Mısır’da Yeni Sürece Dair İlk İzlenimler
Müslüman Kardeşler ve Mursi, dünya tarihinin en büyük eylemlerinin neticesinde ama askerlerin devreye girmesiyle devrildi. Fırsat bu fırsattı. Ordu ile Mısır’ın liberal elitleri devrimi çalmak için kolları sıvadılar. Diğer taraftan Müslüman Kardeşler, ordunun müdahalesiyle yüzünden aslında utanç verici bir sondan kurtulmuş oldu. Meşru iktidarlarının gaspedildiği ve “darbeye karşı demokrasiyi savunma” iddialarıyla örgütsel güçlerini devreye soktular. Tüm ülkeden topladıkları yandaşlarıyla adeta kılıçlarını çektiler ve geçtiğimiz günlerde yaşanan katliamla pozisyonlarını biraz daha güçlendirmiş oldular. Ama yapacakları fazla bir şey olduğu da söylemez. Ayrıca, zaten geçmişten günümüze Sina’da aktif olan İslamcı fanatikleri saymazsak ülkenin Cezayir ya da Suriye benzeri bir iç savaşa gideceği yönündeki beklentiler hiç de gerçekçi görünmüyor. Diğer bir sürü şey bir yana, Müslüman Kardeşler’in para babası liderliği böyle bir işe girmeyecektir. Onlar ihtiyaç duydukları şehitleri elde ettiler ve mağduriyet yakarışlarıyla önümüzdeki süreçte gemilerini yüzdürmeye çalışacaklar.
Bu arada darbeden sonra geçici Cumhurbaşkanı olarak atanan Adli Mansur, geçiş dönemi için 33 maddelik bir anayasa hazırladı. Buna göre farklı kesimlerden oluşan bir çeşit anayasayı hazırlama komisyonu oluşturulacak ve gerekli değişikliklerle beraber 60 gün içerisine anayasa tamamlanmış olacak. Ardından anayasa halk oyuna sunulacak ve cumhurbaşkanlığı ile meclis seçimlerine sıra gelecek. Bu geçiş sürecinin 9 ay içerisinde tamamlanması öngörülüyor. Diğer taraftan geçici Cumhurbaşkanı Mansur, eski Maliye Bakanı liberal ekonomist Hazim el Biblevi’yi Başbakanlığa atadı. Dışişlerinden sorumlu Cumhurbaşkanlığı yardımcılığına da Baradey getirildi. Böylece yeni yönetimin emperyalizm yanlısı liberal dokusu netleşmiş oldu.
Müslüman Kardeşler bu sürece baştan tavırlı iken geleceğe dair asıl yönelimin ilk işaretleri azınlıklardan geldi. Hıristiyan azınlığın haklarının yeni anayasa da görmezden gelindiğini ifade eden Maspero Gençlik Hareketi, “Dini partilere meşruiyet verilmesini reddediyoruz. 30 Haziran gösterileri, ulusal anayasa hedefiyle düzenlendi, dini anayasa için değil” diyerek Tahrir ruhunun gelecek süreçte de muhalefeti sürdüreceğini ortaya koydu. Mursi’ye karşı oluşan en büyük muhalefet grubun olan laik ve liberallerin birliği Ulusal Kurtuluş Cephesi de geçici cumhurbaşkanı Mansur’un koyduğu yol haritasına muhalefetini açıkladı. Mursi’yi deviren halk hareketini örgütleyen Temerrüd (İsyan) Hareketi de geçiş kararnamesini reddetti. Böylelikle yeni dönemde muhalefetin Müslüman Kardeşler ile özdeşleşmeyeceği, farklı farklı kesimleri kapsayacağı belirginleşiyor.
Gerçekten de Mansur’un hazırladığı anayasa taslağı eylemci gençlik kuşağı için tam bir felaketten başka bir şey değil. İfade özgürlüğünün sınırlandırılmasının önü açılıyor, şeriat baş tacı ediliyor, grev hakkı tanınmıyor ve dahası da var. Neticede yeni anayasa taslağı, neoliberelizm ve Selefi Nur Partisi’ne verilen ödün anlamına gelen İslami öğelerle dolu. Önümüzdeki günlerde özgürlükçü gençlik hareketi ile grev hareketinin yeniden devreye girmesi hiç de şaşırtıcı olmayacak.
Tahrir Ruhu “Darbe” Aldı mı?
“Ordu, Mursi’ye darbe yaparak ayaklanmayı maniple etti ve bir yandan da ülkede ipleri yeniden eline almış oldu. Yani bu darbe zaten düşecek olan Mursi’ye karşı değil, emekçi kitle hareketine karşı yapıldı. Mursi ve Müslüman Kardeşler, kendileri için olabilecek en elverişli bir düşüş şekli yaşadılar.”(bolsevik.org, 4 Temmuz) Gerçekten de geçtiğimiz günlerin gelişmeleri bu analizi doğruladı. Ordunun ve Mısır’ın liberal elitlerinin devrimi çalmaya çalıştığı çok açık. Peki bundan sonrası için ifade edecek olursak Tahrir ruhu darbe aldı mı?
Tahrir ruhu, Mursi’yi de devirmişti ama işi mecrasına sokan ordu oldu. Milyonlar orduyu alkışladı, Müslüman Kardeşler çatıştı, kayıplar verdi. Bugün Mısır’da eylemciler sürecin darbe olduğunu kesinlikle reddediyorlar. Onlara göre ordu halkın açık iradesi lehine devreye girdi o kadar. Onlara göre Müslüman Kardeşler halka saldırıyor ve ülkeyi iç savaşa sürüklemeye çalışıyor. Orduya karşı çıkmış ve hala bu görüşte olan geniş kesimler de bu kanaati paylaşıyor. Türkiye’de AKP etkisiyle darbe yaygarası yapılsa da (hatta Gezi Parkı direnişçileri de darbeci olarak damgalanmak istense de) dünyanın geri kalanı da bu şekilde düşünmüyor, hükümetler de yeni yönetimle ilişkiler kurdular bile. Müslüman Kardeşler’den hiç de hazzetmeyen Suudi yönetimi ile Birleşik Arap Emirlikleri kesenin ağzını açarak milyarlarca dolarlık yardımı Mısır’a ulaştıracaklar. Bu, yeni yönetime ulaşmış bir can simidi. Ama hiçbir şey boşuna değil tabi ki. Mısır’ın başına da küresel sermayenin adamlarını oturttular. Sürece emperyalizmin desteği tartışılmaz. Hızlı bir IMF anlaşmasının Mısır’a dayatılması kesin gibi gözüküyor. Yanlış anlaşılmasın ABD ve ortakları Müslüman Kardeşler’e karşı falan değildi, ama pili biten kenara atılır ve yeni uygun partnerler aranır, bu iş böyledir.
Bozuk düzende muhalif kalanlar her zaman moral üstünlüğe sahip olduklarından er ya da geç atağa kalkacaklardır. Bu yüzden Tahrir, orduyu ve yeni yönetimi kucakladığı oranda Tahrir ruhu yara alacaktır. Ama milyonlarca eylemci geçmişte de gördüğümüz gibi yanlış gördüğü yerde tavır almakta zorlanmayacak. Mursi’ye oy verenlerin büyük bir kısmı Mursi’yi devirenlerin eylemlere katıldılar. Aynısının yeniden yaşanacağına, yani Tahrir ruhunun önümüzdeki süreçte de sosyal adalet ve özgürlük temalarıyla sahne alacağına şüphe yok. Nitekim geçici cumhurbaşkanı Mansur’un açıkladığı yol haritası, daha şimdiden Mursi’yi deviren gruplarca reddedilmiş durumda. Mısır’a bakarken bir sürü gazetecinin Türkiyeli ulusal bakış açısından sıyrılamadıklarını, meseleyi Mısır’a hiç de uymayan darbe – demokrasi sığlığı içerisinde tartıştıklarını ve ayaklanan halkı saf yerine koydukları gözlemleniyor.
Mısır’da önce Mübarek devrilmiş ardında da Tantavi önderliğindeki Yüksek Askeri Konsey’e karşı protestolar yükselmişti. Bu eylemlerde onlarca kişi katledildi. YAK, ülkenin seçimlere gitmesine mecburen yeşil ışık yaktığındaysa seçimlerden Müslüman Kardeşler kazançlı çıkacaktı. Gerçi cumhurbaşkanlığı seçimlerinde bir hayli şaibe dolaştı ama neticede Müslüman Kardeşler ülkenin en önemli örgütlü gücüydü. MK’nin zaferi birçok eylemci için de devrimin ilerlemesi anlamında ileri doğru atılmış bir adımdı. Derken Mursi’nin de Mübarek’ten farklı olmadığı kanısı hızla yayıldı ve eylemler durmadı. İşçi hareketi Mübarek’in devrilmesinde belirleyici olmuş ve eylemler bu saatten sonra hiç durmamıştı. Mursi iktidarında ise işçi eylemleri daha da hızlandı. Bunların bir çoğu medyada kendine yer bulamıyordu ama son bir yılda düzenlenen binlerce grev ve işyeri eyleminden bahsedebiliriz. Bu kısa özet bile Mısır’da toplumsal muhalefetin ya da başka bir söyleyişle Tahrir ruhunun yoluna devam edeceğini gösteriyor. Bu yolun bir şekilde sürekli devrime çıkması, antikapitalist bir içerik kazanması gerekiyor aksi takdirde er ya da geç tıkanma yaşanacaktır.