İktidar Bir Çıkmazın İçerisinde mi? – Emre Güntekin
Erdoğan, belki de iktidara geldiği günden bu yana ilk kez bu kadar büyük bir girdapın içerisinde. Özellikle “tek adam” rejimine geçildiği süreçten bu yana parlamenter rejimden farklı olarak iktidarda tutunabilmesinin yolu kendisi dışındaki öznelere de fazlasıyla bağımlı hale geldi.
Son birkaç gündür yaşananlar birlikte düşünüldüğünde bu daha fazla anlam kazanıyor.
- Erdoğan için en önemli sorunlardan birisi Sedat Peker’in ifşaatlarıyla birlikte iktidarı sarıp sarmalayan kirli ilişkilerin merkezindeki bir figür olarak konumlanan Süleyman Soylu… Geçtiğimiz günlerde eski AKP Milletvekili Feyzi İşbaşaran Soylu’nun istifa ettiğini, Erdoğan’ın Bahçeli’ye içişleri bakanlığı koltuğu için iki alternatif önerdiğini dile getirmişti. Gelinen noktada Erdoğan için aşağı tükürse sakal, yukarı tükürse bıyık durumu söz konusu. Bahçeli dün yaptığı grup toplantısında Soylu’ya çok açık bir destek açıkladı ve bir nevi olası bir görevden alma ihtimalinin önüne baştan set çekmiş oldu. Olur da Erdoğan görevden alma seçeneğini devreye sokarsa bu durum Cumhur İttifakı içerisinde yeni bir çatlağı tetikleyecektir. Görevden almadığı hergünse Soylu’yla ilgili ortalığa saçılan iddialar iktidarın içerisine düştüğü pis çukurun derinleşmesi demek ve Peker’in iddialarının kamuoyundaki alıcı kitlesinin genişliği hesaba katıldığında bu iktidar için önemli bir sorunun kangrenleşmesine yol açacaktır.
- İktidar zayıfladığı ve bunu dışarı yansıttığı ölçüde ittifak içerisindeki çatlaklar da belirginleşiyor. Geçtiğimiz günlerde küçük ortaklar Doğu Perinçek’in Kanal İstanbul, Mustafa Destici’nin yolsuzluk eleştirileri milimetrik hesapların yapıldığı 2023 öncesi dağılma emarelerini belirginleştirebilir.
- Ekonomik kriz derinleştiği ölçüde emekçi sınıfların hoşnutsuzluğu hemen her alanda kendini gösteriyor. En ufak bir sınıfsal çıkış bile bir anda ülke kamuoyunun gündemi haline gelebiliyor. Geçtiğimiz günlerde Adıyamanlı bir tütün üreticisinin “tırşikçi kapitalistlere hayır” söylemi bir anda viral olmuştu. Toplumun uzunca bir süredir kanayan en büyük yarası ekonomi ve geçim zorluğu. ÜFE ile TÜFE arasındaki makas tarihin en yüksek seviyesinde. Bu durum halihazırda elektrikten doğalgaza hemen her gün bir yenisi açıklanan zamlara yenilerinin ekleneceğinin bir göstergesi. Öte yandan emekçi kesimlerin ücretleri bırakın gerçek enflasyonu, TÜİK’in açıkladığı rakamlar karşısında bile eriyor. Bu durum yıllardır iktidarın Truva atı olarak iş gören Memur-Sen Başkanı Ali Yalçın’ı bile açıktan iktidarı eleştirmeye zorunlu kılıyor ki kimi iktidara yakın isimler de bu kervana katıldı. İktidarın zirvesinden yapılan açıklamalarsa son olarak Erdoğan’ın Türkiye’nin Avrupa’nın en ucuz akaryakıtını kullandığı, aşıları Avrupa ülkeleri 50-100 eurodan yaparken kendilerinin bedava yaptığı gibi açıklamalarsa adeta halkla dalga geçer nitelikte.
- Öte yandan daha öncesinde AKP’nin yörüngesine tutunmuş yoksul emekçi-muhafazakar katmanlar için iktidarın bir avuç elit dışında kimseye zırnık koklatmayacağı aşikar hale geldi. Kokocu danışmanlardan, çakarlı lüks araçlarla fink atan AKP çocuklarına, kamudan üçer beşer maaş götüren bürokratlara kadar ortaya saçılan pek çok örnek yoksul emekçi halkı sınıfsal bir ayrışmaya doğru itiyor. Daha da önemlisi Emine Erdoğan halka porsiyonları küçültme çağrısı yaparken Okluk Koyu’na inşa edilen yazlık sarayın kör göze parmak misali göze sokulması bu sefahat halinin zirveden aşağı doğru inen bir hastalık olduğu kanaatini artırıyor. Sözün özü balık baştan kokuyor.
Somut gerçekler iktidarın zor durumda olduğunu gösterse de toplumsal muhalefet cephesinden etkili bir çıkış gerçekleşmediği müddetçe dramatik değişimlerin gerçekleşmesi tesadüflere bağlı kalmaktadır. Emekçi sınıfların her geçen gün artan yoksullaşmaya, sefalete, geleceksizliğe karşı ipleri eline alarak etkili bir çıkış yapması ülkenin rengini baştan aşağı değiştirecektir.