Şili’de Reformizmin Hızlı Yenilgisi – Derya Koca

Şili’de Reformizmin Hızlı Yenilgisi – Derya Koca

Şili’de Ekim 2019’da başını gençliğin çektiği eylemler geniş bir halk isyanına dönüşmüştü. Şili’nin görkemli isyanı, 2019 yılında dünyanın dört bir yanında yükselen eylemlerin en güçlü halkalarından biri olmuştu. Özelleştirmeler, güvencesiz çalışma, geleceksizlik, sınıfsal uçurumlar, demokratik hakların budanışı, darbeci artıklarının halen iktidarla iç içe olması gibi somut meselelerle sokağa çıkan milyonlar, 1973’te ABD darbesiyle uygulanan neoliberal modele itiraz ediyordu. Sokağa çıkma yasağı, öldürmeler, yaralamalar kar etmedi. Hareket çok güçlüydü ancak örgütsüzdü.

Chile, The Revolution of The Indignados

Sisteme sadık unsurlardan oluşan (Komünist Parti, reformistler ve merkezci liberallerden oluşan) Frente Amplio ise Başkan Pinera ile kapalı kapılar ardında 15 Kasım’da “Barış Anlaşması” imzalayarak yeni bir anayasa yapılacağı sözü vermiş ve silahlarla evine gönderilemeyen milyonlar Frente Amplio tarafından gönderilmişti. Pinera’nın istifa etmesine, kitlelerin ilerlemesine, rejimle hesaplaşmasına izin verilmemişti. Böylece statüko korundu. 2020’de yeni bir anayasa yazmayı oylayan referandum % 80 destekle sonuçlandı; 2021’de genel seçimleri sağ ittifak kaybetti; 2022 Eylül’üne geldiğimizde ise anayasa taslağı % 62’lik ağır bir yenilgi aldı.

Nasıl oldu da ilham verici cesaretiyle mücadele eden Şili referandumda hayır dedi?

Sonuç aslında beklenmedik değildi. Bir defa yenilginin nedenlerini 2022 Eylül’ünde değil, 2019 Kasım’ında aramak zorundayız.  Solun gücü kitlelerin sokak gücünden ileri gelir. Sokakları boşaltan, grevleri geri çeken Frente Amplio en baştan ülkeyi uluslararası düzeyde saldırıya geçen kapitalistlere ve sağa teslim etmeyi garantilemiş oluyordu. İkincisi, Boric’i iktidara taşıyan seçim, protesto hareketinin ateşi ile ülkede ortaya çıkan güçlü enerjiye rağmen kıl payı bir zaferdi. İlk turda aşırı sağcı başkan adayı Kast 1,9 milyon oy alırken Boric 1,8 milyonda kalmıştı. İkinci turda Boric seçimi % 56 ile almış olsa da sağ hala güçlüydü.

Reformizmin tarihsel olarak zayıf karnı olan “uzlaşı” durumunda propaganda makinesi durumu tersine kolaylıkla çevirebilecekti. Kitle hareketi kriminalize edildi, bölünme korkusu körüklendi, şiddetin tırmanacağı korkusuna oynandı. Yalanlar en profesyonel şekillerde servis edildi. Çünkü sokaklar, zafer kazanmadan evine dönmüştü.

The Economist, Washington Post[1] gibi uluslararası emperyalist basın Şili’nin lityum ve bakır madenlerinin yerli halkların yaşam alanları sınırlarındaki faaliyetlerinin sınırlandırılması fikrine; bedava eğitim ve sağlık gibi vaatlere vahşice saldırırken bu talepler nasıl gerçekleştirilecekti? Uluslararası kapitalistler anayasa oylaması karşısında eli kolu bağlı mı oturacaktı? Peki ya Boric ne yapıyordu? Ulusal barış ve uzlaşı mesajları vermeye çalışıyordu. Yani, ben metni oylamaya sunarım, sistemin uslu çocuğu olurum diyordu. Reformizm böyledir. Sistemle uyumlu oldukları ölçüde emperyalist kapitalist güçler karşısında kitleleri savunmasız bırakarak sistemi ayakta tutmaya yararlar. 1973’te Allende iktidarını devirmek için Şili’yi bombalayan ABD destekli darbecilere karşısında da durum aynıydı.

1990’da askeri cunta rejimi “referandum” ile sona erdiğinde iktidara gelen Concertación, statükoya garantiler vermişti. Şili böylece “demokrasiye” geçmişti. Türkiye’de 2017 referandumu sürecinde oldukça popüler olan No (Hayır) filmini herkes hatırlayacaktır. Cuntacılar, sistemin normalleşmesinin lehine yargılanmama garantileri alarak, hatta onursal unvanlar alarak “paşalar gibi” yaşamaya devam etti. Neoliberalizmi inşa etmek için ülkeyi bombalayan ABD destekli darbecilerin düzeni olduğu gibi korundu. Hatta yargıda, polis ve asker teşkilatında bu aşırı sağ güçlerin halen güçlü oldukları biliniyor.

Boric’i göklere çıkartanlar bir kez daha işin özünü tartışmayı reddettiler. Dahası, Türkiye’de de benzeri bir seçim süreciyle burjuva normalleşme hayali kuranlar hemen Boric’in seçim zaferinin üzerine atladılar. Onu göklere çıkardılar. Oysa kazın ayağı öyle değil. Eylemcilerin hapsedilmesini öngören yasaya bizzat onay veren Frente Amplio’nun iktidarı altında, hala tutuklu olan yüzlerce eylemci var. Greve çıkan, işyerlerinin kapatılmasına karşı eylem yapan işçilere, öğrencilere, Mapuçe halkına polis saldırıyor; halk yoksullaşmaya devam ediyor. Rejim her şeyiyle ayakta duruyor. Boric hükümetinin hiçbir inandırıcılığı kalmadığı için de halk desteği zaten %30’da seyrediyor. Rejimle, kapitalist çıkarlarla kavga kağıt üstünde değil devrimci siyasi program etrafında kenetlenmiş  emekçi radikalizmiyle. Şili üç yıl içinde bu durumu bir kez daha gözler önüne sermiş oldu.

Reformist vasatlık, ülkede tarihsel hesaplaşmaya girişmeyi sağlayacak olan kitle enerjisini anayasa metni yazmak ile geçen 2 yıl içinde sönümlendirdi. Ülkede değişim teknik bir mesele olarak ele aldı: oysa temel eğitim, sağlık, barınma, ulaşım gibi meseleleri anayasa taslağına yazmakla o hakları gerçekten var etmek üzere düzenle kavga etmek arasında büyük fark vardır. Anayasa taslağı düzenin özüne dokunmadığı gibi, isyanın talep ettiği üzere neoliberalizmi bitirmeyi bile önermiyordu.Vaat edilen bedava eğitim, sağlık gibi hizmetlerin kaynağının ne olacağı kon usunda bile ikna edici değildi; büyük sermayeye el koymak yoluyla yaratılacak olan kaynağın kullanılması dışında bir yolun olmadığı ortadayken sağ “ekonomiyi batıracaklar” “evimize el koyacaklar” gibi propagandalarla orta sınıfların ve zenginlerin korkularını büyük bir kampanyaya dönüştürdü.

Referandumda yenileceğini anladığı andan itibaren Boric, “ulusal birlik” ile yola devam etmeyi ve sağa daha büyük tavizler vererek “tüm ulusun başkanı” olacağını söyledi. Hatta anayasa referandum yenilgisi resmileşince Boric, kabine değişikliğine giderek öğrenci hareketine karşı polis terörü uygulamasıyla, yolsuzlukla bilinen eski piyasacı Concertación politikacılarını kabinesine alıp hükümeti sağa çekti. Bu durumun tek alternatifi ise kitlelerin devrimci enerjisinin kapitalistlere yönelmesi ve ülkede gerçek bir tarihsel hesaplaşmayı sağlayacak bir “kurucu meclis”in devrimci emekçi mücadeleden çıkmama ası olabilirdi. Kapitalist koşullar altında iyi niyet değil sınıfların karşışıklı konumlanışı, emekçilerin meseleye ağırlığını koyup koyamayacağı sonuçları belirler. Sağdan gelen saldırılara karşı geniş emekçi kesimler harekete geçirilerek durulabilirdi ama Boric hiçbir zaman böyle bir iddiada olmadı.

Reformistler bir kez daha hayal kırıkları yaratarak toplumda sağın hatta aşırı sağın hegemonyasına alan açtılar. Ancak ülkede mücadele dinamikleri de hala canlı, gençlik eylemleri sürüyor. İspanya’da Podemos, Yunanistan’da Syriza, Şili’de Frente Amplio reformizmin tarihsel sınırlarını tekrar tekrar gösterdi. Devrimci mücadelenin mayasının bu yeni kuşak içinde tutması, Şilili emekçilerin liderlik ettiği bir sınıf radikalizmi zaferin tek yolu.  Türkiye’de rejim değişikliği tartışmaları sürerken Şili kanlı canlı bir örnek olarak, önemli derslerle dolu.

[1] “Lityum, milyonlarca dizüstü bilgisayarı çalıştıran ve Amerika Birleşik Devletleri’nin elektrikli otomotiv geleceğini buna dayandırdığı pillerde önemli bir girdidir. Şili, dünyanın en büyük lityum rezervlerinin başında yer almaktadır; 2020’de dünya ticari arzının yaklaşık yüzde 25’ini üretti. Bu, Şili’nin yeni bir anayasa önerisi için 4 Eylül’de yapacağı referanduma dikkat etmek için yeterli bir neden: zira Şili ile ABD arasında 18 yıllık bir serbest ticaret anlaşması bulunuyor.” Ardından editör ekliyor: neyse ki kamulaştırma gibi bi gündem yok.

https://www.washingtonpost.com/opinions/2022/08/31/chile-constitution-vote-reject-rewrite/

 

KATEGORİLER