırıları kesilmişti ve o zaman da ilerleme sağlanamamıştı. Buradan çıkan sonuç, hava operasyonları olmadan Zeytin Dalı’nın fazla yol alamayacağıdır. Bu açıdan 10 Şubat (cumartesi) günü Afrin’de ATAK tipi saldırı helikopterinin düşürülmesi büyük önem taşıyor. Şayet düşürülme omuzdan atılan MANPAD füzeleri ile gerçekleştirildiyse TSK’nın bu tarz kayıpları artarak devam edecektir. Bunun anlamı hava üstünlüğünün ağır darbe almasıdır. Diğer taraftan internetteki görüntülerde oldukça alçak seyrettiği gözlenen ATAK helikopterinin yerden açılan ateşle düşmesi de olasıdır. Şayet durum buysa helikopterin düşmesi arızi bir gelişme olarak görülebileceğinden TSK’nın hava üstünlüğünün darbe alması o denli şiddetli olmayacaktır.
Tanksavar Füzeleri
YPG, Zeytin Dalı birliklerinin tanklar ve zırhlı araçlar eşliğinde ilerlemesini tanksavar füzeleriyle durdurmaya çalışıyor. Geçtiğimiz pazar (4 Şubat) tanksavar füzesi ile yapılan saldırıda tankın içerisindeki 5 asker ile tankın yanında yürüyen bir başka asker hayatını kaybetmişti. İnternete konan birçok videoda tanksavarların aynı ölçüde başarılı olmadığı gözükse de YPG’nin elindeki bu füzelerle sahada ciddi bir etkinlik kazandığı ortada. Genel kanı YPG’nin, Afrin’de Rus yapımı Konkurs füzeleri kullandığı yönünde. Nasıl temin ettikleri konusundaysa net bir bilgi yok. Bu füzeler, Suriye iç savaşında yaygın olarak kullanılıyor. YPG’nin sosyal medyaya servis ettiği görüntülerde tanklara saldırı anı verilse de tam olarak hangi sistemin kullanıldığı gösterilmiyor. YPG sözcüsü Nuri Mahmud, söz konusu tanksavar füzeleri için,“Çoğunu karaborsadan; İdlib, Azez, El Bab ve Cerablus gibi yerlerdeki Türkiye destekli gruplardan alıyoruz.” dese de mesele elbette bundan daha karışık olabilir. Bu füzelerin karaborsa dışında ABD, Suriye ve İran tarafından YPG’ye verilmiş olması da gayet olası.
Zeytin Dalı’nın Kapsamı
Bir askeri operasyonun başarısı için hedef ve kapsamın açık bir şekilde ortaya konması önemlidir. Peki askeri açıdan Zeytin Dalı neyi hedefliyor? Burası tam belli değil. AKP cephesinde tam bir fetih havası var. Gaza gelen RTE ve yandaşları İdlib’den Irak sınırına kadar olan alanda hükümranlık iddiasını gündeme getirecek kadar uçabiliyor. Diğer taraftan en azından ABD üzerinde Fırat’ın batısında kalan Münbiç’ten çekilmesi için ciddi şekilde basınç kurulduğu ortada. Ama bir yandan da başbakan Binali Yıldırım, Zeytin Dalı operasyonu için 30 km derinlikten bahsediyor ki bu da Afrin şehir merkezine girilmeyeceği anlamına geliyor. RTE’nin bir planının olmadığı, başarıya ya da aksaklıklara göre hareket edileceği izlenimi en güçlü olanı. Kılıçdaroğlu’nun Afrin şehir merkezine girilmemesi çağrısı karşısında Cumhurbaşkanı sözcüsü Kalın’ın buna askeri uzmanların karar vereceğini söylemesini bu şekilde okumak gerekir. Eğer Afrin’de başarı gelirse Münbiç ve diğer dosyalar gündeme gelecektir. ABD’nin Afrin’den sonra Münbiç’i de TSK’ye bırakması gayet mümkündür.
Fırat Kalkanı Mukayesesi
Zeytin Dalı Operasyonu’nun aylarca sürmesi kaçınılmazdır. Fırat Kalkanı Harekatı ile Al Bab’ın ele geçirilmesi 6 aydan fazla sürmüştür. IŞİD karşısında TSK toplamda 72, ÖSO ise 600’den fazla kayıp vermiştir. Al Bab’da operasyonu kolaylaştıran bazı etkenler bulunmaktadır. Birincisi Al Bab bölgesi düzlüktür, nizami orduların ilerlemesi için uygun bir zemini vardır. İkincisi YPG Afrin’de çok köklü ve yaygın bir halk desteğine sahipken IŞİD Al Bab’da yabancı ve ilhakçı bir güçtür. Üçüncüsü IŞİD YPG’nin sahip olduğu dış destekten mahrumdur, tam anlamıyla kendi başına aynı anda birçok cephede savaş vermiştir. YPG ise dolaylı ve doğrudan şekilde Afrin’de askeri destek alacaktır ve diplomatik olarak da durumun gidişatına göre kollanacaktır. Dördüncüsü dünya kamuoyu Afrin şehir merkezinde yoğunlaşacak sivil ölümlerinden ötürü ayağa kalkacaktır, oysa Al Bab’da onca sivil ölümüne karşın IŞİD yüzünden bütün dünya bu konuda adeta sessizliğe gömülmüştür. IŞİD’in üstünlüğü çok sayıda intihar saldırganı ile bombalı araçlı saldırılar düzenleyebilmesi ve bu sayede şok baskınlar yapabilmesi, sürpriz unsurunu kullanabilmesi ve düşmana acı kayıplar yaratabilmesi idi ki IŞİD bu yeteneğini Fırat Kalkanı Operasyonu’nda da gösterdi. Diğer taraftan YPG’nin de son derece motive ve ideolojik bir güç olduğunu belirtmek gerekir.
Şehir Savaşı
Zeytin Dalı Operasyonu da daha aylarca sürecektir dedik. Çatışmaların uzaması ile askerler ve cihatçılarda moral ve fiziksel açılardan yorulma ve yıpranmanın yaşanması kaçınılmazdır. Diğer taraftan engebeli bir coğrafyası olan Afrin’de TSK ve ÖSO ilerlemekte zorlansa da aylarca sürecek operasyon neticesinde ve hava saldırının getirdiği üstünlükle ciddi ölçüde kayıplar vererek Afrin şehir merkezine yaklaşılması mümkün görünmektedir. Yukarıda belirttiğimiz gibi Afrin şehir merkezine taarruz yapılıp yapılmayacağı kesinleşmiş değildir. Ne var ki şehir savaşlarının çok daha kanlı olacağı ortadadır. Bu noktada AKP akıl hocalarının Esad taktiğini gündeme getirmesi yani YPG’lilerin Afrin’den otobüslerle güvenli biçimde ayrılmasının sağlanması olasılığını tartışması boşuna değildir. Şehir savaşındaki eldeki kaba tablo şu şekildedir: Türkiye’nin Kürt illerinde yaşanan ve hendek savaşları olarak da bilinen kent savaşları aylarca sürmüş, yüzlerce TSK mensubu ve binlerce Kürt genci hayatını kaybetmiştir. TSK bu şehirlere aynı anda saldırmayı denememiştir. YPG Afrin’de kıyas kabul etmeyecek şekilde güçlü silahlara sahiptir. YPG’liler sayı olarak da çok daha kalabalıktır. Diğer taraftan TSK bu sefer hava saldırılarını da kullanacaktır. Üstelik çatışma bölgelerine önden ÖSO’cular sürülmektedir. Kobane’de görüldüğü üzere YPG kent savaşında bir hayli tecrübelidir. Diğer taraftan Kobane’de ABD hava desteği YPG’ye büyük fayda getirmiştir. TSK için işleri zorlaştıran bir diğer faktör de Afrin’in başka bir ülkenin toprağı olmasıdır, yani işin içinde işleri bir hayli zorlaştıracak başka devletler de vardır ve savaşa müdahil olmanın yollarını bulacaklardır. TSK’nın Afrin’de bataklığa saplanmasını isteyecek birden fazla dış güç bu ihtimale yatırım yapacaktır.
Şam’ın Afrin’deki Rolü
Öteden beri Şam açısından YPG müzakere edilebilir kuvvet olarak görülmüştü. Ne var ki YPG’nin ABD’ye mutlak şekilde angaje olması işin rengini epeyce değiştirdi. ABD’nin Esad’a zırnık koklatmaya niyeti olmadığı gibi Suriye’den çıkmak gibi bir planı da olamazdı. Yani Fırat’ın doğusu ve Suriye’nin en büyük enerji kaynakları Esad için hayal olabilirdi. Dahası ABD, Suriye’de YPG sayesinde kalıcı olacaktı. İşte bu durum Rusya’nın Zeytin Dalı’na yeşil ışık yakmasına sebep oldu. Madem YPG böyle bir rol oynayacaktı, neden RTE’ye izin verilmesindi? ABD-Rusya çelişkisi RTE’ye muazzam kapılar açtı. Ama Şam, Ankara’ya asla güvenemeyeceğini, RTE ile ezeli düşman olduklarını, Türkiye’de estirilen Osmanlı rüzgarlarını ve işgalin kalıcı olmasının arzulandığını bildiğinden Esad TSK’nin Afrin’i kolayca almasına izin vermek istemez. El altından TSK’nın tökezlemesi için ne gerekiyorsa yapılacaktır. YPG’nin Afrin’deki tek ikmal yolu Esad’ın elinde ve Esad bu yolu açık tutuyor; savaşçı, silah ve gıda gibi yaşamsal kaynaklar Esad eliyle Afrin’e giriyor. Meselenin sadece ikmal yolu ile sınırlı olmadığı tanksavar füzeleri gibi önemli silahlar ile istihbaratın YPG’ye Muhaberat eliyle ulaştırıldığını tahmin edebiliriz.
Tahran’ın Rolü
Şam’dan bahsederken aynı zamanda Tahran’dan da bahsettiğimizi unutmayalım. Bu ikisinin pozisyonun hemen hemen bütünleşik olduğunu söyleyebiliriz. Tahran en yetkili ağızdan cumhurbaşkanı Ruhani aracılığıyla Zeytin Dalı Operasyonu’nun bitmesini istediğini açıkladı. Bu çok önemli bir sinyaldir. TSK ve cihatçıların askeri zaferler elde etmesi ve Suriye’nin kuzeyinde kendi kurtarılmış bölgelerini yaratmak istemesi Tahran’ı da ciddi ölçüde rahatsız ediyor. TSK’ya bağlı birliklerin İdlib’de Suriye ordusu ve İran yanlısı milislerin ilerleyiş güzergahları önünde konumlanışı Tahran’ın önemli endişe kaynağı durumunda. AKP cephesinden gelen Afrin’den sonra sıranın İdlib’e geleceği yönündeki açıklamalar da İran’ın kabul edebileceği şeyler değil. Bu yüzden İran’ın Şam ile beraber TSK’nın Afrin’de bataklığa saplanmasını istemesi ve bunun uygun hareketleri yapması gayet doğal. İdlib’de de RTE’nin kurmak istediği dengeleri bozacak yeni hamleleri devreye sokmak İran’ın temel önceliği olmaya devam edecek.
Moskova’nın Rolü
Zeytin Dalı’na izin veren ve bunu mümkün kılan Putin’den başkası değil. Rusya açısından iki stratejik NATO müttefikini ayırıp Türkiye’yi yanına çekmek başlı başına bir başarı. AKP’nin S-400 savunma sistemleri için milyarlarca doları Putin’e bahşetmesi, nükleer santral ve enerji anlaşmaları da düşünüldüğünde Türkiye’nin Rusya için önemi daha iyi açığa çıkar. Diğer taraftan Putin RTE’ye güvenilmeyeceğini gayet iyi bilir. Rus savaş uçağının Nusra tarafından düşürülmesinin ardından yaklaşık bir hafta Türk savaş uçaklarına Suriye’de yasak uygulanması, önemli bir gözdağıdır. İplerin Putin’in elinde olduğunu söylemek abartılı olmaz. Bir daha İdlib’de Rusya’ya karşı bu tarz bir saldırının olması durumunda nelerin olabileceği makul bir tarzda RTE’ye uygulamalı şekilde gösterilmiştir. Diğer taraftan El Nusra’nın İdlib’deki varlığı Putin açısından da kabul edilebilir değildir. Ne var ki çatışmasızlık bölgeleri kapsamında TSK’ya bağlı birliklerin İblib boyunca yerleşmesi yine Putin’in izniyle olmuştur. Bu durumun Putin için ne kadar kalıcı ne kadar geçici bir ödün olduğunu zaman gösterecektir.
Cephe Gerisi
Savaşlarda cephe gerisinde yaratılan savaş motivasyonu en az cephe kadar belirleyicidir. AKP bu konuda müthiş bir abluka yaratıp savaşa karşı sesleri susturmaya çalışsa da bu konuda elde edeceği başarıların bariz bir doğal sınırı var. Bir kere Türkiye’de nüfusun %20 civarı Kürtlerden oluşuyor. Yoğun baskılardan ötürü seslerini yükseltemeseler de bu grubun büyük bölümü Afrin için büyük acı duyuyor, başta AKP olmak üzere savaş yanlılarına öfkeleniyor. Kürtlerle duygusal kopuş had safhaya ulaşmış durumda. Bunun dışında sol tabanda operasyona karşı genel bir olumsuzluk havası mevcut. Ayrıca RTE’nin Afrin operasyonunu tek adam rejiminin kökleşmesi için kullandığını düşünen geniş bir kesim de meseleye şüpheyle yaklaşıyor. Savaş inisiyatifini alan siyasi iradenin savaştan zaferle çıkması durumunda büyük politik atılım yaptığı, hezimet durumundaysa siyasi iradenin ağır bedeller ödemek zorunda kaldığı tarihsel bir gerçek. Bu durum yüzünden Afrin Operasyonu’na verilen desteğin göründüğünden daha az olduğunu söyleyebiliriz.