Açlık Sınırına Mahkum Değiliz! Yeter Ki Mücadele Edelim! – Elif Altunay
Birleşik Metal-İş Sendikası Sınıf Araştırmaları Merkezi’nin (BİSAM) açlık sınırı verilerini açıkladı. Haziran ayında dört kişilik bir ailenin açlık sınırı, geçen yılın aynı ayına göre yüzde 19.7 artarak bin 757 TL’ye yükseldi. Asgari ücret ise malum 1600 TL. Yani asgari ücretli bir kez daha açlık sınırının altına mahkûm oldu. BİSAM verilerine göre yoksulluk sınırı da 6 bin 77 TL olarak belirlendi.
Patates, soğan gibi en temel besin öğeleri bile yoksul emekçilerin bütçesini zorlayacak düzeye gelmiş durumda. Hayat pahalılığı giderek artıyor. Emekçiler ise giderek daha fazla açlığa ve yoksulluğa mahkûm oluyor.
Erdoğan “dış mihraklar, millet iradesi” gibi safsatalarını söyleyedursun, apar topar erken seçime gidilmesinin asıl sebebi ekonominin çöküşün eşiğine gelmesiydi. Döviz kendi tarihinin tavanını gördü, görmeye de devam edecek gibi duruyor. Hükümetin ucuz politikalarıyla günü kurtarmaya çalıştığı, inşaat yaparak sıcak para akışıyla göz boyadığı, elindeki göçmenleri bırakma tehdidiyle Avrupa Birliği’nden para kopardığı günlerin sonuna yaklaştık. AKP iktidarı, senelerdir altını oyduğu ve yavaş yavaş çöken bir binanın üstüne yıkılması tehlikesi ile karşı karşıya. Fakat bu çöküşün bedelini emekçi halka ödeterek kurtulma peşinde. Ekonominin başına kimi getirerek işleri düzeltebileceğinin hesabını yapan Erdoğan, her diktatör gibi inişini yumuşatma ve koltuğunu tehlikeden koruma derdinde.
Hâlihazırda Csun, Süperpark, Flormar, Barilla fabrikalarında işçilerin aynı zamanlarda mücadeleye girişmiş olmalarından görüyoruz ki patronlar da hükümet de krizin bedelini işçiye, yoksul emekçiye ödetme niyetinde. Zaten bütün gün pestili çıkana kadar çalışıp yine de evini zor geçindiren milyonlarca emekçinin sırtına daha fazla binerek kendi koltuklarını, kârlarını kurtarma peşinde olacak kadar acımasız bir sınıfla karşı karşıyayız.
Emeğimizle yaşayabilmemizi imkânsız kılan bu sistemden tek kurtuluş örgütlü sınıf mücadelesi. Eğer çocuklarımızın ayakkabı paralarını, okul harçlıklarını, mutfağa alacağımız patates-soğanı dert ederek yaşayacak duruma geldiysek; işçilerin emekçilerin kendi içlerindeki suni kimliksel ayrımlardan sıyrılıp ortak dertleri için bir araya gelmelerinin zamanı gelmiş demektir.
Patronların ve AKP’nin düzeninin yarattığı ekonomik kriz daha da derinleşecektir. Krizin faturasını kimin ödeyeceğini ise örgütlü mücadele belirleyecektir. Bunun için emekçilerin örgütlü mücadelesini yükseltmek, bugün her zamandan daha kritik bir duruma gelmiştir.