Yenidoğan Çetesi Piyasacı Bir Mantığın Sonucudur!
Erdoğan rejimi, Türkiye’yi çetelerin, suç örgütlerinin ve suçluların cirit attığı bir ülke haline dönüştürmeyi başardı. Devletin hemen her katmanıyla iç içe geçen çeteler, her geçen gün yeni bir skandal yaratıyor. Bunun son örneği yeni doğan bebekleri özel hastanelerde alıkoyarak ölüme sürükleyen ve diğer yandan bu işi bir kar kapısı haline dönüştüren ‘Yenidoğan Çetesi’. Her yaşanan skandalda bu kadarı olmaz diyoruz; fakat her yaşanan geçmişteki olayların mirasından beslenerek karşımıza çıkıyor.
Yenidoğan Çetesi Piyasacı Bir Mantığın Ürünüdür!
AKP döneminde sağlık alanı neredeyse tamamen özel sektöre terk edildi. Bir yandan kamu hastaneleri tasfiye edilerek yerine kamu-özel ortaklıklı ve döviz bazlı garanti ödemeli şehir hastaneleri ikame edilirken; diğer taraftan hastane ve sağlık emekçilerinin sayısındaki ve sağlık hizmetlerinin niteliğindeki yetersizlik halkı özel hastanelerin kapısına mecbur bıraktı.
Veriler de sağlıkta özelleşmenin AKP’li yıllarda nasıl ilerlediğini gösteriyor. 2002 yılında ülke genelinde bulunan 1156 hastanenin 774’ü kamuya, 271’i ise özele aitti; 50’de üniversite hastanesi bulunuyordu. Özel hastanelerin toplam hastane sayısı içerisindeki payı ise % 23’tü. 2022 yılına gelindiğinde ise Sağlık Bakanlığı’na bağlı hastanelerin sayısı 915’e, tıp fakülteleri sayısı ise 68’e yükselirken; özel hastane sayısı 572’ye yükseldi. Toplam içinde payı ise % 37’ye yükselmiş oldu. Gündemle ilişkili bir başka çarpıcı veri ise yenidoğan üniteleri sayısında özelin payının artışı. 2022 yılına gelindiğinde özel hastanelerin yeni doğan ünitelerinin toplam içindeki payı % 54’e yükselmiş durumda.
Özel hastane sayılarında böyle bir artış yaşanırken elbette sağlık hizmetlerinin genel mantığına da sermayenin kar hırsı hakim olmaya başlıyor. Yeni doğan bebeklerin ölüme gönderilmesi yaşanan ilk skandal değil. Halkı soyulacak kaz olarak gören özel hastaneler bugüne kadar pek çok skandala imza attı. Fakat bu kez artık mızrak çuvala sığdırılamayacak kadar büyük.
İktidar içinde özel hastane patronları lobisi önemli bir gücü temsil ediyor ve bunlar sağlık politikalarının şekillendirilmesinde de önemli rol oynuyor. Yakın zamana kadar sağlık bakanı olan Fahrettin Koca bir özel hastane patronuydu ve devleti şirket gibi yönetme mantığının kültür ve turizm bakanı ve milli eğitim bakanı ile birlikte önemli bir temsilcisiydi. Koca, bakanlığı döneminde başta Ankara Tren Garı’nın tarihi binalarının devri olmak üzere kendi özel hastane grubuna pek çok kıyak sağladı. İktidarın sağladığı imkanlardan sadece o değil, Acıbadem’inden Medical Park’ına kadar bütün büyük dev özel hastane zincirleri faydalandı. Özel hastaneye düşen bir hastanın gereksiz pek çok işlemden geçirilmesiyle yapılan basit dolandırıcılık örnekleri zaman içinde kanıksandı; bir özel hastane patronuna terk edilen Sağlık Bakanlığı bu tarz vakaları görmezden geldi. Tünelin ucunun çıktığı yer gözlerimizin önünde. Kontrolsüz bir piyasa mantığı işi bebeklerin göz göre göre katledilmelerine kadar getirdi.
Yeni Doğan Çetesi’nin bileşimine bakıldığında ise yok yok: Eski Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu’nun hastanesi, Devlet Bahçeli’nin danışmanı, Erdoğan’dan MİT Başkanı’na kadar pek çok isimle fotoğraf çektirebilecek kadar iktidarla içli dışlı çete lideri… Elbette sırtlarını yasladıkları iktidarın çetelere gösterdiği hoşgörü nedeniyle böylesine büyük bir skandala imza atacak kadar ileri gidebilmişlerdi. Hatta bir savcıyı makamında tehdit edebilecek gücü kendilerinde görmeleri tamamen iktidarın verdiği güvenin bir sonucudur. En nihayetinde artık gerçekler saklanamıyor, iktidar da sorumluluğundan kaçamıyor. Bu iş göstermelik birkaç kişinin hapse atılmasıyla çözülebilecek bir mesele değildir. Benzeri skandalların yaşanmaması ancak buna geçit veren piyasacılıkla, çete düzeniyle hesaplaşmayı gerektirir.