Küba Pandemi Krizi ve Protestolar: Emperyalist İkiyüzlülük İşbaşında!

Küba Pandemi Krizi ve Protestolar: Emperyalist İkiyüzlülük İşbaşında!

Küba, 11 Temmuz’dan bu yana süren eylemlerle gündemde. Derinleşen ekonomik problemler, pandemiyle gelişen sağlık krizi, gıda ve ilaç sıkıntısı, elektrik kesintileri ülkede sosyal çelişkilerin derinleşmesine yol açıyor. Onlarca yıldır emperyalizmin ablukası altında yaşayan ve ekonomisi turizm ile tarıma bağımlı küçük bir ada ülkesi içerisinde ekonomik ve sosyal problemlerin yoğunlaşması kaçınılmaz bir gerçeklik. 

Küba Devrimi’nin ve devrimin tarihsel iki önderinden biri olan Che Guevara’nın özellikle 68 hareketinin gelişiminde eşsiz bir ilham kaynağı olarak oynadığı rol düşünüldüğünde bu durum bir çelişki olarak görülecektir. Stalinist rejimlerin 90’ların başında yaşadığı çöküşün ardından Küba, tüm dünyada sosyalist hareketin büyük çoğunluğu tarafından da “sosyalizm”in göz önünde cereyan ettiği bir merkez, bir referans noktası olarak işaret ediliyordu. Ancak gelinen noktada sosyalizmin Küba özelindeki bu romantik algılanışının maddi gerçeklerle derin bir çatışma içerisine girdiği yüzümüze açık bir şekilde çarpıyor. 

Castro rejimi ve ardılları on yıllar içerisinde emperyalist abluka ile derinleşen ekonomik darboğazı aşmaya dönük adımları dönem dönem attılar. Bu adımların yönüyse çoğu zaman Küba ekonomisini piyasanın kurallarına uyumlu bir hale getirmeye ve ülkede özel sektörün alanını genişletmeye yönelik oldu. 2010 yılından başlayarak yıllar içerisinde 600.000 kamu çalışanının işine son verildi, turizm ve taşımacılık alanında özel yatırımlara alan açıldı, 2014 yılında çıkarılan bir kanunla % 100 yabancı sermayeli yatırımlara izin verilmeye başlandı. 2019 yılında yürürlüğe giren yeni anayasa ise hem özel mülkiyete hem de yabancı sermayeye yasal bir koruma alanı oluşturdu. Bu sayede ülkede istihdamın ağırlığı da özel sektöre doğru kayarken, serbest meslek sahipleri olarak tanımlanan küçük burjuva katmanlar kendilerine uzun süredir sağlanmasını bekledikleri yasal statüye kavuşmuş oldular.

Şüphesiz bütün bunlar gerçekleşirken ne Raul Castro ne de halefi Diaz-Canel ülkenin artık bir sembolden öte gitmeyen “sosyalist” kimliğine dair bir sorgulamaya girişmediler. Fakat gelinen noktada kapitalist piyasa ilişkilerinin tohumları üzerinde yeşeren eşitsizliklerin ve çarpıklıkların üzeri sosyalizm retoriği ile örtülemeyecek kadar Küba toplumuna sirayet etmiş durumda. 

Rejim için krizi çıkmaza sürükleyen ve eylemlere altyapı hazırlayan süreç Covid-19 salgını oldu. Temmuz ayında Covid-19 vaka sayılarında patlama yaşanırken, günlük 6.000’in üzerinde vaka rapor ediliyor. 15 Temmuz’da 67 ile bugüne kadarki en yüksek ölüm sayısı gerçekleşti.

Uluslararası ambargo etkisini özellikle salgınla mücadelede kritik ekipman ve ilaçların sağlanmasında yaşanan engellemelerle gösterdi. ABD ve emperyalist ortakları Küba’da da pandemiyi on yıllardır husumet besledikleri ve devirmek için sıkça uğraştıkları rejime karşı bir sopaya dönüştürmekten ve Küba halkını cezalandırmaktan kaçınmadılar. 

Pandeminin ekonomik ve sosyal krizi ağırlaştırmasının nedenlerinden başında uygulanan seyahat kısıtlamaları nedeniyle Küba ekonomisinin can damarını oluşturan turizm sektörünün neredeyse durması geliyor. Küba Ulusal İstatistik Ofisi’nin verilerine göre 2021 yılı Ocak-Nisan ayları arasında 101.297 turist gelirken, bu rakam geçen yıl aynı dönemde gelen turist sayısının % 9,4’üne tekabül ediyor. Turizmin sekteye uğraması özellikle döviz gelirlerinde büyük bir kayıp demek. Bunun etkisi ise kendisini temel tüketim, sağlık, gıda malzemelerinin temininde yaşanan zorluklarla kendisini gösteriyor. Küba Dış Ticaret ve Yabancı Yatırım Bakanı Rodrigo Malmierca döviz krizinin ödemelerde sorun yarattığını açıklamıştı. 2020 yılında ülkeye 1,9 milyar dolar tutarında yabancı yatırım girerken, Malmierca hedeflerinin bunu 2,5 milyar dolara çıkarmak olduğunu belirtmişti. 

Küba’nın yıllardır uyguladığı çift para birimi uygulamasının 1 Ocak 2021 itibariyle sona ermesi ile 1 dolar 24 Küba pezosuna eşitlendi. Bu dönüşümle beraberinde enflasyon ve fiyat artışlarını getirirken; yönetimin yaptığı maaş artışları yoksul Kübalıların kayıplarını telafi etmekten uzak kaldı. 

Buraya kadar ortaya koyduklarımız maddi gerçeklikler. Küba örneği devrimin ardından geçen on yıllarda Stalinist “tek ülkede sosyalizm” anlayışının çıkışsızlığını bariz bir şekilde ortaya koyuyor. Serbest piyasaya eklemlenmenin yarattığı sorunlar çözülemediği ölçüde Kübalı yoksul emekçi milyonların rejimle karşı karşıya gelmesi kaçınılmazdır. Zira son eylemlerde de özellikle bir avuç zengin ayrıcalıklının ulaşabildiği malzemelerin satıldığı dükkanların yağmalanması bu öfkeyi göstermektedir. Bu durum Küba’da rejim değişikliği için on yıllardır tetikte bekleyen emperyalistler için de müdahaleye uygun zeminleri doğurmaktadır. Bunun benzeri örneklerini Venezuela’da da yakın geçmişte gördük. Küba halkını on yıllardır sefaletin içine itme konusunda elinden geleni ardına koymayan ABD ve ortaklarının Kübalıların özgürlüğünü düşünmedikleri açıktır. Zira Küba’da eylemler ABD’de coşku yaratırken, Kolombiya’da Duque yönetimine karşı başlayan protestolarda katliamcı iktidara her türlü destek sunulmaktadır. Aynı ABD, yine devrimden bu yana Miami’de beslediği karşı devrimci çetelerle bugüne kadar ada üzerinde pek çok kirli işe imza atmaktan kaçınmadı. Dolayısıyla Küba’da ABD destekli bir renkli devrim, adada mafyatik bir baskı rejiminin yeniden inşa edilmesinden başka sonuç doğurmayacaktır.  

Fakat, Küba’da mevcut rejim üzerinde yaratılan illüzyonları da belirtmek devrimci bir sorumluluk. Küba’nın kurtuluşunun en başından itibaren Latin Amerika’yı ve yerküreyi saracak bir uluslararası devrimle mümkün olduğu açıktı. Che Guevara, Stalinist tek ülkede sosyalizm safsatasını bir kenara bırakarak Küba’da yakılan ateşi önce Afrika’ya sonra da Latin Amerika’ya taşımak istemişti. Aksi takdirde Küba’nın SSCB’nin bir monokültür ekonomisi olmaktan öteye gidemeyeceğinin farkındaydı ve Castro’nun tercihleri Küba’yı sonraki on yıllarda böyle bir rotaya soktu. Şu anki haliyle Küba’nın mevcut rejimi “sosyalizm”in ancak kötü bir karikatürü olarak nitelenebilir. 

Küba ve Latin Amerika’nın yoksul emekçi halkları için yoksulluktan, eşitsizliklerden, sefaletten bir çıkış ancak yeni bir sürekli devrim dalgasıyla mümkün olabilir. Emperyalizme ve saldırılarına karşı verilecek en doğru yanıt da bu olacaktır.