Kamışlı’dan Şemdinli’ye Kürt Ulusal Hareketi Sarsıyor

   04.08.2012

Osmanlı imparatorluğu dağılmaya başladığında milliyetçilik trenine en geç atlayan halklardan biri olan Kürtler, dananın kuyruğunun koptuğu 1.Büyük Paylaşım Savaşı ve sonrasında kendi ulus devletlerini kuramadılar. Bunun neticesinde Kürt toprakları emperyalist güçler tarafından temel olarak dört parçaya bölündü. Bu bölünmenin neden olduğu sancılar bir yüzyıldır dinmedi.
Bu yüzyıl boyunca Kürtler direndiler, her bir Kürt bölgesinin kendi öyküsü oldu. Önce Irak Kürtleri fiilen bağımsızlıklarını kazandılar, şimdi de Suriye Kürtleri (Batı Kürdistan) bu yoldalar. Kürt Ulusal Hareketi’nin bu kazanımlarının bir sonucu da farklı farklı ülkelerdeki Kürtlerin giderek daha çok birleşik bir hareket olarak hissetmeleri ve davranmalarıdır. Kürtlerin Suriye’deki kazanımları, bütün Kürt bölgelerinde büyük heyecan yaratırken Kürt hareketinin merkezi olan Türkiye Kürdistan’ında da mücadele yeni bir motivasyon kazanarak daha cüretkar boyutlara ulaşıyor
PKK gerillaları 23 Temmuz’dan bu yana Şemdinli kırsalında TSK ile çarpışıyorlar ve klasik vurkaç taktiğini uygulamayıp bölgeden çekilmemekte direniyorlar. Hatta gerilla atakları Şemdinli şehir merkezine kadar kimi zaman uzanıyor. Köyler boşaltılıyor, savaş uçakları askerin giremediği dağları dövüyor, Kürt illerinin başka noktalarında da çatışmalar tırmanıyor. 1990lardan beridir görülmemiş düzeydeki cüretkar gerilla hareketleri karşısında ne AKP’den ne de TSK’dan ses çıkıyor. Açık ki önemli asker kayıpları var ve bunlar kamuoyundan gizleniyor. Mesele birkaç münferit çatışma gibi sunulsa da burjuva medya bile durumu manşetlerine taşımak durumunda kalmaktadır.
İki Büyük Dinamik
Dışişleri Bakanı Davudoğlu Ortadoğu’da “yüzyılın en büyük tasfiyesi ve dönüşümü yaşandığını” söylüyordu. Bu süreçte bölgenin yerlisi iki büyük dinamik unsur göze çarpıyor. Bu dinamiklerden birincisi Müslüman Kardeşler’in başını çektiği “güdümlü İslamcılık”tır. Söz konusu tasfiye ve savaş sürecinin en büyük kazananı olmaya adaylar. AKP’nin heyecanı ve enerjikliği bundan kaynaklanıyor.
Ortadoğu’nun ikinci en büyük dinamiği ise Kürt ulusal hareketidir. Büyük halk desteği, on binlerce kadrosu, silah ve para gücü, modern yapılanması ile Kürt ulusal hareketi Ortadoğu’daki en belirleyici güçlerden birisidir ve bahsi geçen tasfiye ve dönüşümlerden karlı çıkmak durumundadır.
Diğer taraftan bu iki dinamik güç Türkiye’de karşı karşıyalar. İslamcı unsurlar ellerine geçirdikleri devlet aygıtlarıyla Kürt hareketinin üstüne gitme işini üstlendiler ve daha vurucu askeri unsurlar yaratmak için kolları sıvadıkları gibi KCK operasyonları ile sürece belirleyici bir müdahalede bulundular.
Ne var ki AKP’nin Kürt sorununu bastırma dinamizmi son ayların gelişmelerinin gösterdiği gibi tıkanmıştır. Daha etkin askeri-özel harekâtçı operasyonların gerilla karşısında bir işe yaramayacağı baştan belliydi. Diğer taraftan 8 bindan fazla insanın hapse konduğu KCK süreci de AKP’nin beklentilerini karşılamamaktadır. Bir yandan hapse atılan Kürt siyasetçi sayısı askeri darbe boyutlarına ulaşıyor, diğer yandan da Kürt dinamiği içerisinden yeni aktivistler çıkartmakta fazla güçlük çekmiyor. Kısacası tutuklama dalgalarının doğal bir sınırının olduğu gün gibi ortada.
Suriye’de Esad’ın irtifa kaybetmesinde birinci derecede görev alan böylelikle de bir yandan da Kürtlerin önünü açan AKP hükümetinin aslında Türk devletinin tarihi kâbusunu büyütmek anlamında kendi ayağına kurşun sıktığını herkes biliyor bilmesine de, burjuva medya neredeyse tamamen kontrol altında olduğu için AKP fazla hasar almadan yoluna devam edebiliyor. Ama Suriye’deki süreçten esinlenen PKK de Irak sınıra yakın bölgelerdeki kırsal üstünlüğünü güvenerek yeni bir atılım yapmak iddiasında. Şemdinli’deki sürecin ne kadar derinleştirilebilir ve yayılabilir olduğunu zaman gösterecektir; ama PKK daha şimdiden moral üstünlüğü ele geçirmiştir. Kısacası AKP köşeye sıkışmış ve Kürt sorununda yüz üstü yere yapışmıştır. Bu çöküş sadece AKP politikasını değil aslında Türk devletinin Kürt politikasının çöküşüdür. Bu anlamda AKP kartı da çözümsüz ve başarısız olmuştur. Geriye Kürt ulusal davasının ilerlerlemesi kalmıştır. Kürtler hak verilen değil söke söke hak alan durumundadır. Bu yüzden de Kürt hareketi hep daha fazlasını isteyecektir. Birleşik bağımsız Kürt devleti kuruluncaya dek “hak”ların kapsamı sürekli değişecektir.
Diğer taraftan oluşmakta olan Kürt iktidarı da burjuva bir iktidar olacaktır. Barzani ve Talabani önderliğindeki Güney Kürdistan örneği ortadadır. Bu noktada PKK’nin bambaşka bir hareket olduğu ve kapitalizme karşı olduğu söylenecektir. Birinci belirtilmesi gereken Barzani’nin Kürt ulusal davasının iki merkezinden birini teşkil ettiğidir. Modern bir devlet örgütlenmesi, ordusu, parası ve ABD gibi sıkı müttefikleri vardır. PKK kadar bütün Kürdistan’a yayılan bir kitlesi olmasa da bu konuda da yabana atılır durumda değildir ve sahip olduğu güçle Kürt hareketinin geleceğine taliptir. PKK’ye gelince BDPli belediyelerin neoliberalizme yatkın icraatları bizlere fikir vermelidir. Kaldı ki PKK’nin antikapitalist proleter bir programı yoktur. Kapitalizmin alternatifi işçi iktidarı, sosyalist dünya devrimi ve komünizmdir. PKK’nin böyle bir iddiası bulunmamaktadır. Kimse PKK’yi kızıla boyamamalıdır.
Türkiye’de işçi sınıfının Kürtlerin haklarını savunan enternasyonalist bir tavrı geliştirmesi zorunludur. İşçi sınıfı eğer bu hassas sınavı geçemezse şovenizme bağlanarak bağımsız sınıf siyasetini örgütleyemeyecektir. Bunun neticesi ise işçi sınıfının etnik temeller üzerinde ayrışması ve atomize olmasıdır. Marksistlerin işçi sınıfı içerisinde güç kazanması ve enternasyonalist bilincin sınıf saflarında yerleşmesini sağlaması tarihsel bir görev olarak önümüzde durmaktadır.
KATEGORİLER
ETİKETLER