Uluslararası Deklerasyon: Kapitalist barbarlıkla savaşmak için enternasyonalist güçleri birleştirelim!

Uluslararası Deklerasyon: Kapitalist barbarlıkla savaşmak için enternasyonalist güçleri birleştirelim!

Kapitalizm sadece savaşlar, baskılar, katliamlar ve zorluklar sunar!

Kapitalist barbarlıkla savaşmak için enternasyonalist güçleri birleştirelim!

Uçuruma doğru giden yarışı durdurmak için savaşa ve savaş ekonomisine karşı örgütlenelim!

24-25 Haziran tarihlerinde Buenos Aires’te düzenlenen uluslararası toplantıda bir araya gelen ve bu çağrıyı imzalayanlar olarak, toplantımızın sonuçlarını dünya işçilerine ve gençliğine ilan ediyoruz.

Ukrayna’daki savaşın üzerinden iki yıl geçti ancak bu emperyalist savaşta birbirleriyle karşı karşıya gelen iki gerici blok arasındaki çatışma hala çözülmekten uzak. Hem Rusya’daki Putin hem de Ukrayna’daki Zelenski’nin NATO kuklası rejimi, sosyal ve ulusal egemenlikteki kapitalist çıkarları yansıtıyor.

Savaşta en az 110 bin kişi öldü ve yarım milyondan fazla kişi yaralandı. Ancak çatışmalar durgun bir şekilde devam ediyor. Ve Batılı güçlerin askeri donanımlarını Rusya’daki hedeflere saldırmak için kullanma izni, Putin’in Avrupa hedeflerine nükleer silahlarla karşılık verilebileceği yönündeki cevabıyla karşılandı.

Macron ve diğer Avrupa liderleri, Ukrayna cephesinin giderek daha olası görünen çöküşünü önlemek için kendi birliklerini savaşa gönderme fikrini öne sürüyorlar. Biden, Putin, Macron, Scholz ve Zelenski, biz insanlığı III. Dünya Savaşı’na yaklaştıran bir dinamiğe sürüklüyor.

Sözde demokratlar ve solcular tarafından desteklenen milyonlarca dolarlık NATO yatırımları, iddia edildiği gibi Ukrayna’da özgürlük, bağımsızlık ve özerkliği güçlendirmedi; Ukrayna’nın ABD ve Avrupa’ya ekonomik, politik ve askeri bağımlılığını güçlendirdi. Bu durum, Ukrayna’yı savaş yoluyla da başarısız bir devlete dönüştüren Rusya yanlısı ve NATO yanlısı Ukraynalı oligarklar arasındaki sert çatışmanın nihai sonucudur. “Ukrayna Barış ve Yeniden İnşa Zirvesi”nin gerçek içeriği, yeniden inşanın kârlarını (ki hala çok uzaktalar) takip etmekten ziyade, Avrupa ülkelerini savaşa doğrudan bağlılıklarını mümkün olduğunca güçlendirmeye zorlamaktı.

Sınırın her iki yakasındaki baskıcı rejimler, bu çılgın savaşı protesto etmeye cesaret edenleri ve işçi sınıfının yaşam ve çalışma koşullarını savunmak için örgütlenenleri bastırmak için şovenizmi ve militarizasyonu kullanıyor. Lenin’in devrimci yenilgicilik tezi, her iki tarafın gerici amaçlarına karşı muhalefeti ifade eden tek pozisyondur. Zelenski-NATO ve Putin’in iktidar grubunun ellerinde gerçekleşen barış, iki halka daha fazla boyun eğdirme ve dayatma pahasına gerçekleşen bir barış olacaktır. Ukraynalı ve Rus işçiler, yalnızca savaşın devamına karşı isyan ederek ve bu hükümetlere karşı ayaklanarak kapitalist baskıdan kurtularak özgürlüklerini ve gerçek barışı kazanabileceklerdir.

Filistin Soykırımı ve Bölgesel Savaş Eğilimi

İsrail Savunma Kuvvetleri’nin Gazze Şeridi’nde gerçekleştirdiği korkunç etnik temizlik sürecinin tarihte çok az örneği vardır. Benzer örnekleri görmek için ikiyüzlü emperyalist “uluslararası toplumun” sivil halka karşı savaş suçu olarak tanımladığı her şeyin yapıldığı Ruanda’ya veya Balkanlar’a geri dönmek gerekir. 

Dünyanın dört bir yanında giderek büyüyen kitlelere rağmen ABD ve Batı Avrupa desteğini arkasına alan Netanyahu Gazze’yi 75 bin bombayla ve mermiyle hedef alan bombardımanla şehirleri, okulları, hastaneleri, camileri, üniversiteleri yok etti ve 40 bin Filistinliyi soykırıma uğrattı. Biden’ın bahsettiği her sözde sınırlama; örneğin Refah’ın işgalinin İsrail’e yardımı kesmek anlamına geldiğini söylemesinin yalan olduğu ortaya çıktı. Büyük Refah şehri de yok edildi ve Batı’nın yardımı İsrail’i ayakta tutmaya devam ediyor. BM oyları veya Uluslararası İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararları da durumu değiştirmedi.

Ancak operasyon, kendi uygulayıcıları tarafından bir başarı olarak görülmüyor. Filistin direnişinin son sekiz aydır elinde tuttuğu rehineler kurtarılamadı ve her şeyden önemlisi, yaygın yıkıma rağmen bu direnişin operasyonel kapasitesi kırılamadı. Filistin mücadelesinin enkaz altında; en temel insani yardım, yakıt ve enerji tedariklerini engelleyen askeri kuşatma koşulları altında dahi devam etmesi, muazzam onuru ve kahramanlığıyla Filistin mücadelesinin dünyaya önemli bir mesajı oldu.

İsrail’in Gazze’deki soykırımı İran, Lübnan, Suriye ve Yemen’deki operasyonlar da dahil olmak üzere bölgesel bir çatışmaya dönüştürme eğilimi, ABD emperyalizminin, Abraham Anlaşmalarında başka şekillerde de gündeme getirdiği gibi, tüm bölgedeki güç ilişkilerini yeniden düzenleme hedefleriyle ancak kısmen uyumludur. Kuşkusuz, İsrail ile İran arasında yaşanan karşılıklı füze saldırıları, ne kadar sınırlı veya düşük yoğunluklu olursa olsun, durumun daha geniş bir savaşın patlak vermesine ne kadar yakın olduğunu göstermektedir. ABD ve Avrupa güçleri ayrıca, İran’la yaşanan füze gerilimlerinde veya Husilerle yaşanan çatışmalarda İsrail’in yardımcıları olarak işlev görmektedir. ABD emperyalizminin böyle bir savaşın sonucundan korktuğu için koyduğu sınırlar nedeniyle, şimdilik açık bir savaşın patlak vermesi ihtimali sınırlandırılmış görünüyor. Durum, Ortadoğu’daki burjuva siyasi rejimlerin çoğunun açık işbirlikçi tutumuna rağmen, Filistin davasının kitleler tarafından benimsenmiş olmasıdır. Bölgeye yayılmış bir çatışma, bölgedeki aynı Batılı müttefikleri istikrarsızlaştırabilir.

Demokratik, çok taraflı, anti-emperyalist bir kapitalist kamplaşma yoktur.

ABD’nin hamlelerini ve son G7 toplantısını karakterize eden bir diğer nokta ise Çin ile çatışma hazırlıkları yapılmasıdır. Bu amaçla, Tayvan’ın savunması güçlendirilmekte ve Çin’e karşı olası bir deniz harekatı ve askeri harekât üssü olarak hareket etmesi için silahlandırılmakta. Böylece Tayvan’ın müttefik ülkelerle birlikte, özellikle de hızlandırılmış yeniden silahlanma planıyla donatılan Japonya ile birlikte bir deniz kuşatması oluşturulmasının hazırlıkları yapılmaktadır.

Bu üç ülke; İsrail, Ukrayna ve Tayvan, “Soykırımcı Joe” Biden tarafından, ABD’nin merkezde olduğu hasta uluslararası ilişkiler sisteminin klasik yalanı olarak ortaya koyduğu “özgürlük ve demokrasiyi garanti altına almak” için gerekli gördüğü uluslararası yeniden yapılanmanın merkez noktaları olarak tanımlanmıştır. Amerika Birleşik Devletleri’nin egemenliği gerilemektedir. Sanayilerinden geriye kalanı korumak ve “Amerika’yı Yeniden Büyük Yapmak” için giderek daha yüksek korumacı engeller koymaya zorlandılar. Dolar, altının göreceli değer kazanması durumunda da kendini gösterdiği üzere, dünyanın ortak para birimi olarak gücünü kaybediyor. ABD borç tahvilleri değer kaybediyor. Dünya gayrisafi hasılasındaki payları da düştü. Irak, Afganistan ve Suriye gibi uzun süreli müdahale noktalarında siyasi-askeri gerilemeler yaşadı. Ancak buna rağmen, hala dünyanın en büyük kapitalist gücü olmaya devam ediyorlar ve baskın güç konumlarından da barışçıl bir şekilde vazgeçmeye niyetli değiller.

Büyüyen savaşlar, bir dünya savaşına doğru gidişin işaretidir. Bir asır sonra, tarih hala, emperyalist sistemi büyüyen bir felaket, savaş ve devrim durumu getiren bir şey olarak gören devrimci Lenin’i haklı çıkarıyor, ulusal gerginlikleri aşacak barışçıl bir emperyalist küreselleşmeyi hayal eden reformist Kautski’yi değil. Büyük kapitalist güçler kapitalist krizden, aşırı üretimden ve kâr oranlarının düşmesinden askeri yağma ve talanla çıkış yolu bulmaya çalışıyorlar. Askeri harcamalar dünya rekoru seviyesinde. Ancak dünya hala birçok krize gebe ve dünya güçleri arasındaki dengeler değişmeye açık.

Anketlerde Beyaz Saray’a geri dönme konusunda favori olan Trump, Putin ile bir anlaşma yaparak Ukrayna’yı nüfuz alanlarına bölmekten ve Çin ile çatışmaya odaklanmaktan yana. Aynı şey, Avrupa Parlamentosu’nda büyüyen ve geleneksel partiler tarafından koruyucu politikaların ötesindeki konularda da hükümet anlaşmalarına dahil edilen aşırı sağ için de geçerli.  Amerika Birleşik Devletleri son yıllarda Avrupa Birliği’ni kırmak için harekete geçti: Brexit’i coşkuyla karşıladı; Nordstream boru hattını havaya uçurdu, Rusya ile savaşın bir parçası olarak Alman endüstrisine ve Alman ekonomisine yönelik bir savaş eylemini örtbas etti. Dünyanın önde gelen gücü olan ABD’nin başkanlık yarışının bir kez daha uzun bir kişisel yolsuzluk geçmişine sahip, kendilerini halklarının ve dünyanın düşmanı olarak göstermek için bolca fırsata sahip olan iki yaşlı savaş suçlusu arasında geçmesi, emperyalist “demokrasinin” bunak ve çürüyen karakterinin fiziksel bir işaretidir.

Onlarca yıldır Avrupa Birliği’ne liderlik eden güçlerin geri çekilmesi, kitlelerin biriktirdiği deneyimin bir sonucudur. Avrupa Birliği’nin Yunanistan borç krizinde dayattığı Troyka hükümranlığının Yunan emekçi kitlelerine zorbaca dikte ettiği politikalarda gördüğümüz gibi, daha zayıf ülkelere uygulanan baskı ile AB üyesi ülkelerin proleterlerine karşı kapitalist çıkarların korunmasına yönelik kurumsal bir makine olmuştur ve olmaya da devam etmektedir. Bugün, AB’nin savaş kışkırtıcı yöneliminin dayattığı kemer sıkma ve enflasyon yönelimi, onu destekleyen partilerin ve hükümetlerin çoğunu yıprattı. Fransa’nın ve diğer Avrupalı güçlerin, içinde bulundukları zorluklardan bir çıkış yolu bulmaları yönündeki emperyalist baskılarının güçlenmesi, Afrika’da Fransız sömürgeciliğini reddeden hükümetlerle yeni askeri çatışmalara ve onların kolonisi Yeni Kaledonya’da isyana yol açtı. Avrupa Birliği’ni emperyalist bir yapı olarak reddediyoruz, ancak daha özerk bir emperyalist politikayı destekleyen “ulusal egemenlik” bakış açısıyla değil, Avrupa’da ve tüm dünyada işçi hükümetleri ve işçilerin uluslararası birliği için mücadeleyi yükseltme bakış açısıyla reddediyoruz.

Dünyanın “demokrasi” ve “totaliterlik” olarak ikiye ayrılması sadece bir propagandadır. Gerçekte olan, emperyalistler arası rekabet ve dünyanın paylaşımı konusunda tüm kapitalist devletlerin yer aldığı çatışmalardır. Savaşlar idealler veya değerler için değil kârları korumak için yapılmakta ve sonunç olarak ortaya felaketler çıkmaktadır.

Sözde “yükselen” ülkeleri veya BRICS’i emperyalist düzene karşı uluslararası dönüşümün merkezi olarak düşünmenin yanılgısının açıklığa kavuşturulması gerekiyor. Bu ülkeler her şeyden önce homojen bir cephe teşkil etmiyorlar. Hindistan, Çin’e karşı askeri hazırlık operasyonlarında ABD’nin askeri ortağı, teorik olarak da BRICS içindeki ortağıdır. Lula’nın Brezilya’sı, ABD’nin Latin Amerika üzerinde aşırı baskıcı olduğu bir dönemde, bölgesel eklemlenmeye yönelik her türlü planı rafa kaldırdı.

Rusya’nın oligarkları ve Çin’in bürokratları, Batı’nın emperyalistleriyle ortaklık yaparak devasa kapitalist işletmeler kurdular ve aralarındaki mevcut çatışmalar yalnızca kârın nasıl elde edileceği ile ilgilidir. Çin KP’si veya Putin’in oligarşisi tarafından yönetilen kapitalist güçleri; anti-emperyalist bir damgayla veya uluslar arasında yatay ilişkilerin ve daha az ulusal baskının olduğu “çok taraflı” bir dünyaya geçişle ilişkilendirmek tamamen yanlıştır. Bu rejimler kendi işçi sınıflarına, kendi ülkelerindeki ulusal azınlıklara ve komşu uluslara karşı son derecede baskıcıdır.

Küba’daki kapitalist restorasyon süreci hiçbir ekonomik gelişmeye yol açmadı. Tam tersine, bürokratların, iş adamlarının, turizm sektörünün ayrıcalıkları ile uyumlu biçimde emekçilere karşı muazzam bir kemer sıkma planı işleniyor. ABD ambargosuna ve Küba’ya yönelik emperyalist saldırılara karşı çıkıyoruz ancak bu, kapitalist bir ekonomiye doğru adımlar atmanın ve halka karşı baskı uygulamanın bahanesi olamaz. Küba’daki sefalet ve suistimallere karşı gerçek anlamda sınıfçı toplumsal patlamaları destekliyoruz ve 11 Temmuz 2021’deki açlık karşı isyanın tutsaklarının serbest bırakılmasını talep ediyoruz.

Emperyalizmin sömürdüğü halkların birliği ve dayanışması kapitalist iktidarlar eliyle mümkün değildir. Latin Amerika ve Ortadoğu’daki baskıcı kapitalist hükümetlerin gösterdiği gibi, kapitalizm ve ulusal burjuvaziler emperyalist güçlerle mücadeleye veya demokratik görevleri tamamlamaya muktedir değildir. Yalnızca ezilenlerin ve uluslararası işçi sınıfının sosyalist birliği bu tarihi görevleri yerine getirebilir.

Kapitalist kriz, savaşlar ve emekçi düşmanı saldırılar

Dünyada yaşanan savaşlar, emekçilere karşı saldırılar ve kemer sıkma politikaları, İncil’deki yedi günahın modern bir versiyonu değildir. Hepsinin ortak kökeni kapitalist sistemin ağırlaşmış krizidir.

Merkez üssü ABD olan 2008 kapitalist krizi, merkez üssü çevre ülkeler olan önceki krizlerden farklı olarak hiçbir zaman tam anlamıyla aşılamadı. Sadece geçici düzlükler oluşturmayı başaran uzun bir durgunluğa tanık oluyoruz. Bankaların, finans fonlarının ve özel şirketlerin 2008 ve 2020’deki devlet tarafından kurtarılmaları, önceki kar ve verimlilik seviyelerini geri getirmeden devletlerde ve şirketlerde aşırı düzeyde borçluluk bıraktı. ABD’deki kapitalist şirketlerin büyük bir kısmı, devlet sübvansiyonları ve kurtarma paketleriyle ayakta tutulan, ödenemeyecek düzeyde borca sahip zombi şirketlere dönüştü.

Bu borçluluk, kamu hizmetlerine, emekli maaşlarına ve ücretlere yönelik kemer sıkma politikalarının temelini oluşturmaktadır. Aynı şey, devleti zarara sokma pahasına kapitalist ekonomiyi ayakta tutan ve suni bir solunum cihazı olan devasa askeri harcamalar için de geçerlidir.

Dünyadaki ekonomik büyüme ve ticaret keskin bir şekilde düşerek uluslararası durgunluğa doğru bir eğilim göstermektedir. Bu, savaştan önceki güçlü uluslararası enflasyona ek olarak gerçekleşmiştir. Ekonomik yavaşlama uluslararası pazarı etkilemektedir. Uzun yıllar boyunca bir “lokomotif” görevi gören Çin’in ekonomik büyümesi giderek sönmektedir. Uluslararası bir ekonomik bunalım olasılığı, korumacı politikaların giderek daha geniş bir şekilde yeniden başlamasıyla daha da artmaktadır.

Savaşlar, metaların aşırı üretimini yok etme ve küresel ölçekte artı üretim kapasitesini ortadan kaldırma gücüne sahip olması nedeniyle kapitalist sistemin yöntemidir. Savaş, ekonomiye devlet müdahalesi, ticaret savaşları ve korumacılık yoluyla ulusal burjuvazilerini savunmak için devlet eliyle yıkıma uğratılan ulusların düpedüz yağmalanması ve yeniden inşasının kontrol edilmesine kadar genişletilmesidir.

Toplumsal kutuplaşma ve siyasi dalgalanma

Muhafazakâr, popülist, “ilerici” ya da gerici olsun, tüm siyasi görüşlerden kapitalist hükümetler, kapitalist krizi işçilerin yaşam koşullarının üzerine yıkmaya çalışıyor. Bu toplumsal kutuplaşma ve ekonomik yoğunlaşma, halk isyanlarına yol açan toplumsal çatışmaların artmasına neden oldu. Fransa’da büyük şehirlerin banliyölerinde güçlü çatışmaların yaşandığı döngülere tanıklık ettik; 2020’de ABD’de ırkçı polise karşı gelişen büyük isyanlar; Arap Baharı; Irak ve İran’daki kahramanca ayaklanmalar ve 2019-2022 Latin Amerika isyanlarına tanık olduk. Ayrıca, her ne kadar sendikal düzeyde kalmış olsalar da, Fransa, Almanya, İngiltere ya da ABD’de yıllardır görmediğimiz türden büyük işçi grevleri olgusuna da sahibiz. Yakın zamanda Kenya’da olağanüstü bir halk ayaklanması, IMF tarafından dikte edilen ve hükümetin parlamentodan geçirdiği agresif bir vergi yasasını alaşağı etmeyi başardı.

Birbirini izleyen bu çatışmalarda, siyasi rejimlerin ve özellikle de geleneksel burjuva partilerinin yönetme ve kontrol altında tutma kapasitesi aşınmıştır. Çok az hükümet görev süresini uzatabildi, hatta çoğu durumda hükümetler düştü. İsyanlar, darbeler ve hükümetlerin düşmesi arasında, çoğu durumda doğaçlama ya da bireysel adaylar veya dışarıdan gelenler etrafında yeni güçler bir araya getirildi. Merkez solcuların ve “popüler” milliyetçilerin yükselişine tanık olduk; örneğin bugün Meksika’da Claudia Sheinbaum’un zaferinde kendine bir dayanak noktası bulan, birbirini izleyen Latin Amerika “pembe dalgaları” başlıca örneklerdir.

Geleneksel burjuva siyasal sisteminin parçalanması, Trump’ın Beyaz Saray’a dönüşünde, Arjantin’de Milei’nin ya da İtalya’da Meloni’nin zaferinde ve Fransa’da Marine Le Pen’in partisinin Macron’un erken seçim çağrısı yapmasına neden olan sonuçlarında güçlü bir payı olan aşırı sağın ya da giderek saldırganlaşan sağın büyüyen bir hareketini de ortaya çıkarmıştır. Bu güçler ekonomik konumları ve uluslararası ilişkileri bakımından heterojen bir blok oluşturmaktadır. Ancak birbirleriyle yakından bağlantılı iki ortak noktaları bulunmaktadır.

İlki, işçi hareketine, sola ve ezilenlerin hareketlerini bastırmak ve dağıtmak için baskıcı yöntemleri radikalleştirmekten yana olan bir aşırı sağdır. Bu hareketler klasik faşizm ya da Nazizm tarzında sivil şok birlikleri olmadığı gibi, tek partili rejimleri dayatmayı da başaramadılar. Ancak kapitalist demokraside casusluğu, baskıyı ve yargı yoluyla baskıyı yaygınlaştırma eğilimini ifade etmektedirler.

Arjantin’deki Milei bu eğilimin bir ifadesidir. Milei hükümeti, kendisini yenebilecek kitlesel bir muhalefet inşa edilmeden önce işçi sınıfının öncülerini yok etmek istiyor. Bu nedenle işsiz hareketine, sola ve özellikle de Polo Obrero ve Partido Obrero’ya yönelik baskı casusluk, yargı ve medya aracılığıyla gerçekleştiriliyor. Türkiye’de 1 Mayıs gösterilerinin ardından işçilerin ve devrimcilerin, solcuların hapsedilmesi; İtalya’da SI Cobas ve “7 Kasım” işsiz işçi hareketine karşı açılan onlarca ceza davası, işçi sınıfının devrimci militanlarına karşı bu yargı terörü eğiliminin uluslararası bir olgu olduğunu göstermektedir. Ukrayna’da da genç Bogdan Sirotiuk, kendisine Troçkist dediği için Zelenski tarafından diğer pek çok kişi gibi hapsedildi. Devlet tarafından yargılanan ya da hapsedilen her militan için enternasyonalist bir işçi dayanışması kampanyasıyla karşı koymaya çağırıyoruz.

İkinci aşırı sağcı eğilim ise, doğrudan 20. yüzyılın Nazizm ve faşizminden gelenler de dahil olmak üzere hepsi Siyonist İsrail devletinin ve Gazze’de etnik temizlik yapan Netanyahu hükümetinin fanatikleridir. Aşırı sağcı partiler, dünyadaki Siyonist soykırıma karşı çıkan her hareketi sindirmeyi amaçlayan ikiyüzlü “antisemitizme karşı” yürüyüşlerin amigosu olmuşlardır.

Bu iki husus birbiriyle bağlantılıdır. İsrail kendi içinde mutlak gericiliğin ifadesidir. Emperyalizmin öncüsüdür. Ve iç muhalefete ve Filistin halkına yönelik şiddet eylemleriyle, tüm küçük diktatör adayları tarafından taklit edilecek bir modeldir. Milei’nin seçim kampanyasını İsrail bayrağı sallayarak kapatması tesadüf değildir. Aşırı sağın bu örnek askeri eyleminin dünyadaki ana destekçisinin şu anda Biden ile ABD emperyalist burjuvazisinin “demokrat” ve “ilerici” kanadı olması aydınlatıcıdır.

Gazze’deki soykırımın gizlenemeyen yoğunlaşmış gerici karakteri de karşıt bir tepki yaratmıştır. Filistin’deki soykırıma karşı mücadele, düzinelerce ülkede gençliğin ve işçi sınıfının geniş kesimleri tarafından on yıllardır görülmemiş ve radikalleşmiş bir kitle hareketi ortaya çıkardı. NATO’nun Ukrayna ve Filistin’deki askeri operasyonlarını engellemek için büyük işçi eylemleri gerçekleştirildi. Filistin’e destek için ABD’deki üniversitelerin işgalinin boyutu 1968’deki Vietnam Savaşı karşıtı harekete benziyor ve geçmişte olmadığı kadar sendikal hareketin bazı kesimlerine yayılmış durumda.

Geride bıraktığımız tarihi deneyim göz önüne alındığında, aşırı sağın tehdidini, “faşizme karşı mücadele” bahanesiyle “demokratik” burjuvaziyle sınıf işbirliği cephelerini canlandırmak için kullanmak korkunç ve bahanesi olmayan bir hatadır. Sözde “ilericiler” aşırı sağı durdurmakta güçsüz olduklarını kanıtladılar; sonunda onu korudular ve neticede ona teslim oldular. Böylelikle ilerlemesinin ve iktidara ulaşmasının önünü açtılar. ABD’de bile faşist oluşumların ve burjuvazinin bazı kesimlerinin desteğiyle aşırı sağın ve faşist akımların yükselişini görüyoruz. Ancak faşizm, nerede yeniden ortaya çıkarsa çıksın, ancak işçi sınıfının ve ezilen kitlelerin kitlesel örgütlerinin birleşik cephesi tarafından yenilgiye uğratılabilir; yani grevlerle, kitlesel gösterilerle ve mücadele birliğiyle. Bolivya’daki son darbe girişimi, bu saldırıları boşa çıkarmak için elimizdeki tek aracın genel grev çağrısı ve işçi sınıfının bağımsız seferberliği olduğunu göstermektedir. Burjuva egemenliğinin “demokratik” türevlerinin yol açtığı felaket ve yaşam koşullarındaki gerileme, aşırı sağın yükselişine neden olan şeylerdir, onu yenilgiye uğratacak araçlar değildir.

Fransa’da eski sınıf işbirlikçi cephe formülünü yeniden canlandıran Yeni Halk Cephesi oluşumu, aşırı sağa karşı işçi ve gençlik tepkisini milliyetçi ve şovenist bir siyasi perspektifle eski reformist ve parlamenter aygıtlara bağlamak için yeni bir öneridir. Yeni Halk Cephesi “Le Pen’e karşı” kuruldu ve üstü kapalı olarak iki bloktan hangisinin başbakan olacağını görmek ve birlikte hükümet kurmak için Macron’la rekabet etmeyi amaçlıyor. Tam da Le Pen’in kemer sıkma rejiminin, işçilere, emeklilere, göçmenlere yönelik saldırıların ve emperyalist savaşın teşvik edilmesinin yarattığı yıpranmayı kanalize edebildiği bir dönemde. Aşırı sağı gömmenin yolu, işçileri devletten bağımsız olarak örgütlemektir; sosyal demokrasinin ve emperyalizm, kemer sıkma, savaş ve NATO’dan oluşan Avrupa Birliği’nin daimî omurgası olan geleneksel partilerin peşinden gitmelerini teşvik etmek değil.

Devrimci ve enternasyonalist solun yeniden örgütlenmesi

Çökmekte olan kapitalizmin bugünkü aşamasının yarattığı barbarlık hiçbir şekilde devlet baskısı, savaşlar ve yoksullukla sınırlı değildir. Durgunlaşan üretkenlik karşısında kapitalist kârın başka alanlarda aranması, uyuşturucu kaçakçılığı, fuhuş ve insan ticaretini, feci toplumsal sonuçları olan büyük endüstrilere dönüştürmektedir. Irkçılık, kadınların hem kadın hem de işçi karakterleriyle çifte ezilmesi ve LGBTİQ’lara yönelik baskı, egemen sınıfların ayrıcalıklarının ve krizleriyle tehdit edilen kapitalist statükonun savunulmasının ideolojisi olarak şiddetle yeniden ortaya çıkmaktadır. Çalışan kadınların ve LGBTİQ’ların emek, insan hakları ve gerçek eşitlik için verdikleri mücadeleleri destekliyoruz. 

Üretimin, kamu yararı için planlama yerine rekabet eden şirket karları temelinde anarşik örgütlenmesi, küresel ısınmanın ve bu toplumsal sistemin ürettiği çevresel felaketin bir çerçevesidir. Milyonlarca insan, insanlığın gelişiminin mümkün kıldığı ve planlı bir ekonominin herkesin kullanımına sunacağı temel kentleşme, ulaşım ve hijyen koşullarından yoksun yaşamaktadır.

Ancak bu distopik şimdiki zaman karşısında, işçi sınıfı hareketinin tüm tarihi, gerçekliğin bilimsel analizi ve uluslararası mücadele deneyimimizin bilançosu, mücadelede bizi güçlendiren ve sürdüren devrimci bir iyimserlik vermektedir. İşçi sınıfının ve sömürülenlerin gücü yeşeriyor, sömürü koşullarına ve sınıf düşmanlarının hükümetlerine karşı ayağa kalkıyor. Katlanılamaz hale gelen koşulları değiştirmek için ihtiyaç duyduğumuz tarihsel gerekliliği ifade ediyor.

Bu yıllarda binlerce kişi sokaklarda, isyanlarda ve kitlesel hareketlerde mücadele etmek için sokağa çıktı. Fransa’da 1936’dan bu yana en önemli genel greve tanık olduk. Amerika Birleşik Devletleri’nde 2020 yılında George Floyd için yapılan kitlesel eylemler ya da Mısır’da Mübarek’i deviren eylemler insanlık tarihinin en kitlesel mücadele hareketleri arasında yer alıyor. Binlercesi de “sosyalizm” adına konuşan siyasi güçleri destekleyerek sistemi değiştirmeye çalıştı. Sistemle bütünleşmiş solun liderleri, devletle bütünleşmiş sendika bürokrasisinin liderleriyle birlikte, bu binlerce genç ve işçinin isyankârlığını ehlileştirmek, toplumsal bir dönüşüm ve hatta devrim taleplerini tasfiye etmek ve kitleleri siyasi rejime entegre etmek için sistematik bir rol oynamıştır. Amerika Birleşik Devletleri’nde DSA, Şili’de Boric, Kolombiya’da Petro ve diğerleri, bu dönüşüm özlemlerini sisteme kanalize etmeye, mücadele örgütlerini geri çekmeye ve bu isyan deneyimlerine acı hayal kırıklıkları yaşatmaya hizmet ettiler.

Devletle bütünleşme süreci, tam da emperyalist yağma savaşlarının genişlemesiyle birlikte kapitalist felaketin milyonların gözleri önüne serildiği bir dönemde yeni bir sıçrama yaptı.

2022 yılında Rusya’nın Ukrayna’yı işgali karşısında devrimci olduğunu iddia eden örgütlerin büyük bir kısmı çatışmanın gerici taraflarından birini benimseyen bir pozisyon aldı. NATO tarafından organize edilen birliklerin “özerklik” ya da “ulusal bağımsızlık” mücadelesiyle uyumlu olabileceği yalanıyla illüzyon yaratan bu birlikler, Batı’nın Doğu Avrupa’ya nüfuz etmek için yürüttüğü askeri kampanyanın sol ayağını, demokratik gerekçeler kampanyasının bir varyantını oluşturdu. Bazıları, bir yanda emperyalist NATO’nun olduğu, diğer yanda destekledikleri ulusal kurtuluşun önderlik ettiği “ikili” bir savaşın fantezisini kurdu. Ancak böyle bir ikilik sadece kafalarında vardı. Zelenski’nin rejimi NATO’dan, Güney Vietnam’ın Batılı güçlerden bağımsız olduğu kadar bağımsızdır. Öte yandan, solun bir başka kesimi de hiçbir ilerici hedefi olmadığı açık olan Rusya’nın Ukrayna’yı işgalini desteklemek için kampçı argümanları kullandı.

2023 yılında Filistin direnişi ve ardından Gazze Şeridi’nde soykırımın başlaması dünya çapında önemli bir kitlesel tepki yarattı, ancak sol içinde bile homojen bir tepkiyle karşılanamadı. Ateşkes ve bombardımana son verilmesini talep edenler arasında bile pasifizmle karşılık verenler ve Filistin direnişiyle arasına mesafe koyanlar oldu.

Devrimcileri dinci ya da milliyetçi örgütlerden ayıran derin stratejik ve programatik farklılıkları bahane ederek, ezilen bir halka ve onun örgütlerine, emperyalizm ve onun yuvası olan Siyonist devletle çatıştıklarında destek vermeyi reddetmek büyük bir hatadır. Kuşkusuz Filistin’de olduğu gibi ulusal bir mücadelenin olduğu yerde, devrimciler bu mücadelenin önderliği için, onu sosyalist bir stratejiyle zafere götürmek için, ancak mücadelenin tüm aşamalarına tam katılım temelinde mücadele edebilirler. Ancak devrimciler her zaman egemen sınıftan bağımsızlıklarını korurlar ve Ortadoğu’nun gerici İslamcı ve milliyetçi liderlerinin ikiyüzlülüğü karşısında ezilen halklar için bir alternatif olabilmek için açıkça sosyalist propaganda yürütürler. Biz enternasyonalistler genel bir hareketin parçasıyız ve ezilen halkların tarafını tutarken onların emperyalizme ve türevlerine karşı kendilerini savunma hakkını, bu mücadeleyi yürütürken kullandıkları tüm araçlarla birlikte savunuruz.

Filistin direnişine koşulsuz destek konusunda pek çok sol örgüt, soykırıma karşı üniversiteleri işgal eden binlerce öğrencinin sağında yer almıştır. Filistin’e en sempati duyan örgütler arasında bile çok azı Arap ve Ortadoğu dünyasının sömürülen kitlelerinin genel ayaklanmasının Filistin davasının zaferi için ne kadar belirleyici olduğunu anlamıştır.

Bu çoklu çelişkiler aşırı soldaki parçalanmayı hızlandırmaya devam ediyor. Aynı bütçe maddelerine dahil edilerek emperyalist ülkelerin parlamentolarında ve zirvelerinde ortaklaşa tartışılan, NATO tarafından desteklenen iki askeri girişimi birbirine bağlayan açık bağları görmezden gelerek Zelenski’yi destekleyen ama Netanyahu’yu kınayan güçler bile mevcut.

Mücadelelerimizi, gelecek isyanlarımızı zafere taşıyabilecek devrimci bir strateji için mücadele edecek bir işçi sınıfı aracına ihtiyacımız var. Burjuvazinin halkları zehirlemek için uyguladığı şiddet ve şovenizm kampanyasına karşı koyabilecek bir işçi sınıfı gücüne ihtiyacımız var.

Siyasi farklılıklara ve farklı geleneklere sahip olsak da ortak bir enternasyonalizm ve dönemimizin merkezi siyasi sorunları etrafında bir araya gelen, sayıları giderek artan örgütler olarak; buluşuyor, tartışıyor, kararlar alıyor, ortak girişimlerde bulunuyor, proleter dayanışmayı hayata geçiriyoruz. Enternasyonalistlerin yeniden gruplaşmasında ileriye doğru bir sıçrama yapmak için bu birlik pratiğinde ilerlemeye devam edebileceğimize inanıyoruz. Mücadelelerimizi zafere dönüştürebilmemiz için ihtiyaç duyduğumuz işçi sınıfı partilerinin ve devrimci enternasyonalin inşasına katkı sağlayacağımızdan hiç şüphemiz yoktur.  

  • Ukrayna’daki NATO-Rusya savaşını durdurun! Asıl düşman içeride! Sınırın her iki tarafında da yaşasın işçilerin birliği! Kahrolsun savaş hükümetleri!
  • Gazze’deki soykırımı durdurun: Filistin’e özgürlük! Filistin direnişini destekleyin! Her yerde ulusal, ırksal, etnik ve dini baskıyı durdurun! İsrail’e karşı uluslararası işçi boykotunu yükseltelim.
  • Tüm ülkelerdeki siyasi tutsaklara özgürlük! İşçi hareketine, sola ve savaş karşıtı hareketlere yönelik baskıya hayır! 
  • Silahlanma yarışına ve savaş ekonomisine hayır! Herkes için parasız sağlık ve eğitim!
  • İşçi düşmanı çalışma ve emeklilik reformlarına karşı bir aradayız!
  • Enflasyonun yaşam koşullarımızı yok etmesini önlemek için: eşel mobil ücret.
  • Kapanan ya da kitlesel işten çıkarmalar gerçekleştiren işyerleri, işçilerin kontrolü altında kamulaştırılsın. Çalışma saatleri ücretleri etkilemeksizin paylaştırılsın. Daha kısa çalışma, herkese iş!
  • Emperyalist Avrupa Birliği’ne son! Milliyetçi egemenliğe hayır! Rusya dahil Avrupa işçilerinin emperyalist savaşa karşı birliği!
  • Sudan’da, Kongo’da ve her yerde emperyalist müdahaleye hayır! Batı Afrika’daki Fransız sömürge müdahalesini ve büyük güçlerin kıtadaki tüm müdahalelerini kınıyoruz. 
  • Porto Riko, Yeni Kaledonya ve tüm sömürge bölgelerinin bağımsızlığına tam destek!
  • Kürtlere yönelik baskıya hayır! Tüm ezilen halkların kendi kaderini tayin hakkını destekliyoruz!
  • Kahrolsun Ortadoğu’daki gerici diktatörler! Irkçı ve dinci katliamlara karşı sınıf mücadelesi! Yaşasın Sosyalist Ortadoğu!
  • Kahrolsun şoven milliyetçilik ve göçmen düşmanlığı! Yaşasın işçi sınıfı enternasyonalizmi!
  • Sömürünün ve savaşın olmadığı, insan ve doğanın uyum içinde olduğu bir toplum için ileri!
  • İşçi iktidarı, kapitalizme karşı devrim ve uluslararası sosyalizm için ileri!

Bütün dünyanın proleterleri ve ezilenleri, birleşin!

TIR (Tendencia Internacionalista Revolucionaria – İtalya)

NAR (New Left Current for the Communist Liberation – Yunanistan)

SEP (Sosyalist Emekçiler Partisi)

PO (Partido Obrero – Arjantin)

F18 

UFCLP (United Front Committee for a Labor Party – ABD)

Tribuna Classsista (Brezilya)

Comunistas (Küba)

Agrupacion Vilcapaza (Peru)

SICOBAS (İtalya)

Inqilabın Sesi (Azerbaycan)