ISL Kongre Belgeleri 10: Avrupa Bildirgesi
– Bir bütün olarak Avrupa, 2020’de dünya GSYİH’sının %17,9’u ile ABD’den (%24,7) sonra dünyanın ikinci büyük ekonomik gücü olmaya devam ediyor. Çin %17,4 ile üçüncü sırada. Ticari güç olarak, ithalatta ABD’den ve ihracatta Çin’den sonra ikinci sırada. Ancak bu rakamlar düşme eğiliminde ve krizden krize koşan (2008’de dünya ekonomisi, 2010-2012’deki kamu borçları, 2020’den beri Covid-19 salgını) Avrupa emperyalizmi, ABD ve Çin emperyalizmine kıyasla etkisini kaybetmiş durumda. 2008’de dünya GSYİH’nin dağılımı şöyleydi: %30,19 AB (2020 rakamlarının neredeyse iki katı), %23,71 ABD ve %7,1 Çin (2020’nin yarısı). ABD liderliğini sürdürürse, Avrupa’nın ikinci sırayı Çin’e kaptıracağı açık. Avrupa kapitalizmi derin bir krizden geçiyor.
– Emperyalistler ve AB burjuvazisi içindeki anlaşmazlıklar, AB’nin farklı ülkelerindeki işçi sınıfı için çok ciddi sonuçlar doğuruyor. 2008 krizine yanıt olarak hükümetler, özel bankaları kurtarma planlarına yatırım yaptı ve 2010’dan bu yana kamu borçları patladı. Yunanistan, İrlanda, İspanya, Portekiz ve Kıbrıs hükümetleri, kemer sıkma ve denetleme önlemlerinin kabulü karşılığında kamu borçlarını finanse etmek için yüzlerini AB’nin İstikrar Mekanizması’na dönmek zorunda kaldılar. Bu ülkelerin liderleri –sosyal demokratlar ya da geniş halk cephesi partileri– işçi sınıflarına ihanet etti. Örneğin, SYRIZA ve Tsipras liderliğindeki Yunan hükümeti, 2015 (emeklilik yaşının geçmişe dönük olarak 67 olması, memurların emekli maaşlarında %10 azalma) ve 2016 (emekli maaşlarında ek azalma, yeni vergiler vb.) yıllarında sert kemer sıkma önlemleri aldı. Diğer ülkelerde ise Avrupa Birliği’nin gerektirdiği kriterlere uyum (bütçe açığının GSYİH’nin %3’ünün, kamu borcunun GSYİH’nin %60’ının altında tutulması), 2010 yılından bu yana aralıksız olarak uygulanmaya devam etmiş, milyonlarca işçiyi yoksulluğa sürüklemiş ve onlarca yıllık mücadele sonucunda kazanılan haklardan mahrum bırakmıştır.
-Kapitalist kârlılığı korumaya yönelik olan bu saldırılar işçi sınıfının tepkisini uyandırdı. Fransa’da, işçi mücadelelerinin kazanımları olan hakları geri alan 2017 İş Kanunu’na karşı işçiler, kitlesel olarak eyleme geçerken polis şiddeti giderek artmıştı. Nisan 2018’de ülke, demiryolu hizmetlerini özel sektöre açan Avrupa direktifini uygulayan reforma karşı demiryolu işçilerinin grevleriyle sarsıldı. Kasım 2018 itibariyle, özellikle akaryakıt fiyatı artışına karşı büyük şehirlerde Cumhurbaşkanı Macron’un istifasını talep eden “Sarı Yelekliler” sokakları doldurdu, ancak hareket son tahlilde sendika federasyonları tarafından desteklenmediği için güç kaybetti. Aralık 2019’da sendikalar emeklilik reformuna karşı grev çağrısı yapmak zorunda kaldı.
– Koronavirüs, krizin patlak vermesinin ilk veya tek suçlusu değildi. Suçlu daha ziyade kar oranlarının düşmesi ile istikrarlı bir şekilde yükselen hisse senedi endeksi arasındaki makastan kaynaklanıyordu. 2020 başlarında salgının ilan edilmesi, önceki yıllarda iptal edilen veya ertelenen saldırılar için fırsat haline geldi. Koronavirüs, Avrupa Birliği de dahil olmak üzere küresel kapitalizmi sarsan, 2018’den bu yana demlenen kapitalist krizin yeni aşamasının hızlandırıcısı olarak karşımıza çıktı. Kapitalist kâr oranlarını korumak adına, bütçenin korunması politikası aniden bir kenara atıldı: devletlerin şirketleri kurtarması için maksimum %3’lük bütçe açığı kuralı bir kenara atılıverdi. 2020’de Euro bölgesi bütçe açığı %7’yi aştı ve devletin kamu borcu Avrupa GSYİH’nin %90,7’si civarına çıktı. Devletlerin ve şirketlerin borçlarını ödeyecek olanlar AB ülkelerinin emekçileri olacaktır.
-Avrupa kapitalizmini, bankalarını ve ulusal ya da çok uluslu şirketlerini kurtarmak için Avrupa Merkez Bankası ve devletler, borçlanma yoluyla finansman sağlayacak olan 750 milyar Euro’luk Yeni Nesil AB (NextGenerationEU) kurtarma paketini açıkladılar. Bu plan, ulusal programları hibe ve kredi şeklinde finanse edecek. Bunu yapmak için devletler, Avrupa Komisyonu’na bir ‘ulusal iyileşme ve dayanıklılık planı’ (NRRP) sunmak zorundalar. Devletlerin borcunu İşçi sınıfına ödeten kemer sıkma ve reform programları: çevresel-dijital hedefler ve GAFA’yı (Google, Amazon, Facebook, Apple) vergilendirme rüyalarının arkasına gizlenmiş olsa da bunlar aslında AB tarafından kredi ve sübvansiyonlar karşılığında talep edilen yapısal reformlar ve kemer sıkma önlemleridir. Fransa’daki ‘France Relance’ programı da bunun bir diğer örneğidir.
– Sol siyasi partiler ve sendikalar bu işçi karşıtı politikayı onayladı ve destekledi. Hatırlayalım: Mayıs 2020’de Le Monde‘da yayınlanan bir sütunda, DGB başkanı Hoffman (Almanya), CFDT’den Berger, CGT’den Martinez, FO’dan Veyrier, CFTC’den Chabanier ve UNSA’dan Escure (Fransa), ‘açıklanan 500 milyar Euro’nun ötesine geçmesi gereken’ ve ‘Avrupa GSYİH’nin en az %2’sine yükseltilecek yeni ve iddialı bir çok yıllı mali çerçevenin’ eşlik etmesi gereken bu plandan memnun olduklarını açıkladı. O zamandan beri, iş kayıpları ve işten çıkarmalar hızlandı ve katlandı. Avrupa’da işsiz sayısı 2020’de 13,5 milyondan 2021’de 15,5 milyona çıktı. İspanya ve Yunanistan’da işsizlik oranı %15’i aşıyor. Aynı zamanda, gıda fiyatlarında olduğu gibi enerji (elektrik, motorin ve benzin) fiyatlarındaki artışlar da patlıyor: Buğday fiyatı Haziran ve Ağustos 2021 arasında %15 arttı. O halde, sınıf mücadelesinin yoğunlaşmasına ve grevlerin Mayıs 2020’den beri artıyor olmasına şaşmamalı.
– İşçi sınıfı, Koronavirüsle mücadelede öncü oldu ve çok büyük bir bedel ödedi (özellikle kadınlar, hastanelerde hemşireler, süpermarketlerde kasiyerler, bakıcılar vb.). Açıktır ki, yaklaşan ekonomik krizin etkilerinden zarar gören ya da görecek olanlar onlar olacaktır. En zenginler krizi çoktan aştılar ve hatta daha da zengin oldular. İnsani yardım kuruluşu Oxfam’a göre, en zengin bin kişi devlet desteği sayesinde sadece 9 ayda tüm kayıplarını geri kazanırken, en yoksulların bunu telafi etmesi 10 yıldan fazla sürecek.
– IMF uzmanlarının bile gündeme getirdiği gibi COVID, sınıf mücadelesini körükleyecek ve toplumsal çatışmaları artıracak: artan eşitsizliklere ek olarak, ulusal hükümetler ve Avrupa kurumları sağlık krizinden tamamen itibarsızlaşmış olarak çıktılar. Yalanları, ihmalleri (maske kıtlığı, antiseptik jeli, solunum cihazı kıtlığı), kamu hastanelerini ve halk sağlığı sistemlerini tasfiye etme politikaları ve polis şiddeti sonucunda; Avrupa Birliği, ulusal hükümetler ve geleneksel siyasi partiler artık işçi sınıfı için bir seçenek olmaktan çıktı. Pandora Belgeleri vakası çifte standartlı bir Avrupa resmini tamamlıyor: zenginler vergi kaçırırken fakirler ödüyor.
-AB’nin gerileyen ekonomik emperyalizmi, aynı zamanda Avrupa Birliği’ni istikrarsızlaştıran çok sayıda siyasi krizden de ciddi şekilde etkileniyor. Her bir ülkede ekonomik kriz, siyasi krizi derinleştirirken ve burjuva siyasetin geleneksel aktörlerinin yani siyasi elitlerin gözden düşmesine neden oluyor. Fransa’da Haziran 2021’deki son bölgesel seçimlerde, ikinci tur gecesi sandığa gitmeyen ya da boş oy kullananların sayısı %65’in üzerine çıkarak bir rekor kırdı. Bu ‘sandığa gitmeme grevi’, siyasi krizin ve Beşinci Cumhuriyet’in çürümüş rejiminin yeni bir aşamasının başlangıcına; aynı zamanda da Macron’un politikalarının toptan bir reddine işaret ediyor. Sarı Yelekliler’in aylarca sokaklarda Macron’un istifasını talep ettiği unutulmamalıdır. Bu rekorun yanında diğer siyasi partilerin sonuçları da aynı derecede etkileyici: Macron battı, Marine Le Pen’in Ulusal Cephe’si kriz içinde; kuruluşundan bu yana Beşinci Cumhuriyet’in sac ayakları olan partilerden (Sosyalist Parti [PS] ve De Gaulle’ün mirasçıları LR) hiç bahsetmiyoruz bile. Hiçbir siyasi güç burjuvazinin işlerinin yönetimini devralmaya muktedir görünmüyorken, iktidar olmak tamamen itibarsızlaşmış durumda. Resim Almanya’da da aynı derecede çarpıcı: hem sağın hem de solun geleneksel partilerinin (CDU-CSU ve SPD) en düşük seçim puanlarını aldığı kaotik bir durum söz konusu. AB’ye öncülük eden Fransız-Alman ekseni zayıflıyor.
Birleşik Krallık’ın çekilmesi (Brexit), Avrupa Birliği siyasi projesinin hem ekonomik hem de siyasi başarısızlığına işaret ediyor. Hiçbir sol partinin hatalı bir şekilde AB’den çıkış için tavır almadığı 2016 Brexit’i, İngiliz işçi sınıfına fayda sağlamadı. İngiliz burjuvazisi, Avrupa pazarının birleşmesi rüyasına son vererek ABD emperyalizmiyle yenilenmiş bir ittifakı seçti. Polonya ve Macaristan, yeni kırılmaların olasılığını artıran çatlakları kızıştırıyor.
-Bu açıdan bakıldığında, Fransız emperyalizminin Avustralya’ya denizaltı satmak konusundaki fiyaskosu; Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere ve Avustralya arasındaki yeni ittifakı simgelemektedir. ABD, Çin’e karşı verdiği savaşta; Çin Denizi’nde kendisine ait olmayan hiçbir askeri teçhizatı bırakmamak konusunda kararlı çünkü AB’yi, güvenilmeyecek kadar Pekin’e sadık ve bağlı bir aktör olarak görüyor. Üretiminin bir kısmını çok uluslu şirketleri aracılığıyla Çin’e taşıyan Avrupa, ABD emperyalizmi için güvenilir bir ortak değil. Avrupa Birliği’nin, Putin ve Erdoğan’ın özellikle enerji ve mülteci konularındaki tahrikleri karşısındaki kırılganlığı, tükenmiş bir emperyalizme işaret eden jeopolitik bir veridir.
Tüm bunların yanında birkaç durum daha Avrupa Birliği’nin çöküşüne katkıda bulunuyor: Katalonya’nın kendi kaderini tayin süreci, İspanyol monarşisinin birliğini ve onun burjuvazi ile ittifakını baltalıyor. PSOE-Unidas Podemos’un zenginler lehine yöneten ve 78 rejimine dayanan siyasi liderlere ve aktivistlere baskı uygulayan “ilerici koalisyon” hükümeti de bu sürecin bir parçası. Tüm Avrupa ülkelerinin hükümetleri, yasal cephaneliklerini güçlendiriyor ve polislerini silahlandırıyor, büyük ayaklanmalara hazırlanıyor.
-Sömürülen ve köleleştirilen yasadışı göçmen emeği Avrupa kapitalizminin hizmet sektörü, endüstrisi ve şirketleri için tam bir nimet iken hükümetler ve Avrupa Birliği, sınırlarını ve güvenliğini tehdit ettiği varsayılan “göç dalgasına” karşı güç kullanmada birbiriyle rekabet ediyor. Savaştan, diktatörlüklerden ya da emperyalistlerin yarattığı sefaletten kaçan mülteciler geri çevriliyor; kötü muameleye maruz kalıyor, taciz ediliyor, kilit altına alınıyor, kaderlerine terk ediliyor. 2014’ten bu yana Akdeniz’de 20.000’den fazla insan, açık denizde meydana gelen batıklar veya limanlara yanaşamama sonucu öldü. 2021’de bu rakam günde 3 ölüm anlamına geliyordu. Avrupa sınırlarını denetleyen Avrupa kuruluşu Frontex, Kuzey Atlantik Antlaşması Teşkilatı (NATO) ve Avrupa askeri operasyonu EUNAVFOR MED (önce Sofya, sonra Irini isimlerini aldı) gibi muhtelif güçler, göçü önlemekten sorumlu. Zor durumdaki gemilere yardım götürmek yerine yaptıkları müdahaleler, yol açtığı güzergâh değişiklikleri nedeniyle riskleri artırmakta ve riskli yolculukların uzamasına neden olmaktadır.
-Göçmen krizi, mültecilerin gelişinden doğrudan etkilenen ve bununla uğraşmak zorunda olan ülkeler ile kıyılardan uzakta olan, AB’ye girişlerin yapıldığı ilk ülkenin iltica başvurusunu işle almasını öngören Dublin anlaşmasının uygulanmasına kayıtsız kalan ülkeler arasında giderek büyüyor. Önlemler için AB ülkeleri arasında iş bölümü yapılmadan önce AB, Avrupa kıtasınının ‘işgal edilmemesi’ için Yunaistan’ın Lesbos, Chios, Samos, Kos ve Leros adalarında ve İtalya’nın Lampedusa adasında önlem noktaları oluşturmaya karar verdi. Bunun yanında Avrupa emperyalizmi, kendi sınırlarının kontrolünü Libya, Türkiye, Fas veya Nijer gibi Avrupa dışı ülkelere devretti. Haziran 2021’de Danimarka daha da ileri giderek sığınmacıların üçüncü bir ülkeye geri gönderilmesini, sığınma ve kabul süreçlerini üçüncü ülkelere yaptırmayı ve hatta ülkelerine geri dönmeleri için göçmenlere para teklifini de içeren bir yasa çıkardı. Mülteci akınıyla karşı karşıya kalan hükümetler ile onların sağ/aşırı sağ güçleri Suriye, Afganistan veya Afrika’dan gelen ve koruma talep eden erkek, kadın ve çocuklara şiddet uyguluyor.
-Ekim 2021’de Der Spiegel ve Libération tarafından ortaya çıkarılan son olaylar şok edici: Yunanistan, Romanya ve Hırvatistan’da armasız üniformalar giyen ve yüzlerini kar maskeleriyle kapatan [muhtemelen Avrupa fonlarıyla finanse edilen] ‘özel polis birlikleri’, sığınmacıları coplayarak geri çeviriyorlar. Tüm Avrupa hükümetlerini, diktatör Lukaşenko’nun Polonya sınırındaki sığınmacıları kendi amaçları için kullanmasını kınamak için bir araya getiren konsensüs, aynı devletleri sınırlarını açmama konusunda da birleştiriyor. Bazı ülkeler (Polonya, Litvanya ve Yunanistan, Macaristan ve Avusturya dahil olmak üzere diğer 10 ülke), Avrupa Komisyonu’nun Avrupa’nın sınırlarına bir duvar inşa etmesini bile istiyor. Avrupa’ya hoş geldin Donald Trump!
– Merkez sol reformistlerin, sosyal demokrasinin ve komünist partilerin kitleleri ikna edebileceği (klasik veya yeni nesil) üçüncü yol bir ‘insani kapitalizm’ yoktur. Emperyalist kapitalizm, halkın çoğunluğunun yaşam standardını niteliksel olarak iyileştirebilecek şekilde reforme edilemez. Sistemin genlerinde yalnızca kemer sıkma, kesintiler, yağma, mücadelelerle kazanılan haklara saldırı, bir avuç ayrıcalıklının kapitalist kârını garanti altına alan sömürü ve baskı vardır. Uzlaşma olası değildir: ya kapitalizm yenilir ya da sistem insanlığı barbarlığa götürür. Kısmi değişikliklerle halkı ümitlendiren, burjuvazi ile ittifak yapan, tutamayacağı sözler veren, burjuva demokratik rejime uyum sağlayan ve örgütlenmeyi temel mücadele aracı olmaktan çıkaran reformistlerin gizlediği gerçek tam da budur. Reformistler, seçimlerde destek kazanmak için aşırı sağın hayaletiyle korkutarak “ehven-i şer” yanılsamasını beslerler. “Ehven-i şer” veya “faşizm” ikiliği yanlıştır; bunun kutuplaştırıcı etkisini kapitalizmin sınırları içinde kalmak için kullanırlar. Asıl reformizm, aşırı sağa giden yolu açmaktadır: Reformizm sağın yenilebileceği yegane yer olan sokakta mücadele etmek şöyle dursun, onunla tutarlı bir savaş bile yürütemez.
– Siyasi ve örgütsel bağımsızlığı her zaman korumamız esastır ancak emekçi halk hareketi üzerinde etkisi olan ve işçi-gençlik öncüleri arasında sempati duyulan gruplara karşı da taktiklerle donanmamız gerekiyor. AB’de aşırı sağın saldırılarına veya ilerlemelerine karşı birçok kez eylem birliği ortaya çıkıyor. Sağla ve aşırı sağla mücadele etme zaruriyeti, reformizm eleştirisini ve sınıf bağımsızlığını örtemez. Bazı zamanlarda reformistler, dünyanın dikkatini çeken geniş halk desteğini alabilmektedir. Ancak her seferinde de rejime uyum sağlayarak sistemin sınırlarında kaldılar. Bu gelişmeler Amerika’da yaygın olsa da AB’de de yaşanıyor. Almanya’da Die Linke, Yunanistan’da SYRIZA, Portekiz’de Sol Blok ve İspanya’da Podemos, reformizmin değişmez sınırlılıklarının örnekleridir. Podemos uzun zaman önce eylemliliği terk etti ve ’78 monarşik-parlamenter rejiminin kurumsal sistemine uyum sağladı. Ancak, Frankoculuğun şekillendirdiği kurumsal sistemin temel direklerinden biri olan PSOE, burjuva hükümetine katıldığında niteliksel bir sıçrama yaptı. Reformistler, emperyalist kamplaşmaya meyillidir ve “ilerici kampın” “anti-emperyalizmi” adına Çin ve müttefikleri ile bir araya gelme eğilimindedirler. Bu nedenle reformist unsurlar ABD’ye rakip gibi görünen AB ülkelerindeki kitlelerin isyanının bastırılmasını kınarken Belarus, Venezuela ve Nikaragua’da meydana gelen acımasız baskılar karşısında sessiz kaldılar. Aynı zamanda bankaları ve büyük işletmeleri kurtarırken kemer sıkma önlemleri ve kamu bütçe kesintileri de uygulamaktan geri durmadılar.
AB, Avrupa emperyalist blokunun kurumsal çerçevesidir, bu haliyle Avrupa işçilerinin ve halklarının sömürülmesinin ve ezilmesinin garantörüdür, nüfuzunu ve yağmasını tüm dünyaya yayma niyetiyle hareket eder. Dünyaya kendisini demokrasi ve insan haklarının garantörü olarak sunsa da, ne sosyal ne de demokratiktir; halkların ezici çoğunluğu için gericidir. Bu nedenle, AB’den kitlesel sınıf mücadelesi pratiği ile kopmak gereklidir. Bizim savunduğumuz kopuş senaryosu, ulusal burjuvaların yürüttüğü AB’ciler ve AB karşıtları arasında yürüyen tartışmadan tamamen farklıdır; İngiltere’nin Brexit sürecindeki gibi yeni felaketler getiren kopuş süreci bu bağlamda tam bir burjuva kopuş senaryosudur. Bizim programımızda, Avrupa Birleşik Sosyalist Devletleri kurmak için AB’den kopmak vardır. Stratejik hedeflerimize ulaşmak için Avrupa çapında devrimci sosyalist ve enternasyonalist partileri biraraya getirmek birinci adım olacaktır. Eşzamanlı olarak, Avrupalı devrimcilerin dünyanın dört bir yanındaki diğer devrimcilerle birleştirilmesi görevi bizleri beklemektedir. İşçilerin kendi demokratik organları ile yönettiği, patronların ve bürokratların olmadığı sosyalist bir dünya için bir uluslararası örgüt inşa etmek bu görevin varması gereken yerdir.
Kararlar
- Avrupa halkları AB’den, onun anlaşma ve direktiflerinden kopmalıdır: Yaşasın Birleşik Avrupa Sosyalist Devletleri!
- Kemer sıkma tedbirlerine, bütçe kesintilerine, işten çıkarmalara, ücret indirimlerine, yetersiz emekli maaşlarına, kamu borçlarının tefecilere ödenmesine, gaz ve elektrik zamlarına, kamu hizmet ve kiralarına karşı işçilerin taleplerini destekliyoruz. Emek düşmanı yasalara, iş kayıplarına ve toplumsal kazanımların yok edilmesine karşı emekçilerin taleplerini destekliyoruz. “AB yardımı”nın sonuçlarına ve krizin faturasını emekçi halka ödetmeye yönelik her türlü çabaya karşı mücadeleye!
- Göçmen ve insan hakları karşıtı “Avrupa Kalesi”ne karşı sistematik bir kampanya yürüteceğiz. Göçmenlerin ve mültecilerin Avrupa’ya tam demokratik ve sosyal haklarla girmelerine izin verilmelidir. Aynısı, anti-kapitalist feminizm programına dayanan kadın ve LGBTİ gruplarının hakları için de geçerlidir.
- Doğu Avrupa’nın bağımsız sendikalarının taleplerini ve demokratik özgürlükler için sokağa dökülen kitlelerini savunuyoruz. Siyasi tutsaklar derhal serbest bırakılmalı, mücadele eden emekçilerin ve aktivistlerin üzerindeki baskılar sonlanmalı ve tutsak olanlar özgürlüklerine kavuşmalıdır.
- Avrupalı emperyalist şirketlerin dünyanın farklı bölgelerinde gerçekleştirdiği talanı reddediyoruz. Saldırıya uğrayan, işgal edilen ve ezilen halkların yanındayız! NATO müdahalelerine ve savaşlarına birleşik eylemlerle karşı çıkacağız!
- İsrail, İspanya, emperyalist güçler ve BM’nin suç ortaklığıyla Fas’ın gerçekleştirdiği işgale karşı Batı Sahra’nın kendi kaderini tayin hakkı için kendi kampanyamızı genişleteceğiz. Sahravi halkını destekleyen eylemlerde yerimizi alacağız.
Utanç duvarı yıkılsın! Siyasi tutsaklara özgürlük! Baskılara son! - “Sarı Yelekliler”in ve Fransız işçilerinin mücadelelerini destekliyoruz Macron’un ve Fransız rejiminin baskısını kınıyoruz. İşçi sınıfından yana olduğu iddiasında olan siyasi partilerin mevcut krizine karşı bir taktik benimsemeliyiz; Macron’a ve onun antidemokratik, işçi karşıtı, gençlik karşıtı ve göçmen karşıtı politikalarına karşı eylemde birlik sağlayarak ISL’nin inşası sürecinde ilerlemeliyiz.
- Katalan halkının kendi kaderini tayin hakkını destekliyoruz: Siyasi sürgünlere ve eylemcilere yönelik zulüm son bulmalıdır! ’78 rejimi sona ermeli ve monarşi kaldırılmalıdır!
- Önümüzdeki dönemde ISL’nin öncelikli görevlerinden biri Avrupa örgütlerimizin güçlendirilmesi ve kıtada mümkün olduğunca çok ülkeye yayılmak için güçlerimizi yoğunlaştıracak şekilde inisiyatif almaktır.
- Farklı ülkeleri etkileyen konularda örgütlerimiz ortak kıtasal kampanyalar düzenleyecektir.
- Çalışma gündeminin sürdürülmesi için ISL liderliği ile sıkı bir görüşme takvimi oluşturulacaktır.
ISL 1. Dünya Kongresi Belgeleri:
1-Tüm Dünyada Sınıf Mücadelesi Yükseliyor, Bu Krizi Kapitalizmin Son Krizi Yapmak İçin İleri!
2-İki Yıllık Pandemi Sürecinden Sonra Kapitalist Dünya Ekonomisi
4-Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Mücadelesi ve 8 Mart 2022 Kampanyası Kararları
5-Sosyo-Çevresel Mücadeleler Bildirgesi
6-Otoriterlik ve Faşist Tehlike Hakkında Bildirge
9-Güney Asya ve Afganistan Bildirgesi
11-Doğu Avrupa (Eski Sovyetler Birliği) Ülkeleri Hakkında Bildirge